kadir evliyaoğlu
olay reklam sol
ufuklar koleji sol
Şanlıurfa
20 Mayıs, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.22
  • EURO
    35.11
  • ALTIN
    2505.8
  • BIST
    10643.58
  • BTC
    66456.81$
olay köşe yazısı üstü

Fatihin Vasiyetini Anlayabilmek

04 Haziran 2015, Perşembe 09:11

“Anlama” ve “Anma” kelimeleri günümüzde anlamını yitirdi gibi.

    Bir bakıyorsunuz filan şahsı anma programı yapılıyor; program süresince bile o şahsın anlatmak istediklerini anlatmaya muktedir olunamıyor.

    Başka bir gün bir kurtuluş kutlaması yapılıyor, kutlama öyle abartılıyor ki insanın o programdan kurtulması asıl kurtuluş olacak cinsten.

    Ve bir üzücü olayın yıldönümünde yaşananlar, tarihte yaşanmış üzücü olaya değil; yıldönümü için yapılanlara üzüyor insanları

    En anlaşılmaz olanı da; bir şenlik havasında kutlanması gereken günler, bazı kişilerin ihtiras ve hırslarına hazır zemin oluşturuyor…

    Bir düşünün, yılbaşı kutlamalarını. Bir yıl eksilmişken ömrümüzden, geçen ömrün muhasebesini yapma yerine yeni giren yıla çılgınlıklar yaparak giriliyor.

    Baharın müjdecisi diye bilinen nevruz günü insanların korkudan sokağa çıkmak istemediği bir gün oluveriyor.

    Bu cennet vatanı bizlere emanet eden Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk; “Beni görmek demek yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi anlıyor ve yaşatıyorsanız beni görmüşsünüz demektir” derken, yıllarca 10 Kasımları yas günü ilan etmiş, ağlama gösterileri gibi gülünçlükler yaşatmışız

* * *

\"\"

Sevgili Dostlar;

    29 Mayıs İstanbul’un Fetih günü.

    Fetih gününde ne yapılır, ne yapılmalıdır anlatacak değilim. Zaten o günü anlayanlar gerçekte yapılması gerekeni hakkıyla yapacaklardır. Ben esas fethi yapanların bize bıraktıklarından bir tanesini dikkatlerinize sunacağım.

    İstanbul’u fethederek bir çağ kapatıp bir çağ açan ve Fatih unvanına sahip olan Fatih Sultan Mehmet; kendisine fethi nasip eden yaratanına karşı  kendisini öyle yücelerde    görmüyor, aksine açıkça dünyaya parmak ısırtacak "Ben ki, İstanbul'u fetheden aciz bir kul olan Fatih Sultan Mehmet…” diye başlayan sözlerini kayda vasiyet olarak geçirtiyor.

\"\"

    İsterseniz o vasiyetinden bir bölümü birlikte okuyalım.

    "Ben ki, İstanbul'u fetheden aciz bir kul olan Fatih Sultan Mehmet, bizzat alın teri ile kazanmış olduğum parayla satın aldığım, İstanbul'un Taşlık bölgesinde bulunan, sınırları belli 136 adet dükkânımı, aşağıdaki şartlar çerçevesinde vakf-ı sahih eyledim. Şöyle ki: Bu gayrimenkullerimden elde edilecek gelirlerle İstanbul'un her sokağına ikişer kişi tayin ettim. Bunlar, ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu kömür külü olduğu halde günün muayyen saatlerinde sokaklarda gezecekler! Yere tükürenlerin tükürükleri üzerine bu tozu dökecekler. Bu işi yapacak olanlar günlük yirmi akçe alacaklar!

            Ayrıca, on cerrah, on hatip, üç de hasta bakıcı hasta tayin ettim. Bunlar, ayın muayyen günlerinde İstanbul’u gezecekler! İstinasız her kapıyı çalacak ve içeride hasta olup olmadığını soracaklar; var ise, hastanın şifa bulmasını sağlayacaklar! Durumları ciddi ise hiçbir masraf ettirmeden hastaneye kaldırıp tedavi ettirecekler!

           Allah korusun! Herhangi bir gıda maddesi buhranı yaşanabilir. Böyle bir durum yaşanırsa, bırakmış olduğum yüz silah, usta avcılara verilecek. Bunlar, hayvanların yumurtada veya yavruda olmadığı zamanlarda, ormanlara ava çıkacaklar ve hastaları gıdasız bırakmayacaklar! Ayrıca, külliyemde inşa ettirdiğim imarethanede şehitlerimizin aileleri ve İstanbul’un fakirleri yemek yiyeceklerdir! Yemek yemeye veya almaya gelemeyen olursa, bizzat görevliler yemekleri hava aydınlanmadan, kimsenin sokaklarda olmadığı zamanlarda, kapalı kaplarla evlerine götüreceklerdir!”

* * *

Sevgili Dostlar;

    Bilmem anlatmak istediğim anlaşıldı mı? Ya da şöyle sorayım, Fatih Sultan Mehmet’in vasiyetinden yola çıkarak İstanbul’da fethin kutlamaları israf denecek boyutlarda gösterilerle mi kutlanılmalı yoksa vasiyetin özüne uygun kalıcı işler yaparak, eserler bırakarak mı kutlanılmalı?

    Bence gösteriler göze değil öze hitap etmeli. Özden çıktıkça bozulmalar olacak, amaç göze hitap şekline dönecek. Yanlış anlaşılmasın, hiç göze hitap edilmesin demiyorum ancak vasiyetin özü unutulmasın diyorum.

Sizler ne dersiniz?