BM'ye bağlı Uluslararası Göç Örgütü (IOM) ‘un verilerine göre, 2019 itibarıyla dünya genelinde 272 milyon göçmen bulunuyor. Buna göre, 1970'te 84 milyon ve 1990'da 153 milyon olan göçmen sayısı, 50 yılda 3 kattan fazla artış gösterdi. En çok göç veren Ülkeler Hindistan, Meksika, Çin, Rusya, Suriye’dir.
Göçlerin en önemli nedenleri arasında işsizlik, eğitim şartlarının yetersizliği, iç çatışma ve savaşlar, baskı ve zulümler ile doğal afetler yer almaktadır. 2011’den bu yana iç savaşın yaşandığı Suriye ise 8,4 milyon ile en çok göç veren 5. ülke konumunda bulunuyor. Suriye’deki iç savaşın neden olduğu göçlerden en çok etkilenen ülke yaklaşık 3,6 milyon Suriyeli göçmenin yaşadığı Türkiye’dir. Türkiye ile birlikte Ürdün, Irak’ta Suriye’deki göçlerden etkilenen ülkeler olmuştur.
Dünya’daki göçlerin nedenleri göç veren ülkelere göre değişiklik arz etmektedir. Söz gelimi en çok göç veren ülkeler arasında yer alan Meksika ve Hindistan gibi ülkelerde göçlerin en büyük nedeni ekonomik sıkıntılar ve işsizlik iken, Suriye’den göçün en büyük nedenleri iç savaş, baskı, ve zulüm olarak karşımıza çıkmaktadır.
Göç meselesine derinlemesine baktığımızda göçlerin dünya’da uygulanan zulüm ve sömürü düzeninden bağımsız olmadığını görebiliriz. Bir yanda açlık ve yoksullukla boğuşan, temiz ve kullanılabilir içme suyuna ulaşamayan, işsizliğin ve eğitimsizliğin pençesinde kıvranan bulaşıcı hastalıklarla mücadele eden milyarla ifade edebileceğimiz insanlar varken, diğer yanda servetlerine servet katan birkaç ailenin (Rothschild, Rockefeller Bill Gates, Ellon Musk vb.) tahakkümü altında olan bir dünya’da yaşıyoruz.
Siyonist ve haçlıların sykes picos antlaşmasıyla sınırları adeta cetvelle çizilen coğrayamızda bir asırdan beri günyüzü görmedik adeta. Daha çok yapay sınırlarla oluşturulan ve yönetimleri de bu emperyalist ve sömürgeciler tarafından belirlenen Ortadoğu ülkelerinin genelinde adaletsizlik, baskı ve zulüm maalesef egemen kılınmıştır. Bu ülkelerde yaşayan insanlar ekonomik, kültürel, eğitim bakımından yoksul bırakılmışlardır. Bir de baskı ve zulümlerle yönetilerek iyice bunaltılmışlardır.
Ortadoğu İslam coğrafyasında göçlerin özellikle Büyük Ortadoğu projesinin devreye sokulmasından sonra ivme kazandığını görmekteyiz. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de Dünya Ticaret Merkezine düzenlenen terör saldırısından sonra BOP projesinin hızlandırıldığını görmekteyiz. Bu saldırıyı bahane eden ABD Afganistan’ı işgal ederek bu planlarını adım adım uygulamaya koymuştur. Sözde demokrasi getireceği yalanıyla Afganistan’ı işgal eden ABD’nin gelinen süreçte Afganistan’a demokrasi hediyesinin faturası 600 Bin insanın katledilmesi, iç savaş ve çatışmalar, yakılan ve yıkılan şehirler, köyler ve ülkelerinden göç eden yaklaşık 3 milyon insan olmuştur.
ABD’nin başını çektiği Büyük Ortadoğu Projesinin en büyük amacı Siyonist İsrail’in güvenliğini olabildiğinde uzun vadeye yaymak ve nihayetinde de Büyük İsrail’in kurulmasına zemin hazırlamaktır. Bunun için Fas’tan Endonezya’ya kadar yer alan ülkelerin coğrafi sınırları ve yönetimlerinin değiştirilmesi için düğmeye basılmıştır. Körfez savaşı ile birlikte ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle birlikte kaos, çatışma ve iç savaşın fitili de ateşlenmiştir. Irak fiilen 3’e bölünmüş durumdadır. Ülke’de huzur ve güvenlik olmadığı gibi otorite boşluğu had safhadadır. BOP çerçevesinde Irak’tan sonra yine bir İslam ülkesi olan Sudan, Güney ve Kuzey Sudan olarak fiilen ikiye bölünmüştür. Doğal kaynakların nispeten daha zengin olduğu Güney Sudan İsrail’in kontrolüne girmiştir. Hakeza yine Libya paramparça edilerek iç savaş ve çatışmalara maruz bırakılmış petrol ve diğer doğal kaynakları batılı emperyalist ülkelerce talan edilmiştir.
Göç olgusunun dünya gündemine biraz daha sıklıkla girdiği Suriye’de yine bu planın (BOP) gereği olarak iç karışıklıklar, kaos ve savaş ortamı oluşturularak Suriye’de fiilen üç’e bölünmüştür.( Sunni Araplar, Kürtler ve Rafiziler) Suriye’deki yıkıcı savaşın sonucu olarak bu ülkeden 6 milyon insan göç etmek zorunda bırakılmıştır.
Şimdi benzer oyun Taliban üzerinden Afganistan’da oynanmaktadır. ABD’nin Afganistan’ı işgali ile birlikte bu ülke’de bulunan askerlerini geri çekmesinden sonra Taliban’ın birçok bölgeyi ve kenti ele geçirmesinden sonra iç savaşın daha da hızlanması ve bununla birlikte tıpkı Suriye’de olduğu gibi Afganistan’dan da büyük bir göç dalgasının oluşacağından endişe edilmektedir.
Bu göç dalgasından en çok etkilenecek ülkenin Türkiye olması beklenmektedir. Çünkü bu göç dalgası doğudan batıya doğru oluşacaktır.
Türkiye, ekonomik olarak kendi kendine yeterli bir duruma gelebilmek için büyük çaba harcamakta ve bu konuda her adımı atmaktadır. İslam ülkeleri içerisinde ekonomik ve teknolojik bakımdan olduğu gibi nispeten gelişmiş demokrasisi ile de en önde gelen ülkedir. Ayrıca tarihten gelen mirası ve birikimi de göz önüne alındığında İslam ülkelerinden çeşitli nedenlerle göç eden göçmenlerce sığınılacak bir liman ve Avrupa’ya ulaşılabilecek bir basamak olarak görülmektedir.
Son yıllarda Suriye, Afganistan, Irak gibi ülkelerin yanı sıra özellikle Afrika ülkelerinden de hatırı sayıda insan Türkiye’ye göç etmiştir. (BM Mülteci Örgütünün verilerine göre bu sayı yaklaşık 4 milyon civarındadır. Bu da Türkiye Nüfusunun % 5’i mesabesindedir.)
Türkiye Gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşabilmek için büyük çaba harcarken elbette bir takım sıkıntılarda yaşamaktadır. Özellikle pandemi sürecinin etkileri sonucunda işsizliğin artması, bütçe kaynaklarından belirli bir payın pandemiden etkilenen sektörlere aktarılması Ülkemizi ve halkımızı olumsuz bir şekilde etkilemeye başlamıştır. Bu olumsuzlukları ülkemiz ve milletimiz aleyhine kullanmak isteyen bir takım küresel güçler ve onların içerideki destekçileri son dönemlerde Göçmenlere yönelik bir takım provokatif girişimlere başlamışlardır. Bu güçlerin amacı halkın ekonomik sıkıntılarını kullanarak göçmenlere karşı bir düşmanlık meydana getirerek göçmenler üzerinden bir kaos, çatışma ve iç savaş çıkartmaktır.
Son dönemde Suriye’li göçmenlerle birlikte Taliban’ın Afganistan’da kontrolü ele geçirmeye başlamasından sonra Afganistan üzerinden Türkiye’ye büyük bir göç dalgasının başlayacağının sürekli gündeme getirilmesiyle birlikte mazluma sığınak olan, kimsesizlerin kimsesi olan darda olanın yanında olan Müslüman Türkiye halkı, içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların etkisiyle bir takım endişeler taşımaya başlamıştır.
Müslüman Türkiye halkının bu endişelerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışan Siyonist ve emperyalist güçler elde ettikleri ve besledikleri ajan provokatörler vasıtasıyla Ankara başta olmak üzere özellikle Suriyeli göçmenlerin çokça yaşadıkları Güneydoğu illerimizde kaos çatışma ve iç savaşa yol açacak provokatif eylemler tezgahlamağa başlamışlardır. Bu çok tehlikeli provokasyonlara karşı gerek devlet ve gerekse millet olarak uyanık olmalıyız. Yangına körükle gitmeyip, aklı selimle hareket etmek zorundayız. Bunu yaptığımız taktirde küresel güçlerin göç ve göçmenler üzerinden Ülkemiz ve milletimize kurdukları tuzakları bertaraf edebiliriz.
Dış göç ve göçmenlerle ilgili yapılması gerekenleri bir vatandaş olarak belirtmem gerekirse;
Afganistan ile ilgili olarak atılması gereken adımlar:
Öncelikle, taze bir gelişme olduğu için Afganistan üzerinden oluşabilecek göç dalgasının önlenebilmesi veya en aza indirgenebilmesi için Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak Afgan Hükümeti ve Taliban arasında çatışmaların durdurulması ve asgari bir müşterekte buluşulmasına zemin hazırlanmasına yoğun bir diplomatik çaba harcanmalıdır.
Bunun için Pakistan ve İran’la birlikte hareket edilerek tarafların uzlaşmaya vardırılması hususunda gerekli mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Uzlaşma ve barış sağlandığı taktirde, İslam ülkelerince bir fon oluşturularak bu fon kanalıyla Afganistan’ın yeniden imarı ve inşası sağlanmalı ve Afgan halkının ihtiyaçları karşılanmalıdır. Bu vesileyle de oluşabilecek göç dalgasının önüne geçilmelidir.
Bütün bu adımlara rağmen Afganistan’da taraflar arasından uzlaşma ve barış sağlanamaması halinde göç dalgası oluştuğu taktirde, Sınırlı sayıda afgan göçmenin Türkiye’ye sığınmasına izin verilmelidir. (Yaşlılar, Kadınlar, Çocuklar, Hasta ve Bakıma muhtaç olanlar gibi) Bunların da mutlaka envanteri hazırlanarak belirli bir bölge veya bölgelerde barınmalarına imkan verilmelidir. Yani Suriyeli göçmenlerde olduğu gibi kontrolsüz bir şekilde ülkemizin özellikle büyük şehirlerine dağılmalarına meydan verilmemelidir.
Suriye ve Suriyeli Göçmenler ile ilgili yapılması gerekenler:
1. Başta ülkemizdeki siyasi partiler olmak üzere sosyologlar, göç uzmanları, tarihçiler, bu konuyla doğrudan doğruya ilgilenen akademisyenler, ülkemizde bulunan ve işbirliği anlayışıyla hareket eden Suriye’li kanaat önderleri, alimler ve aydınlarla yetkin isimlerden müteşekkil bir göç veya sığınmacılar komisyonu oluşturulmalıdır. Bu komisyon Müslüman Türkiye halkı ve Suriyeli sığınmacılar arasında meydana gelebilecek kaos, çatışma ve iç savaş riskini bertaraf edecek çalışmalar yürütmek üzere Türkiye Cumhuriyeti hükumetine projeler ortaya koymalıdır.
Suriye yönetimi ile geçmişte yaşanan tüm olumsuzluklar bir kenara bırakılarak tekrar diplomatik ilişkiler kurulmalıdır.
Diplomatik ilişkiler kurulduktan sonra Suriye’de tüm kesimlerin üzerinde uzlaşabilecekleri bir barış ve güven ortamının oluşturulabilmesi için her türlü çaba ve girişimde bulunulmalıdır.
Barış ve Güven ortamının sağlanması halinde Suriye’nin yeniden imarı ve inşası için İslam ülkelerinin mutlak surette ekonomik desteği sağlanmalıdır.
Suriye’nin siyasi ve ekonomik olarak barış ve güvene kavuşması sağlandığı taktirde Türkiye’de göçmen durumunda bulunan Suriye vatandaşlarından kendi ülkelerine dönmek isteyenlerin huzur ve güven içerisinde dönmeleri için Suriye yönetimi ve diğer İslam ülkeleriyle birlikte ortak çalışmalar yürütülmelidir.
Özellikle Sosyal medya, yazılı ve görsel medya aracılığı ile göçmenler üzerinden bir kaos, çatışma ve iç savaş çıkartmak isteyenlerin emellerine alet olanların tespit edilerek her türlü yasal tedbirler alınmalıdır.
Siyasi partiler başta olmak üzere sivil toplum kuruluşları, vakıf, dernek gibi teşekküllerde yer alan liderler, milletvekilleri, kanaat önderleri gibi şahsiyetler üslup ve beyanlarına özen göstererek provokatif eylemlere yol açacak beyanlardan uzak durmalıdırlar. (Bolu Belediye Başkanının olumsuz ve lüzumsuz açıklamaları buna örnektir.)
Göç meselesinde dikkat çekmek istediğim diğer bir hususta şudur.
Bir takım kaos, çatışma ve iç savaş oyunları ile istikrarsızlaştırılıp devlet otoritesinden yoksun bırakılan ülkeler baktığımızda göçle birlikte o ülkelerin bir takım bölgeleri adeta insansızlaştırılmaktadır. O zaman akla şu soru geliyor. İnsansızlaştırılan o bölgelere nerelerden kimler yerleştirilecektir? Özellikle BOP projesinin uygulandığı ve fiilen bölünmelerin sağlandığı, Suriye, Irak ve Afganistan’da Büyük İsrail hayali kuran Siyonist İsrail’e yeni yerleşim alanları mı hazırlanmaktadır acaba?
Bu sorular da beynimi kurcalayıp duruyor. Filistinde ve Kudüs’te Siyonist İsrail tarafından Müslüman Filistinli kardeşlerimize uygulanan baskı, zulüm ve şiddeti gördükten sonra bu soruları sormakta haksız mıyım acaba?
Selam hidayete tabi olanlara…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Nureddin KAYA
GÖÇ VE GÖÇMENLER
BM'ye bağlı Uluslararası Göç Örgütü (IOM) ‘un verilerine göre, 2019 itibarıyla dünya genelinde 272 milyon göçmen bulunuyor. Buna göre, 1970'te 84 milyon ve 1990'da 153 milyon olan göçmen sayısı, 50 yılda 3 kattan fazla artış gösterdi. En çok göç veren Ülkeler Hindistan, Meksika, Çin, Rusya, Suriye’dir.
Göçlerin en önemli nedenleri arasında işsizlik, eğitim şartlarının yetersizliği, iç çatışma ve savaşlar, baskı ve zulümler ile doğal afetler yer almaktadır. 2011’den bu yana iç savaşın yaşandığı Suriye ise 8,4 milyon ile en çok göç veren 5. ülke konumunda bulunuyor. Suriye’deki iç savaşın neden olduğu göçlerden en çok etkilenen ülke yaklaşık 3,6 milyon Suriyeli göçmenin yaşadığı Türkiye’dir. Türkiye ile birlikte Ürdün, Irak’ta Suriye’deki göçlerden etkilenen ülkeler olmuştur.
Dünya’daki göçlerin nedenleri göç veren ülkelere göre değişiklik arz etmektedir. Söz gelimi en çok göç veren ülkeler arasında yer alan Meksika ve Hindistan gibi ülkelerde göçlerin en büyük nedeni ekonomik sıkıntılar ve işsizlik iken, Suriye’den göçün en büyük nedenleri iç savaş, baskı, ve zulüm olarak karşımıza çıkmaktadır.
Göç meselesine derinlemesine baktığımızda göçlerin dünya’da uygulanan zulüm ve sömürü düzeninden bağımsız olmadığını görebiliriz. Bir yanda açlık ve yoksullukla boğuşan, temiz ve kullanılabilir içme suyuna ulaşamayan, işsizliğin ve eğitimsizliğin pençesinde kıvranan bulaşıcı hastalıklarla mücadele eden milyarla ifade edebileceğimiz insanlar varken, diğer yanda servetlerine servet katan birkaç ailenin (Rothschild, Rockefeller Bill Gates, Ellon Musk vb.) tahakkümü altında olan bir dünya’da yaşıyoruz.
Siyonist ve haçlıların sykes picos antlaşmasıyla sınırları adeta cetvelle çizilen coğrayamızda bir asırdan beri günyüzü görmedik adeta. Daha çok yapay sınırlarla oluşturulan ve yönetimleri de bu emperyalist ve sömürgeciler tarafından belirlenen Ortadoğu ülkelerinin genelinde adaletsizlik, baskı ve zulüm maalesef egemen kılınmıştır. Bu ülkelerde yaşayan insanlar ekonomik, kültürel, eğitim bakımından yoksul bırakılmışlardır. Bir de baskı ve zulümlerle yönetilerek iyice bunaltılmışlardır.
Ortadoğu İslam coğrafyasında göçlerin özellikle Büyük Ortadoğu projesinin devreye sokulmasından sonra ivme kazandığını görmekteyiz. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de Dünya Ticaret Merkezine düzenlenen terör saldırısından sonra BOP projesinin hızlandırıldığını görmekteyiz. Bu saldırıyı bahane eden ABD Afganistan’ı işgal ederek bu planlarını adım adım uygulamaya koymuştur. Sözde demokrasi getireceği yalanıyla Afganistan’ı işgal eden ABD’nin gelinen süreçte Afganistan’a demokrasi hediyesinin faturası 600 Bin insanın katledilmesi, iç savaş ve çatışmalar, yakılan ve yıkılan şehirler, köyler ve ülkelerinden göç eden yaklaşık 3 milyon insan olmuştur.
ABD’nin başını çektiği Büyük Ortadoğu Projesinin en büyük amacı Siyonist İsrail’in güvenliğini olabildiğinde uzun vadeye yaymak ve nihayetinde de Büyük İsrail’in kurulmasına zemin hazırlamaktır. Bunun için Fas’tan Endonezya’ya kadar yer alan ülkelerin coğrafi sınırları ve yönetimlerinin değiştirilmesi için düğmeye basılmıştır. Körfez savaşı ile birlikte ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle birlikte kaos, çatışma ve iç savaşın fitili de ateşlenmiştir. Irak fiilen 3’e bölünmüş durumdadır. Ülke’de huzur ve güvenlik olmadığı gibi otorite boşluğu had safhadadır. BOP çerçevesinde Irak’tan sonra yine bir İslam ülkesi olan Sudan, Güney ve Kuzey Sudan olarak fiilen ikiye bölünmüştür. Doğal kaynakların nispeten daha zengin olduğu Güney Sudan İsrail’in kontrolüne girmiştir. Hakeza yine Libya paramparça edilerek iç savaş ve çatışmalara maruz bırakılmış petrol ve diğer doğal kaynakları batılı emperyalist ülkelerce talan edilmiştir.
Göç olgusunun dünya gündemine biraz daha sıklıkla girdiği Suriye’de yine bu planın (BOP) gereği olarak iç karışıklıklar, kaos ve savaş ortamı oluşturularak Suriye’de fiilen üç’e bölünmüştür.( Sunni Araplar, Kürtler ve Rafiziler) Suriye’deki yıkıcı savaşın sonucu olarak bu ülkeden 6 milyon insan göç etmek zorunda bırakılmıştır.
Şimdi benzer oyun Taliban üzerinden Afganistan’da oynanmaktadır. ABD’nin Afganistan’ı işgali ile birlikte bu ülke’de bulunan askerlerini geri çekmesinden sonra Taliban’ın birçok bölgeyi ve kenti ele geçirmesinden sonra iç savaşın daha da hızlanması ve bununla birlikte tıpkı Suriye’de olduğu gibi Afganistan’dan da büyük bir göç dalgasının oluşacağından endişe edilmektedir.
Bu göç dalgasından en çok etkilenecek ülkenin Türkiye olması beklenmektedir. Çünkü bu göç dalgası doğudan batıya doğru oluşacaktır.
Türkiye, ekonomik olarak kendi kendine yeterli bir duruma gelebilmek için büyük çaba harcamakta ve bu konuda her adımı atmaktadır. İslam ülkeleri içerisinde ekonomik ve teknolojik bakımdan olduğu gibi nispeten gelişmiş demokrasisi ile de en önde gelen ülkedir. Ayrıca tarihten gelen mirası ve birikimi de göz önüne alındığında İslam ülkelerinden çeşitli nedenlerle göç eden göçmenlerce sığınılacak bir liman ve Avrupa’ya ulaşılabilecek bir basamak olarak görülmektedir.
Son yıllarda Suriye, Afganistan, Irak gibi ülkelerin yanı sıra özellikle Afrika ülkelerinden de hatırı sayıda insan Türkiye’ye göç etmiştir. (BM Mülteci Örgütünün verilerine göre bu sayı yaklaşık 4 milyon civarındadır. Bu da Türkiye Nüfusunun % 5’i mesabesindedir.)
Türkiye Gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşabilmek için büyük çaba harcarken elbette bir takım sıkıntılarda yaşamaktadır. Özellikle pandemi sürecinin etkileri sonucunda işsizliğin artması, bütçe kaynaklarından belirli bir payın pandemiden etkilenen sektörlere aktarılması Ülkemizi ve halkımızı olumsuz bir şekilde etkilemeye başlamıştır. Bu olumsuzlukları ülkemiz ve milletimiz aleyhine kullanmak isteyen bir takım küresel güçler ve onların içerideki destekçileri son dönemlerde Göçmenlere yönelik bir takım provokatif girişimlere başlamışlardır. Bu güçlerin amacı halkın ekonomik sıkıntılarını kullanarak göçmenlere karşı bir düşmanlık meydana getirerek göçmenler üzerinden bir kaos, çatışma ve iç savaş çıkartmaktır.
Son dönemde Suriye’li göçmenlerle birlikte Taliban’ın Afganistan’da kontrolü ele geçirmeye başlamasından sonra Afganistan üzerinden Türkiye’ye büyük bir göç dalgasının başlayacağının sürekli gündeme getirilmesiyle birlikte mazluma sığınak olan, kimsesizlerin kimsesi olan darda olanın yanında olan Müslüman Türkiye halkı, içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların etkisiyle bir takım endişeler taşımaya başlamıştır.
Müslüman Türkiye halkının bu endişelerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışan Siyonist ve emperyalist güçler elde ettikleri ve besledikleri ajan provokatörler vasıtasıyla Ankara başta olmak üzere özellikle Suriyeli göçmenlerin çokça yaşadıkları Güneydoğu illerimizde kaos çatışma ve iç savaşa yol açacak provokatif eylemler tezgahlamağa başlamışlardır. Bu çok tehlikeli provokasyonlara karşı gerek devlet ve gerekse millet olarak uyanık olmalıyız. Yangına körükle gitmeyip, aklı selimle hareket etmek zorundayız. Bunu yaptığımız taktirde küresel güçlerin göç ve göçmenler üzerinden Ülkemiz ve milletimize kurdukları tuzakları bertaraf edebiliriz.
Dış göç ve göçmenlerle ilgili yapılması gerekenleri bir vatandaş olarak belirtmem gerekirse;
Afganistan ile ilgili olarak atılması gereken adımlar:
Suriye ve Suriyeli Göçmenler ile ilgili yapılması gerekenler:
1. Başta ülkemizdeki siyasi partiler olmak üzere sosyologlar, göç uzmanları, tarihçiler, bu konuyla doğrudan doğruya ilgilenen akademisyenler, ülkemizde bulunan ve işbirliği anlayışıyla hareket eden Suriye’li kanaat önderleri, alimler ve aydınlarla yetkin isimlerden müteşekkil bir göç veya sığınmacılar komisyonu oluşturulmalıdır. Bu komisyon Müslüman Türkiye halkı ve Suriyeli sığınmacılar arasında meydana gelebilecek kaos, çatışma ve iç savaş riskini bertaraf edecek çalışmalar yürütmek üzere Türkiye Cumhuriyeti hükumetine projeler ortaya koymalıdır.
Göç meselesinde dikkat çekmek istediğim diğer bir hususta şudur.
Bir takım kaos, çatışma ve iç savaş oyunları ile istikrarsızlaştırılıp devlet otoritesinden yoksun bırakılan ülkeler baktığımızda göçle birlikte o ülkelerin bir takım bölgeleri adeta insansızlaştırılmaktadır. O zaman akla şu soru geliyor. İnsansızlaştırılan o bölgelere nerelerden kimler yerleştirilecektir? Özellikle BOP projesinin uygulandığı ve fiilen bölünmelerin sağlandığı, Suriye, Irak ve Afganistan’da Büyük İsrail hayali kuran Siyonist İsrail’e yeni yerleşim alanları mı hazırlanmaktadır acaba?
Bu sorular da beynimi kurcalayıp duruyor. Filistinde ve Kudüs’te Siyonist İsrail tarafından Müslüman Filistinli kardeşlerimize uygulanan baskı, zulüm ve şiddeti gördükten sonra bu soruları sormakta haksız mıyım acaba?
Selam hidayete tabi olanlara…