Manav, seçilen sebze ve meyveleri tartıp genişçe bir poşete doldurduktan sonra Ahmet'e dönüp sordu...
-Buralı değilsiniz galiba?
Ahmet:
-Ankaralıyım... Buradaki ilkokula tayin edildim. Geleli bir hafta falan oldu...
-Öğretmensiniz demek?
-Evet
-Nerede oturuyorsunuz?
-İki sokak ötede. Köşede üç katlı sarı bir binanın üçüncü katında, soldaki dairede...
-Bizim Rıza efendinin binası.
Ahmet:
-Ev sahibiyle henüz müşerref olamadık. Emlakçıdan kiraladık...
Manav:
-Kendileri burada değiller zaten... O uğursuz olaydan sonra..!
Ahmet:
Ne oldu ki?..
Manavın yüzü birden asıldı.
-Yok... Önemli bir şey değil...
Ahmet adam akıllı meraklanmıştı. Manav’a dönüp tekrar sordu...
Manav biraz kızgın biraz da söylediğine pişman olmanın ruh haliyle,
-Gerçekten önemsiz... Benimkisi boş lakırdı işte..!
Ahmet ikna olmasa da, tamam demekten başka çare bulamadı...
Karısı kapıdan poşetleri alıp mutfağa, tezgâhın üzerine bıraktıktan sonra,
Ahmet'e,
-Yemek hazır hayatım..! Sen masaya geç, bende aldıklarını buzdolabına yerleştirip geleceğim...
Yemekten sonra karşılıklı kahvelerini içerken, Ahmet:
-Selmacım senin günün nasıl geçti; sıkılmadın umarım...
Selma kocasına sevgi dolu bir bakış fırlattıktan sonra,
-Yok kocacığım. Evi temizledim. Yemek falan derken bir baktım akşam olmuş... Zaten koca binada bizden başka kimse yok.
Ahmet:
Kimsenin olmaması sana garip gelmiyor mu Selmacım? Bina sanki terk edilmiş gibi.
Selma:
-Ne yapalım! Ucuz diye burasını bulduk... Temelli kalacak değiliz ya...
Ahmet:
-Öyle de, ne bileyim, yine de garipsiyorum...
Selma; gece bir tabanca sesine benzer bir patlama ile birlikte, bir kadının çığlıklarıyla uyanıp, büyük bir korku içinde kocasını uyandırdı...
Ahmet, uykulu bir sesle:
-Ne oluyor karıcım, kâbus falan mı gördün?
Selma: Sen de duydun mu?
Ahmet:
-Neyi karıcığım?..
-Bir kadının çığlıklarını...
Ahmet:
- Belki buraya yakın bir yerden gelmiş olabilir; hadi yatalım... Yarın erken kalkıp okula gideceğim...
Selma,
-Sen yat ben mutfağa gidip su içeceğim... Sen de ister misin?
Ahmet cevap vermedi; çoktan uyumuştu bile...
Selma omuzlarına şalını alıp mutfağa gitti.
Musluğu açıp bardağına su doldurduktan sonra dönüyordu ki; birden beyazlar içinde, kafasında kanlar sızan bir kadınla burun buruna geldi.
-Selma..! Selma..! Kendine gel..!Ne oldu, neden çığlık attın?..
Bu Ahmet'in sesiydi...
Kocası ona sarılmış, kendisini içinde bulunduğu dehşetten uyandırmaya çalışıyordu...
Selma; Ahmet’in ellerine sarılarak, az önce gördüğü o korkunç kadını görüp görmediğini sordu...
Ahmet:
-Karıcığım ne kadını, sen neden bahsediyorsun..! Kadın falan yok... Sen hala o demin gördüğün kâbusun etkisinde kalmışsın...
Ertesi gün Selma uyandığında Ahmet çoktan çıkmıştı. Kendi kendine:
-Hay aksi..! Adamcağıza kalkıp kahvaltı da hazırlayamadım...Nasıl bir uyku bu böyle..! Salona girip yemek masasının üzerindeki yiyecekleri görünce kendisinden utandı ...
-Canım ya..! Bana da kahvaltı hazırlamış diye mırıldanıp; her sabah kahvaltıdan önce yaptığı gibi banyoya gidip duş aldı...
İşi bittikten sonra Bornoza sarınarak, duşa kabinden çıkıp, başındaki havluyla saçlarını kurumak için aynanın karşısına geçti...
Ayna'ya bakınca az daha korkudan küçük dilini yutacaktı.
Dün mutfakta gördüğü aynı kadın; aynada, arkasında kan çanağına dönmüş gözlerle ona bakıyordu. Selma bayılacak gibi oldu. Birden arkasını dönünce; kadın sanki sır olup uçmuştu...
-Allahım, deliriyor muyum nedir..? Korku ve panik içinde koşar adım, kendini salona zor atıp; koltuğa yığıldı... Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi güm güm atıyordu... Önce, olanları sükûnetle çözmeye çalıştı olmadı... Bu durumda iken mantık yürütmek zordu.
Akşam kocasını kapıda karşılayıp, boynuna sarıldı.
Ahmet telaşla,
-Ne oldu aşkım, yüzün neden kireç gibi böyle? Titriyorsun da... Hasta mısın yoksa?..
Selma; Ahmet'in elinde tutup,
-Salona geçelim sana anlatacağım... Önce yemek koyayım, açsındır şimdi...
Ahmet:
Bırak ,yemeği Allah aşkına..! Boş ver şimdi. Ne oldu anlat hele...
Selma olanları anlatınca; Ahmet’in telaşı iyice katmerleşti...
--Böyle olmaz... Yarın seni bir psikiyatriye götüreyim... Bakalım bu olanlara doktor ne diyecek?
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Mustafa Kaplan
TABU
"Gerçek bir olaydan esinlenmiştir
TABU
1.Bölüm.
Manav, seçilen sebze ve meyveleri tartıp genişçe bir poşete doldurduktan sonra Ahmet'e dönüp sordu...
-Buralı değilsiniz galiba?
Ahmet:
-Ankaralıyım... Buradaki ilkokula tayin edildim. Geleli bir hafta falan oldu...
-Öğretmensiniz demek?
-Evet
-Nerede oturuyorsunuz?
-İki sokak ötede. Köşede üç katlı sarı bir binanın üçüncü katında, soldaki dairede...
-Bizim Rıza efendinin binası.
Ahmet:
-Ev sahibiyle henüz müşerref olamadık. Emlakçıdan kiraladık...
Manav:
-Kendileri burada değiller zaten... O uğursuz olaydan sonra..!
Ahmet:
Ne oldu ki?..
Manavın yüzü birden asıldı.
-Yok... Önemli bir şey değil...
Ahmet adam akıllı meraklanmıştı. Manav’a dönüp tekrar sordu...
Manav biraz kızgın biraz da söylediğine pişman olmanın ruh haliyle,
-Gerçekten önemsiz... Benimkisi boş lakırdı işte..!
Ahmet ikna olmasa da, tamam demekten başka çare bulamadı...
Karısı kapıdan poşetleri alıp mutfağa, tezgâhın üzerine bıraktıktan sonra,
Ahmet'e,
-Yemek hazır hayatım..! Sen masaya geç, bende aldıklarını buzdolabına yerleştirip geleceğim...
Yemekten sonra karşılıklı kahvelerini içerken, Ahmet:
-Selmacım senin günün nasıl geçti; sıkılmadın umarım...
Selma kocasına sevgi dolu bir bakış fırlattıktan sonra,
-Yok kocacığım. Evi temizledim. Yemek falan derken bir baktım akşam olmuş... Zaten koca binada bizden başka kimse yok.
Ahmet:
Kimsenin olmaması sana garip gelmiyor mu Selmacım? Bina sanki terk edilmiş gibi.
Selma:
-Ne yapalım! Ucuz diye burasını bulduk... Temelli kalacak değiliz ya...
Ahmet:
-Öyle de, ne bileyim, yine de garipsiyorum...
Selma; gece bir tabanca sesine benzer bir patlama ile birlikte, bir kadının çığlıklarıyla uyanıp, büyük bir korku içinde kocasını uyandırdı...
Ahmet, uykulu bir sesle:
-Ne oluyor karıcım, kâbus falan mı gördün?
Selma: Sen de duydun mu?
Ahmet:
-Neyi karıcığım?..
-Bir kadının çığlıklarını...
Ahmet:
- Belki buraya yakın bir yerden gelmiş olabilir; hadi yatalım... Yarın erken kalkıp okula gideceğim...
Selma,
-Sen yat ben mutfağa gidip su içeceğim... Sen de ister misin?
Ahmet cevap vermedi; çoktan uyumuştu bile...
Selma omuzlarına şalını alıp mutfağa gitti.
Musluğu açıp bardağına su doldurduktan sonra dönüyordu ki; birden beyazlar içinde, kafasında kanlar sızan bir kadınla burun buruna geldi.
-Selma..! Selma..! Kendine gel..!Ne oldu, neden çığlık attın?..
Bu Ahmet'in sesiydi...
Kocası ona sarılmış, kendisini içinde bulunduğu dehşetten uyandırmaya çalışıyordu...
Selma; Ahmet’in ellerine sarılarak, az önce gördüğü o korkunç kadını görüp görmediğini sordu...
Ahmet:
-Karıcığım ne kadını, sen neden bahsediyorsun..! Kadın falan yok... Sen hala o demin gördüğün kâbusun etkisinde kalmışsın...
Ertesi gün Selma uyandığında Ahmet çoktan çıkmıştı. Kendi kendine:
-Hay aksi..! Adamcağıza kalkıp kahvaltı da hazırlayamadım...Nasıl bir uyku bu böyle..! Salona girip yemek masasının üzerindeki yiyecekleri görünce kendisinden utandı ...
-Canım ya..! Bana da kahvaltı hazırlamış diye mırıldanıp; her sabah kahvaltıdan önce yaptığı gibi banyoya gidip duş aldı...
İşi bittikten sonra Bornoza sarınarak, duşa kabinden çıkıp, başındaki havluyla saçlarını kurumak için aynanın karşısına geçti...
Ayna'ya bakınca az daha korkudan küçük dilini yutacaktı.
Dün mutfakta gördüğü aynı kadın; aynada, arkasında kan çanağına dönmüş gözlerle ona bakıyordu. Selma bayılacak gibi oldu. Birden arkasını dönünce; kadın sanki sır olup uçmuştu...
-Allahım, deliriyor muyum nedir..? Korku ve panik içinde koşar adım, kendini salona zor atıp; koltuğa yığıldı... Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi güm güm atıyordu... Önce, olanları sükûnetle çözmeye çalıştı olmadı... Bu durumda iken mantık yürütmek zordu.
Akşam kocasını kapıda karşılayıp, boynuna sarıldı.
Ahmet telaşla,
-Ne oldu aşkım, yüzün neden kireç gibi böyle? Titriyorsun da... Hasta mısın yoksa?..
Selma; Ahmet'in elinde tutup,
-Salona geçelim sana anlatacağım... Önce yemek koyayım, açsındır şimdi...
Ahmet:
Bırak ,yemeği Allah aşkına..! Boş ver şimdi. Ne oldu anlat hele...
Selma olanları anlatınca; Ahmet’in telaşı iyice katmerleşti...
--Böyle olmaz... Yarın seni bir psikiyatriye götüreyim... Bakalım bu olanlara doktor ne diyecek?