Ne şanlı bir destan
On bir nisan
Urfalıya oldu şan
Yüreklerde varsa iman
Karşısında duramaz hiç bir düşman
Vatan, namus, hürriyet, sancak dendi mi akan sular durur.
105 yıl önce kahramanlıkla yazılmış destanın, kurtuluşun yıl dönümü bugün…
Urfalılar, kenti İngiliz ve Fransızların işgalinden kurtardılar!
Gelin, düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümünde bu şanlı şehrimizi tanıyalım.
Medeniyet birikimi ve zengin tarihi mirası, Urfa’yı çok özel bir yere koymaktadır.
Tarihçilerin aktarımları ve arkeolojik çalışmalar, Urfa’nın 13.500 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Devam eden arkeolojik çalışmalar, bu tarihin çok daha geriye gidebileceği varsayımını da beraberinde getirmektedir.
Urfa, tarihi süreç içerisinde birçok milletlerin hakimiyetinde kalmış ve birçok medeniyetlerin beşiği olmuştur.
Bazı medeniyetlere başkentlik yapmıştır.
Bunun tabii bir sonucu olarak da köklü bir kültür yapısı ve medeniyet birikimi oluşmuştur.
Öyle ki Urfa, “antik Ortadoğu paganizminin en yaygın örneklerinden Sin kültürünün temel merkezi olmuştur.”
Farklı görüşler olsa da tüm ilahi dinlerin atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim Peygamber burada dünyaya gelmiş, putperestlikle mücadele ederek, tevhid inancını yaymaya çalışmıştır.
Tanrılık iddiasında bulunan Kral Nemrut’a boyun eğmemiş, Nemrut tarafından bugünkü Balıklıgöl’ün bulunduğu yerde büyük bir ateş yaktırılarak, yaptırdığı mancınıklardan sallandırılarak ateşin içine attırılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de geçen ayetlerle de Allah’ın (cc) ateşe emretmesiyle ateş, Hz. İbrahim’i yakmamıştır.
Elbette buradaki insanlık tarihine ait izler bunlarla sınırlı değildir. Günümüzde varlığı devam eden ve etkilerini yaşamakta olduğumuz bir çok kültün ve ilahi dinlerin doğduğu yahut etkileşim yaşadığı bir yer olmuştur.
Bundan hareketle insanlık geçmişi buradadır ve burası bütün insanlık için önemli bir yerdir.
Peki, Urfa bugün ne durumdadır, kadim geçmişinin mirasını ve kültürünü yaşatmakta mıdır, dünya kentleri arasındaki yeri nasıldır acaba?
Gelin şimdi bu soruların cevaplarını bulmaya çalışalım!
Önce, şehir ve yaşayanlarının gelişmişliği nasıl değerlendirilmektedir, ona bakalım.
Şehirlerin gelişimini değerlendirmede, üç ana alan ve bunlara bağlı alt bileşenleri temel alınmaktadır.
Temel alanlar “sosyal, iktisadi ve kültürel” alanlardır.
Bunlar hayati alanlardır ve “tarih boyunca bütün şehirlerin üzerine inşa edildiği ve şehir sosyal gerçekliğinin sürekliliğini sağlayan üç ana yapıya karşılık gelmektedir. Ayrıca bu üç temel alanın kendi alt bileşenleri de bulunmaktadır. İdealde şehir gelişimi, temelde bu üç unsurun birbiriyle uyumuna ve bu unsurların ölçülebilir alt göstergelerinin dengeli dağılımına bağlıdır.”
Buna göre, Urfa sosyal olarak; demografik yapı bakımından bir yandan göç alan ve göç veren bir yapıda olup, doğum oranı ülke ortalamasından yüksektir.
Mekânsal dağılım, sosyal refah, güvenlik ve hayat standartlarının gelişmişlik düzeyleri ülke sıralamasına göre düşüktür.
İktisadi gelişmişlik bakımından; şehrin başka şehirlerle rekabet edebilirliği zayıftır.
Ölçülebilir ekonomik verilerde ülke sıralamasında alttadır.
Yoksulluk yüksek düzeydedir. Şehirde gelir dağılımı dengeli değildir.
Şehirde kültürel hayatın, kendine özgülüğü ve çeşitliliğiyle özel bir yeri vardır. Ancak ne var ki tarih boyunca kendine özgü bir şehir kültürü oluşmuşsa da bugün bundan uzaklaşılmaktadır.
Dışa açık olduğu pek söylenemez. Siyasal farklılaşma artmıştır.
Kırdan kente göçün getirdiği kentlileşme ve kültürel gecikme sorunları yaşanmakta;
Kentin mimarisi ve sosyal yaşam alanları planlanlanmamış, günümüz ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır.
Son çeyrek asırda ülke sathında büyük bir gelişim ve kalkınma yaşanırken, Urfa buna paralel bir gelişmeyi gerçekleştirememiş, özellikle şehircilik olmak üzere her alanda başarısızlık söz konusudur.
Halbuki bir şehrin eğitim, sosyal, kültürel, iktisadi ve ticari gelişimi ile doğru orantılı olarak o şehirde yaşayanların da gelişmişliği mümkün olmaktadır.
Bununla birlikte, şehrin insana kattıklarının yanında, insanın da şehre kattığı vardır.
O halde, nasıl bir kentte doğup, yaşamaktayız? Anlamaya çalışalım!
Urfa, İngiliz ve Fransızların işgali karşısında bigane kalmamıştır.
İşgale, zulme, esarete karşı omuz omuza şanlı bir duruş gösteren ecdadımız, Kentimizi dillere destan bir mücadeleyle işgalden kurtarmıştır. Bu destan sayesindedir ki, Urfa’ya “Şanlı” unvanı verilmiştir.
Şanlıurfa öyle bir şehir ki, dünya üzerinde eşi, benzeri yoktur.
Her yönüyle kendine özgüdür.
Şanlıurfa’nın ve Urfalı olmanın kıymetinin bilincinde olmalıyız.
Bizlere çok şey katan Kentimize en iyi şekilde hizmet ederek, değer katmayı borç bilmeliyiz.
Ceddimiz, kurtuluş mücadelesini verirken, nasıl yek vücut olmuşsa bugün de şehrimizi öyle sahiplenmeye, öyle bir birliğe, öyle bir gayrete ihtiyacımız var, buna mecburuz.
Ortak bir şehir bilinci oluşturmalıyız. Kişisel ikbalimizi şehrimizin menfaatinin önüne koymadan, insani değerlerimizi yüceltmeli, değerlerimizi ve şehrimizi kişilerden üstün tutmalı, şehrimizi ve değerlerimizi, bencil ve muhterislerin çıkar ve siyasi emellerine araç etmesine izin vermemeliyiz.
On bir Nisan Destanımız kutlu olsun!
Milli Mücadelenin şanlı kahramanlarını Rahmet ve şükranla yad ediyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Halit Açar
Ne şanlı bir destan
Ne şanlı bir destan
On bir nisan
Urfalıya oldu şan
Yüreklerde varsa iman
Karşısında duramaz hiç bir düşman
Vatan, namus, hürriyet, sancak dendi mi akan sular durur.
105 yıl önce kahramanlıkla yazılmış destanın, kurtuluşun yıl dönümü bugün…
Urfalılar, kenti İngiliz ve Fransızların işgalinden kurtardılar!
Gelin, düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümünde bu şanlı şehrimizi tanıyalım.
Medeniyet birikimi ve zengin tarihi mirası, Urfa’yı çok özel bir yere koymaktadır.
Tarihçilerin aktarımları ve arkeolojik çalışmalar, Urfa’nın 13.500 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Devam eden arkeolojik çalışmalar, bu tarihin çok daha geriye gidebileceği varsayımını da beraberinde getirmektedir.
Urfa, tarihi süreç içerisinde birçok milletlerin hakimiyetinde kalmış ve birçok medeniyetlerin beşiği olmuştur.
Bazı medeniyetlere başkentlik yapmıştır.
Bunun tabii bir sonucu olarak da köklü bir kültür yapısı ve medeniyet birikimi oluşmuştur.
Öyle ki Urfa, “antik Ortadoğu paganizminin en yaygın örneklerinden Sin kültürünün temel merkezi olmuştur.”
Farklı görüşler olsa da tüm ilahi dinlerin atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim Peygamber burada dünyaya gelmiş, putperestlikle mücadele ederek, tevhid inancını yaymaya çalışmıştır.
Tanrılık iddiasında bulunan Kral Nemrut’a boyun eğmemiş, Nemrut tarafından bugünkü Balıklıgöl’ün bulunduğu yerde büyük bir ateş yaktırılarak, yaptırdığı mancınıklardan sallandırılarak ateşin içine attırılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de geçen ayetlerle de Allah’ın (cc) ateşe emretmesiyle ateş, Hz. İbrahim’i yakmamıştır.
Elbette buradaki insanlık tarihine ait izler bunlarla sınırlı değildir. Günümüzde varlığı devam eden ve etkilerini yaşamakta olduğumuz bir çok kültün ve ilahi dinlerin doğduğu yahut etkileşim yaşadığı bir yer olmuştur.
Bundan hareketle insanlık geçmişi buradadır ve burası bütün insanlık için önemli bir yerdir.
Peki, Urfa bugün ne durumdadır, kadim geçmişinin mirasını ve kültürünü yaşatmakta mıdır, dünya kentleri arasındaki yeri nasıldır acaba?
Gelin şimdi bu soruların cevaplarını bulmaya çalışalım!
Önce, şehir ve yaşayanlarının gelişmişliği nasıl değerlendirilmektedir, ona bakalım.
Şehirlerin gelişimini değerlendirmede, üç ana alan ve bunlara bağlı alt bileşenleri temel alınmaktadır.
Temel alanlar “sosyal, iktisadi ve kültürel” alanlardır.
Bunlar hayati alanlardır ve “tarih boyunca bütün şehirlerin üzerine inşa edildiği ve şehir sosyal gerçekliğinin sürekliliğini sağlayan üç ana yapıya karşılık gelmektedir. Ayrıca bu üç temel alanın kendi alt bileşenleri de bulunmaktadır. İdealde şehir gelişimi, temelde bu üç unsurun birbiriyle uyumuna ve bu unsurların ölçülebilir alt göstergelerinin dengeli dağılımına bağlıdır.”
Buna göre, Urfa sosyal olarak; demografik yapı bakımından bir yandan göç alan ve göç veren bir yapıda olup, doğum oranı ülke ortalamasından yüksektir.
Mekânsal dağılım, sosyal refah, güvenlik ve hayat standartlarının gelişmişlik düzeyleri ülke sıralamasına göre düşüktür.
İktisadi gelişmişlik bakımından; şehrin başka şehirlerle rekabet edebilirliği zayıftır.
Ölçülebilir ekonomik verilerde ülke sıralamasında alttadır.
Yoksulluk yüksek düzeydedir. Şehirde gelir dağılımı dengeli değildir.
Şehirde kültürel hayatın, kendine özgülüğü ve çeşitliliğiyle özel bir yeri vardır. Ancak ne var ki tarih boyunca kendine özgü bir şehir kültürü oluşmuşsa da bugün bundan uzaklaşılmaktadır.
Dışa açık olduğu pek söylenemez. Siyasal farklılaşma artmıştır.
Kırdan kente göçün getirdiği kentlileşme ve kültürel gecikme sorunları yaşanmakta;
Kentin mimarisi ve sosyal yaşam alanları planlanlanmamış, günümüz ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır.
Son çeyrek asırda ülke sathında büyük bir gelişim ve kalkınma yaşanırken, Urfa buna paralel bir gelişmeyi gerçekleştirememiş, özellikle şehircilik olmak üzere her alanda başarısızlık söz konusudur.
Halbuki bir şehrin eğitim, sosyal, kültürel, iktisadi ve ticari gelişimi ile doğru orantılı olarak o şehirde yaşayanların da gelişmişliği mümkün olmaktadır.
Bununla birlikte, şehrin insana kattıklarının yanında, insanın da şehre kattığı vardır.
O halde, nasıl bir kentte doğup, yaşamaktayız? Anlamaya çalışalım!
Urfa, İngiliz ve Fransızların işgali karşısında bigane kalmamıştır.
İşgale, zulme, esarete karşı omuz omuza şanlı bir duruş gösteren ecdadımız, Kentimizi dillere destan bir mücadeleyle işgalden kurtarmıştır. Bu destan sayesindedir ki, Urfa’ya “Şanlı” unvanı verilmiştir.
Şanlıurfa öyle bir şehir ki, dünya üzerinde eşi, benzeri yoktur.
Her yönüyle kendine özgüdür.
Şanlıurfa’nın ve Urfalı olmanın kıymetinin bilincinde olmalıyız.
Bizlere çok şey katan Kentimize en iyi şekilde hizmet ederek, değer katmayı borç bilmeliyiz.
Ceddimiz, kurtuluş mücadelesini verirken, nasıl yek vücut olmuşsa bugün de şehrimizi öyle sahiplenmeye, öyle bir birliğe, öyle bir gayrete ihtiyacımız var, buna mecburuz.
Ortak bir şehir bilinci oluşturmalıyız. Kişisel ikbalimizi şehrimizin menfaatinin önüne koymadan, insani değerlerimizi yüceltmeli, değerlerimizi ve şehrimizi kişilerden üstün tutmalı, şehrimizi ve değerlerimizi, bencil ve muhterislerin çıkar ve siyasi emellerine araç etmesine izin vermemeliyiz.
On bir Nisan Destanımız kutlu olsun!
Milli Mücadelenin şanlı kahramanlarını Rahmet ve şükranla yad ediyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.