Dünya hepimizin, Karunların, Firavunların, Nemrutlarındeğil!
Yazının Giriş Tarihi: 25.04.2025 14:41
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.04.2025 14:41
Bugün dünyada aşırı zenginliğe erişmiş, büyük servet ve güç sahibi olmuş mahdut kimseler, dünya nimetlerini hadsizce tüketirlerken, tabiattaki kaynakların sınırlı olduğunu ileri sürerek, kendileri dışında kalan tüm insanların, dünya nimetlerinden faydalanmasını yöneticiler eliyle koydukları yasaklarla engellemeye çalışıyorlar.
Oysa doğal kaynakları korumak, çevre bilincinin bir parçası olup, tüm insanların sorumluluğudur.
Fakat dünya nimetlerinin büyük kısmını ele geçirmiş, dünya nüfusu içerisindeki en zengin azınlık grup, insanlığın ortak nimetlerini hadsizce ele geçirip, tüketirken, insanlığın büyük çoğunluğundan minimal yaşamalarını istemekte ve buna yönelik dayatmalarda bulunmaktalar.
Öyle ya insanlık tarihi bize göstermektedir ki insan, dünya nimetlerine erişip, zenginleştikçe; mevki ve güç sahibi olunca ilahi düzeni değiştirebileceğini sanıyor, adeta ilahlık taslar hale geliyor.
Halbuki, mülkün gerçek sahibi olan Allah (cc), hayat rehberi yüce kitapta Bakara suresi 3. ayetinde "...kendilerine verdiklerimizden hayra harcarlar" nitelemesi ile "Allah Teâlâ’nın bütün verdikleri harcanmayacak, yeteri ve gereği kadarı harcanacak, geri kalanı yine iyi maksatlarla tasarruf edilecektir.
Harcama Allah’ın rızâsına uygun olacaktır. Bu da kişinin kendisi, ailesi, yakınları ve diğer ihtiyaç sahipleri için yapacağı harcamaları, vakıf, tesis, hayrat vb. yatırımları kapsamaktadır. Dünya nimetleri, yer altı ve yer üstü servetleri mülk olarak yaratıcısına aittir. İnsanlar meşrû yollardan onlara sahip olduklarında bu sahiplik mecazidir ve sınırlanmıştır; asıl sahibinin izin verdiği kadar ve O’nun gösterdiği yerlere, belirlediği şekillerde sarfedilebilir. Bir zerresi yersiz, faydasız ve gereksiz sarfedildiğinde Allah’ın mülküne, O’nun halen yaşayan ve gelecekte yaratacağı kullarının haklarına tecavüz edilmiş olur. Bu tecavüzlerin yaptırımı dünyada sosyal ve ekonomik krizlerdir, tabiatın tahrip edilmesi, çevrenin içinde yaşanamaz hale gelmesidir; âhirette ise mutlak âdil olan hâkimin vereceği cezalardır."
Şeklinde dünya hayatında düzeni ve adaleti sağlayan ölçüyü koymuştur.
O halde bizler, mülkün gerçek sahibinin koyduğu ölçüler doğrultusunda dünya nimetlerinden yeteri ve gereği kadar faydalanacağız, israf etmeyeceğiz. Fakat dünya üzerindeki nimetlerin büyük kısmını ele geçirmekle yetinmeyip, tamamına sahip olmaya çalışan ve hadsizce tüketenlerin, kendileri dışındaki milyarlarca insanı dünya nimetlerinden yoksun bırakmaya yönelik dayatmalarına da rıza göstermeyeceğiz.
Zenginlikle ve mevkiyle büyüklenenler, insanlık tarihinden ders çıkarmalılar!
Hani nerede Karun, Firavun, Nemrut?
Ve unutmalılar!
Bir Süleyman,
Bir Musa,
Bir İbrahim hep vardır...
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Halit Açar
Dünya hepimizin, Karunların, Firavunların, Nemrutlarındeğil!
Bugün dünyada aşırı zenginliğe erişmiş, büyük servet ve güç sahibi olmuş mahdut kimseler, dünya nimetlerini hadsizce tüketirlerken, tabiattaki kaynakların sınırlı olduğunu ileri sürerek, kendileri dışında kalan tüm insanların, dünya nimetlerinden faydalanmasını yöneticiler eliyle koydukları yasaklarla engellemeye çalışıyorlar.
Oysa doğal kaynakları korumak, çevre bilincinin bir parçası olup, tüm insanların sorumluluğudur.
Fakat dünya nimetlerinin büyük kısmını ele geçirmiş, dünya nüfusu içerisindeki en zengin azınlık grup, insanlığın ortak nimetlerini hadsizce ele geçirip, tüketirken, insanlığın büyük çoğunluğundan minimal yaşamalarını istemekte ve buna yönelik dayatmalarda bulunmaktalar.
Öyle ya insanlık tarihi bize göstermektedir ki insan, dünya nimetlerine erişip, zenginleştikçe; mevki ve güç sahibi olunca ilahi düzeni değiştirebileceğini sanıyor, adeta ilahlık taslar hale geliyor.
Halbuki, mülkün gerçek sahibi olan Allah (cc), hayat rehberi yüce kitapta Bakara suresi 3. ayetinde "...kendilerine verdiklerimizden hayra harcarlar" nitelemesi ile "Allah Teâlâ’nın bütün verdikleri harcanmayacak, yeteri ve gereği kadarı harcanacak, geri kalanı yine iyi maksatlarla tasarruf edilecektir.
Harcama Allah’ın rızâsına uygun olacaktır. Bu da kişinin kendisi, ailesi, yakınları ve diğer ihtiyaç sahipleri için yapacağı harcamaları, vakıf, tesis, hayrat vb. yatırımları kapsamaktadır. Dünya nimetleri, yer altı ve yer üstü servetleri mülk olarak yaratıcısına aittir. İnsanlar meşrû yollardan onlara sahip olduklarında bu sahiplik mecazidir ve sınırlanmıştır; asıl sahibinin izin verdiği kadar ve O’nun gösterdiği yerlere, belirlediği şekillerde sarfedilebilir. Bir zerresi yersiz, faydasız ve gereksiz sarfedildiğinde Allah’ın mülküne, O’nun halen yaşayan ve gelecekte yaratacağı kullarının haklarına tecavüz edilmiş olur. Bu tecavüzlerin yaptırımı dünyada sosyal ve ekonomik krizlerdir, tabiatın tahrip edilmesi, çevrenin içinde yaşanamaz hale gelmesidir; âhirette ise mutlak âdil olan hâkimin vereceği cezalardır."
Şeklinde dünya hayatında düzeni ve adaleti sağlayan ölçüyü koymuştur.
O halde bizler, mülkün gerçek sahibinin koyduğu ölçüler doğrultusunda dünya nimetlerinden yeteri ve gereği kadar faydalanacağız, israf etmeyeceğiz. Fakat dünya üzerindeki nimetlerin büyük kısmını ele geçirmekle yetinmeyip, tamamına sahip olmaya çalışan ve hadsizce tüketenlerin, kendileri dışındaki milyarlarca insanı dünya nimetlerinden yoksun bırakmaya yönelik dayatmalarına da rıza göstermeyeceğiz.
Zenginlikle ve mevkiyle büyüklenenler, insanlık tarihinden ders çıkarmalılar!
Hani nerede Karun, Firavun, Nemrut?
Ve unutmalılar!
Bir Süleyman,
Bir Musa,
Bir İbrahim hep vardır...