Gazze’de yaşanmakta olan vahim gelişmeler karşısında, zamana karşı yarışta inisiyatifi öngören güçlü bir politik iradeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Bu bağlamda Türkiye öncülüğünde nitel bir “dayanışma” içerisinde müşterek hareketle, karşı karşıya kalınan sorun ve güçlüklerin üstesinden gelmek pekâlâ mümkün olabilir kanaatini taşıyoruz. Yoksa küresel ölçekli dayatıcı politikalarla sözümüz ona bazı Müslüman yöneticilerin arasında yaşanmakta kaotik politik çürümüşlüğün, Mescid-i Aksa’ya güçsüzlük olarak yansıması durumunda büyük bir düş kırkılığı yaşanacağı gibi, bundan cesaret alacak olan Siyonist işgal gücünün eylemde şiddetin dozajını daha fazla artırması ve Filistinlilerin haklarına her alanda tecavüz etmesi söz konusu olabilecektir. Siyonist güçlerin zücaciye dükkânına saldıran fil gibi Gazze’nin kalbine kadar girip şiddete yönelmesi ve vahşet düzeyinde katliamlar yapması asla tasvip edilebilecek bir durum değildir. Burada yaşanan vahim olaylar nereye kadar çözümsüz bırakılacak? İşgal altındaki topraklarda, fütursuzca uygulamalarla geniş ölçekli olarak tahakküm politikalarını sürdürmekte olan Siyonistlere karşı “söylem” dışında hiçbir “eylem” istidadı gösteremeyen, birbirleriyle birliktelikten çok ayrıştırıcı politikalarla uzaklaşan ve ruhlarını oturdukları kürsülerle takas eden sözde Müslüman yöneticilerin, “savunma mekanizması” metaforundan öte bir anlayış ortaya koyamamaları onlar açısından beklenen bir sonuçtur. Ortadoğu’daki istikrarsızlığın ihracı ile kronik bir güvensizlik ortaya koyan İsrail, Filistinlilerin hareket alanlarını daraltarak, uluslararası anlaşmalardan kaynaklı haklarına müdahil olmakta ve özellikle Müslümanların şah damarı konumundaki Kudüs dahil, Batı Şeria ve Gazze’de uluslararası toplum önünde daha fazla alan serbestîsi elde etmeye çalışmaktadır. Diğer taraftan, “bekle gör” mantığıyla gelişmelere kayıtsız kalan ve gerektiğinde müdahil olmaktan çok, son gelişmeleri geriden yönlendiren Batı’nın tarafgir politik anlayışla mevcut sorunların çözüme kavuşması pek mümkün olmasa gerek. Gazze’de meydana gelen son gelişmeler karşısında daha önceden “himayeci siyaset” anlayışıyla Filistinlilerle büyük bir dayanışma içerisinde olan Müslüman ülkeler, ne yazık ki İsrail ile olan siyasi yakınlaşmaları önceleyerek Gazze ile ilgili gelişmelerde daha temkinli adımlar atmaya çalışmaktadırlar. Son yıllarda İsrail ile ilişkileri geliştirme yönünde büyük adımlar atan bazı Ortadoğu ülke yöneticileri, ne yazık ki Filistin konusunda küçük ve muğlâk adımlar atmayı yeğlemektedirler. Son olaylar bir kez daha gösterdi ki, Filistin ve Filistinlilere yönelik “himaye siyaseti” anlayışında büyük bir eksen kayması söz konusudur. Tüm bunlara rağmen, dünya çapında İsrail’e karşı tabandan yükselen ve dalga dalga yayılan büyük tepkinin ister istemez bazı dinamiklerin harekete geçmesine vesile olacağı beklenmektedir. Çünkü Batı’nın İsrail’e yönelik çifte standartlı politikaları karşısında farklı politik çizgilerdeki eğilimlerin hiçbir şüpheye meydan bırakmayacak kadar keskinleşmekte olduğunu görmek gerekir düşüncesindeyiz. Artık, Batı’nın neden olduğu Gazze’deki vahim gidişatla ilgili açmaz ve çıkmazın Batı’nın ortaya koymaya çalıştığı çözüm önerileriyle aşılamayacağı gayet sarih şekilde bilinmektedir. Batı’nın çifte standartlı politikaları, Filistin’deki haklı gerçeklere dayanan değerler manzumesini alt üst etmeye devam ederken, gelişmelere suskun kalmak çözüm olmasa gerek. Burada yaşanan vahim olaylar nereye kadar çözümsüz bırakılacak? İşgal altındaki topraklarda, fütursuzca uygulamalarla geniş ölçekli olarak tahakküm politikalarını sürdürmekte olan Siyonistlere karşı “söylem” dışında hiçbir “eylem” istidadı gösteremeyen, birbirleriyle birliktelikten çok ayrıştırıcı politikalarla uzaklaşan ve ruhlarını oturdukları kürsülerle takas eden sözde Müslüman yöneticilerin, “savunma mekanizması” ( Mécanisme de défense) metaforundan öte bir anlayış ortaya koyamamaları gayet doğaldır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Doğan BEKİN
Batı'nın Gazze ile sınavı
Gazze’de yaşanmakta olan vahim gelişmeler karşısında, zamana karşı yarışta inisiyatifi öngören güçlü bir politik iradeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Bu bağlamda Türkiye öncülüğünde nitel bir “dayanışma” içerisinde müşterek hareketle, karşı karşıya kalınan sorun ve güçlüklerin üstesinden gelmek pekâlâ mümkün olabilir kanaatini taşıyoruz. Yoksa küresel ölçekli dayatıcı politikalarla sözümüz ona bazı Müslüman yöneticilerin arasında yaşanmakta kaotik politik çürümüşlüğün, Mescid-i Aksa’ya güçsüzlük olarak yansıması durumunda büyük bir düş kırkılığı yaşanacağı gibi, bundan cesaret alacak olan Siyonist işgal gücünün eylemde şiddetin dozajını daha fazla artırması ve Filistinlilerin haklarına her alanda tecavüz etmesi söz konusu olabilecektir. Siyonist güçlerin zücaciye dükkânına saldıran fil gibi Gazze’nin kalbine kadar girip şiddete yönelmesi ve vahşet düzeyinde katliamlar yapması asla tasvip edilebilecek bir durum değildir. Burada yaşanan vahim olaylar nereye kadar çözümsüz bırakılacak? İşgal altındaki topraklarda, fütursuzca uygulamalarla geniş ölçekli olarak tahakküm politikalarını sürdürmekte olan Siyonistlere karşı “söylem” dışında hiçbir “eylem” istidadı gösteremeyen, birbirleriyle birliktelikten çok ayrıştırıcı politikalarla uzaklaşan ve ruhlarını oturdukları kürsülerle takas eden sözde Müslüman yöneticilerin, “savunma mekanizması” metaforundan öte bir anlayış ortaya koyamamaları onlar açısından beklenen bir sonuçtur. Ortadoğu’daki istikrarsızlığın ihracı ile kronik bir güvensizlik ortaya koyan İsrail, Filistinlilerin hareket alanlarını daraltarak, uluslararası anlaşmalardan kaynaklı haklarına müdahil olmakta ve özellikle Müslümanların şah damarı konumundaki Kudüs dahil, Batı Şeria ve Gazze’de uluslararası toplum önünde daha fazla alan serbestîsi elde etmeye çalışmaktadır. Diğer taraftan, “bekle gör” mantığıyla gelişmelere kayıtsız kalan ve gerektiğinde müdahil olmaktan çok, son gelişmeleri geriden yönlendiren Batı’nın tarafgir politik anlayışla mevcut sorunların çözüme kavuşması pek mümkün olmasa gerek. Gazze’de meydana gelen son gelişmeler karşısında daha önceden “himayeci siyaset” anlayışıyla Filistinlilerle büyük bir dayanışma içerisinde olan Müslüman ülkeler, ne yazık ki İsrail ile olan siyasi yakınlaşmaları önceleyerek Gazze ile ilgili gelişmelerde daha temkinli adımlar atmaya çalışmaktadırlar. Son yıllarda İsrail ile ilişkileri geliştirme yönünde büyük adımlar atan bazı Ortadoğu ülke yöneticileri, ne yazık ki Filistin konusunda küçük ve muğlâk adımlar atmayı yeğlemektedirler. Son olaylar bir kez daha gösterdi ki, Filistin ve Filistinlilere yönelik “himaye siyaseti” anlayışında büyük bir eksen kayması söz konusudur. Tüm bunlara rağmen, dünya çapında İsrail’e karşı tabandan yükselen ve dalga dalga yayılan büyük tepkinin ister istemez bazı dinamiklerin harekete geçmesine vesile olacağı beklenmektedir. Çünkü Batı’nın İsrail’e yönelik çifte standartlı politikaları karşısında farklı politik çizgilerdeki eğilimlerin hiçbir şüpheye meydan bırakmayacak kadar keskinleşmekte olduğunu görmek gerekir düşüncesindeyiz. Artık, Batı’nın neden olduğu Gazze’deki vahim gidişatla ilgili açmaz ve çıkmazın Batı’nın ortaya koymaya çalıştığı çözüm önerileriyle aşılamayacağı gayet sarih şekilde bilinmektedir. Batı’nın çifte standartlı politikaları, Filistin’deki haklı gerçeklere dayanan değerler manzumesini alt üst etmeye devam ederken, gelişmelere suskun kalmak çözüm olmasa gerek. Burada yaşanan vahim olaylar nereye kadar çözümsüz bırakılacak? İşgal altındaki topraklarda, fütursuzca uygulamalarla geniş ölçekli olarak tahakküm politikalarını sürdürmekte olan Siyonistlere karşı “söylem” dışında hiçbir “eylem” istidadı gösteremeyen, birbirleriyle birliktelikten çok ayrıştırıcı politikalarla uzaklaşan ve ruhlarını oturdukları kürsülerle takas eden sözde Müslüman yöneticilerin, “savunma mekanizması” ( Mécanisme de défense) metaforundan öte bir anlayış ortaya koyamamaları gayet doğaldır.