Çok değil; AKP’li Mustafa Varank, bakanlığı sırasında şöyle bir açıklama yapmıştı. “Çanakkale bölgesinde 80 ila 100 milyar dolarlık altın ve gümüş şu anda toprak altında yatıyor. Bunların gün yüzüne çıkarılması durumunda Çanakkale ekonomisinin geleceği durumu tahayyül etmemiz ve ona göre hareket etmemiz lazım.”
100 milyar dolar bana göre az bir miktar, daha yüksek bir fiyat biçmeliydi. Diyelim ki; 200-250 milyar dolar… Siz bu para için binlerce yıllık tarih barındıran, her türlü sebze ve meyvenin yetiştiği, küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde ülkenin can damarı bir coğrafyadan vaz geçer misiniz ?
Çanakkale’nin domatesinden, pek ünlü Ezine beyaz peynirinden, süt kuzularından, boğazın sardalyasından, oksijen deposu Kazdağlarından, efsaneler kenti Truva’dan ve asıl önemlisi; ulusal destanımızın yaratıldığı Gelibolu Savunmasından, demir ve çeliğin yağdığı deniz savaşlarının mirası tarihi mekanlardan vazgeçer misiniz?
Böyle bir coğrafyada para hesabı yapılabilir mi?
Altın, gümüş, dolar ve bilmem ne madenleri için Çanakkale’nin dağları, ovaları feda edilebilir mi?
Evet; karşımızda böyle bir zihniyet var…
TEMA’nın 2019 yılında hazırladığı rapora bakalım… ”Çanakkale’de; Çan ilçesinin yüzde 75’inin, Bayramiç’in yüzde 62’sinin, Ezine’nin yüzde 53’ünün, Lapseki’nin yüzde 47’sinin ve Yenice’nin ise yüzde 44’ünün madenlere ruhsatlı olduğunu ortaya koyuyor.”
Bu ruhsatların çoğu için başvuru yapıldı, bazıları için kazılar yapıldı, bazıları da işletmeye açıldı bile.
Yöre halkı geçim kaynakları toprağın ellerinden kayıp gittiği görünce, yöreye yerleşen ve organik tarım yapan kent kaçkını doğaseverlerle güç birliğine gittiler ve bir örnek olacak şekilde bir hukuk mücadelesi başlattılar.
Bilindiği gibi bir yerde maden tesisi kurulması için ÇED raporu gerekli, yani kurulacak tesisin madene etkisi falan inceleniyor, bu sistemi de gelişmiş ülkelerden aldık ama kendimize uydurduk diyebiliriz.
ÇED raporları bir alem… Mesela altın madeni için siyanür havuzları bu raporlarda göz ardı ediliyor veya sit alanlarına antik kent kalıntıları dikkate alınmıyor. Daha pek çok fiziki durum bilerek raporlara işlenmiyor.
İşte davaların çoğu bu ÇED raporlarının iptaliyle ilgili…
Ülkemizde ADALET arayışının mahkeme kapılarından nasıl döndüğünü biliyoruz. İlginç gelişme Çanakkale’nin aşağısında, Aydın’da yaşandı. İmamköy’de yapılacak jeotermal santral için mahkemeler ve Danıştay’dan ret kararı alan köylüler, olayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımıştı. Bu olayda ÇED raporu bile yoktu.
AİHM, hak ihlali vurgu yaparak köylüleri haklı buldu.
Şimdi Çanakkale yöresindeki davalar içinde emsal bir karar var.
Bu davalara rağmen tarım alanları maden işletmelerine açılabilir, sonra devran döner iktidarlar değişir… Geri dönülmez yola giren Çanakkale için ise çok geç kalınmış olur. İşte o zaman ne tarih ne de doğa af eder.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Cengiz ERDİL
ÇANAKKALE’YE NE FİYAT BİÇERSİNİZ?
Çok değil; AKP’li Mustafa Varank, bakanlığı sırasında şöyle bir açıklama yapmıştı. “Çanakkale bölgesinde 80 ila 100 milyar dolarlık altın ve gümüş şu anda toprak altında yatıyor. Bunların gün yüzüne çıkarılması durumunda Çanakkale ekonomisinin geleceği durumu tahayyül etmemiz ve ona göre hareket etmemiz lazım.”
100 milyar dolar bana göre az bir miktar, daha yüksek bir fiyat biçmeliydi. Diyelim ki; 200-250 milyar dolar… Siz bu para için binlerce yıllık tarih barındıran, her türlü sebze ve meyvenin yetiştiği, küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde ülkenin can damarı bir coğrafyadan vaz geçer misiniz ?
Çanakkale’nin domatesinden, pek ünlü Ezine beyaz peynirinden, süt kuzularından, boğazın sardalyasından, oksijen deposu Kazdağlarından, efsaneler kenti Truva’dan ve asıl önemlisi; ulusal destanımızın yaratıldığı Gelibolu Savunmasından, demir ve çeliğin yağdığı deniz savaşlarının mirası tarihi mekanlardan vazgeçer misiniz?
Böyle bir coğrafyada para hesabı yapılabilir mi?
Altın, gümüş, dolar ve bilmem ne madenleri için Çanakkale’nin dağları, ovaları feda edilebilir mi?
Evet; karşımızda böyle bir zihniyet var…
TEMA’nın 2019 yılında hazırladığı rapora bakalım… ”Çanakkale’de; Çan ilçesinin yüzde 75’inin, Bayramiç’in yüzde 62’sinin, Ezine’nin yüzde 53’ünün, Lapseki’nin yüzde 47’sinin ve Yenice’nin ise yüzde 44’ünün madenlere ruhsatlı olduğunu ortaya koyuyor.”
Bu ruhsatların çoğu için başvuru yapıldı, bazıları için kazılar yapıldı, bazıları da işletmeye açıldı bile.
Yöre halkı geçim kaynakları toprağın ellerinden kayıp gittiği görünce, yöreye yerleşen ve organik tarım yapan kent kaçkını doğaseverlerle güç birliğine gittiler ve bir örnek olacak şekilde bir hukuk mücadelesi başlattılar.
Bilindiği gibi bir yerde maden tesisi kurulması için ÇED raporu gerekli, yani kurulacak tesisin madene etkisi falan inceleniyor, bu sistemi de gelişmiş ülkelerden aldık ama kendimize uydurduk diyebiliriz.
ÇED raporları bir alem… Mesela altın madeni için siyanür havuzları bu raporlarda göz ardı ediliyor veya sit alanlarına antik kent kalıntıları dikkate alınmıyor. Daha pek çok fiziki durum bilerek raporlara işlenmiyor.
İşte davaların çoğu bu ÇED raporlarının iptaliyle ilgili…
Ülkemizde ADALET arayışının mahkeme kapılarından nasıl döndüğünü biliyoruz. İlginç gelişme Çanakkale’nin aşağısında, Aydın’da yaşandı. İmamköy’de yapılacak jeotermal santral için mahkemeler ve Danıştay’dan ret kararı alan köylüler, olayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımıştı. Bu olayda ÇED raporu bile yoktu.
AİHM, hak ihlali vurgu yaparak köylüleri haklı buldu.
Şimdi Çanakkale yöresindeki davalar içinde emsal bir karar var.
Bu davalara rağmen tarım alanları maden işletmelerine açılabilir, sonra devran döner iktidarlar değişir… Geri dönülmez yola giren Çanakkale için ise çok geç kalınmış olur. İşte o zaman ne tarih ne de doğa af eder.