“İstanbul deyince aklıma
Kocaman bir dalyan gelir. Kimi paslı bir örümcek ağı gibi Gerinir Beykoz`da Kimi Fenerbahçe`de yan gelir. Dalyanda kırk tane Orkinos Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir.”
Bedri Rahmi Eyüpoğlu 1950’li yılların İstanbul’unu anlattığı güzellemesinde dalyan resmini böyle dizelere dökmüş. Şimdiler de ne dalyanlar var ne de onlarca kiloluk orkinoslar.
Çok değil aslında, Bedri Rahmi de Cumhuriyet döneminin insanıdır. Ressam ve şair olarak 1950-1970 döneminin önde gelen sanat adamıdır. İstanbul’un denizsiz hale düşmesinin ilk belirtilerinin görüldüğü yıllarda kaybettik Bedri Rahmi’yi…
Mesela; İstanbul Boğazı eskiden böyle değildi. Balık deposuydu Karadeniz’in Marmara ile kucaklaştığı sular. Sıcak yaz günlerinin sona ermesiyle her ay bir başka balığın akını görülürdü Boğaz’da. Kent halkı balık akınlarıyla mevsimleri anardı. Önce palamut gelir, arkasından lüfer akını başlardı. Kolyoz yağlanır, uskumru olurdu. Boğaz kıyılarında iplere uskumrular dizilir, yaz aylarının gıdası uskumru çirozu, bakkallarda bile satılırdı. Hey gidi günler hey! Masal gibiydi o günler.
İstanbul balıkçılarının o dönemler son sistem teknolojiyle donatılmış okyanus tipi tekneleri yoktu. Küçük teknelerle 10 metreyi bulmayan ağları ya da parakete ve çaparilerle balık avlarlardı. Balıkçıların avladıkları yerlere “voli” denirdi bir de sabit duran dalyan ağları vardı.
Balık gitti, dalyan bitti
Dalyan, denizi adeta saran sabit ağlardı. Bu ağlar bir avlanma mevsimi denizde kalır buraya giren balık canlı canlı toplanırdı. Dalyan balık için bilmece gibiydi. Ağların labirentine kapılan balıklar bir türlü işin içinden çıkamaz, dalyan kulesindeki nöbetçinin haber vermesiyle kayığa alınırdı. Beykoz dalyanında kılıçbalığı ve “ton” balık olarak bildiğimiz orkinos bile bol miktarda avlanırdı. Dalyana takılan balık türlerinden biri de kalkan balığıydı. Karadeniz’de kumul alanlarda yuvalayan bu balık geçmiş yıllarda küçük balıkların peşine düşer boğazın akıntılı sularına kapılırdı. Mevsiminde Beykoz dalyanında yüzlerce kalkan çıkardı. Ünlü Beykoz kalkanı da albümlerde kaldı.
Boğaz’ın son dalyanı
Eskiden İstanbul Marmara kıyılarında 60 dalyan yeri vardı. Şimdi şimdi sadece Rumelifeneri önlerinde bir dalyan kaldı.
Boğazın bir de son dalyancıları var topu bir avuç kaldılar. Onlardan dinledim dalyan öykülerini…
“Eskiden dalyanlar altı aylıktı şimdi ise 2 aya indi. Sebebi de balığın azalması. Eski dalyanlar nasılsa şimdiki dalyanlar da aynı. Hatta yerini 5 metre oynattığımız zaman dalyana balık girmiyor. Biz bunları kafamızın istediği yere kurmuyorduk, devlete kira ödüyorduk.“
Son dalyancılardan biri de Mustafa Kılınç… Mustafa reis, dalyanların balıkların göç yolu üzerine kurulduğunu belirtiyor:
“Dalyanları değişik yerlere kurarsanız az balık avlarsınız. O yüzden yüzyıllardır bilinen yerlere kurulması lazım. Dalyana her çeşit balık gelir. Kısmet meselesi. En son Beykoz dalyanında 1978 yılında orkinos ve kılıç balıkları tutulmuş, artık yok. Dalyancılık emek isteyen bir iştir. Sabahın erken saatinde beklemeye başlarsın. Günde üç kez ağlara takılanları alırsın. Bu böyle 2 veya 3 ay devam ederdi. Şimdi balık azaldı, kirlilik arttı dalyanlar da bu yüzden yok.“
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Cengiz ERDİL
İstanbul’un bir zamanlar dalyanları vardı
“İstanbul deyince aklıma
Kocaman bir dalyan gelir.
Kimi paslı bir örümcek ağı gibi
Gerinir Beykoz`da
Kimi Fenerbahçe`de yan gelir.
Dalyanda kırk tane Orkinos
Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir.”
Bedri Rahmi Eyüpoğlu 1950’li yılların İstanbul’unu anlattığı güzellemesinde dalyan resmini böyle dizelere dökmüş. Şimdiler de ne dalyanlar var ne de onlarca kiloluk orkinoslar.
Çok değil aslında, Bedri Rahmi de Cumhuriyet döneminin insanıdır. Ressam ve şair olarak 1950-1970 döneminin önde gelen sanat adamıdır. İstanbul’un denizsiz hale düşmesinin ilk belirtilerinin görüldüğü yıllarda kaybettik Bedri Rahmi’yi…
Mesela; İstanbul Boğazı eskiden böyle değildi. Balık deposuydu Karadeniz’in Marmara ile kucaklaştığı sular. Sıcak yaz günlerinin sona ermesiyle her ay bir başka balığın akını görülürdü Boğaz’da. Kent halkı balık akınlarıyla mevsimleri anardı. Önce palamut gelir, arkasından lüfer akını başlardı. Kolyoz yağlanır, uskumru olurdu. Boğaz kıyılarında iplere uskumrular dizilir, yaz aylarının gıdası uskumru çirozu, bakkallarda bile satılırdı. Hey gidi günler hey! Masal gibiydi o günler.
İstanbul balıkçılarının o dönemler son sistem teknolojiyle donatılmış okyanus tipi tekneleri yoktu. Küçük teknelerle 10 metreyi bulmayan ağları ya da parakete ve çaparilerle balık avlarlardı. Balıkçıların avladıkları yerlere “voli” denirdi bir de sabit duran dalyan ağları vardı.
Balık gitti, dalyan bitti
Dalyan, denizi adeta saran sabit ağlardı. Bu ağlar bir avlanma mevsimi denizde kalır buraya giren balık canlı canlı toplanırdı. Dalyan balık için bilmece gibiydi. Ağların labirentine kapılan balıklar bir türlü işin içinden çıkamaz, dalyan kulesindeki nöbetçinin haber vermesiyle kayığa alınırdı. Beykoz dalyanında kılıçbalığı ve “ton” balık olarak bildiğimiz orkinos bile bol miktarda avlanırdı. Dalyana takılan balık türlerinden biri de kalkan balığıydı. Karadeniz’de kumul alanlarda yuvalayan bu balık geçmiş yıllarda küçük balıkların peşine düşer boğazın akıntılı sularına kapılırdı. Mevsiminde Beykoz dalyanında yüzlerce kalkan çıkardı. Ünlü Beykoz kalkanı da albümlerde kaldı.
Boğaz’ın son dalyanı
Eskiden İstanbul Marmara kıyılarında 60 dalyan yeri vardı. Şimdi şimdi sadece Rumelifeneri önlerinde bir dalyan kaldı.
Boğazın bir de son dalyancıları var topu bir avuç kaldılar. Onlardan dinledim dalyan öykülerini…
“Eskiden dalyanlar altı aylıktı şimdi ise 2 aya indi. Sebebi de balığın azalması. Eski dalyanlar nasılsa şimdiki dalyanlar da aynı. Hatta yerini 5 metre oynattığımız zaman dalyana balık girmiyor. Biz bunları kafamızın istediği yere kurmuyorduk, devlete kira ödüyorduk.“
Son dalyancılardan biri de Mustafa Kılınç… Mustafa reis, dalyanların balıkların göç yolu üzerine kurulduğunu belirtiyor:
“Dalyanları değişik yerlere kurarsanız az balık avlarsınız. O yüzden yüzyıllardır bilinen yerlere kurulması lazım. Dalyana her çeşit balık gelir. Kısmet meselesi. En son Beykoz dalyanında 1978 yılında orkinos ve kılıç balıkları tutulmuş, artık yok. Dalyancılık emek isteyen bir iştir. Sabahın erken saatinde beklemeye başlarsın. Günde üç kez ağlara takılanları alırsın. Bu böyle 2 veya 3 ay devam ederdi. Şimdi balık azaldı, kirlilik arttı dalyanlar da bu yüzden yok.“
Cengiz Erdil Köşe yazısı
#CengizErdil