Deprem alarmını bir kez daha duyan İstanbul, aslında bir tatbikatı başarısızlıkla atlattı. Büyüklüğü yedinin altındaki deprem ve artçıları kentin yüreğini ağzına getirirken, telefon sistemleri çöktü, trafik kilitlendi. İnsanlar beton tarlaları içinde toplanma alanları aradı.
Ben depreme Tuzla’da yakalandım. Evler bir anda boşaldı, diğer ilçelere göre yeşil yönünden daha şanslı olan eskinin köyü Tuzla’da parklar bir anda doluverdi. Zaten sahil çocuk şenliği dolayısıyla insan seliydi, deprem burada gürültüye gitti diyebilirim! Bayram havası deprem gümbürtüsünün duyulmasını engelledi sizin anlayacağınız.
Merkezi, Silivri’nin Marmara Denizi’nin az açığı olan depremler bir fırtına gibiydi ama yıkıcı değildi. Yıkıcı bir depremi aklınıza bile getirmeyin; İstanbul inanılmaz bir kaosun içinde olurdu.
Okulların iki gün tatil edilmesi ve deprem tatili fırsatıyla araçlar bir anda Anadolu’ya açılan yolları doldurdu. Akşam saatlerinde Kurtköy’den dönerken fark ettik ki; çevre yolları kenti terk eden araçların ışıklarıyla aydınlanıyordu.
İKTİDAR ARTIK KANAL İSTANBUL’U ANLATAMAZ
Son günlerde tartışması yeniden alevlenen Kanal İstanbul projesinin artık sesi soluğu çıkmaz. İktidar bu ucube projeye harcanacak milyarlarca doları halka anlatamaz. Bu deprem; İstanbul’un nüfusunu artıracak, su kaynaklarını tüketecek çakma Dubai’nin temelini daha yükselmeden vurdu bile…
Şimdi olası büyük depreme karşı kentin yapı stoğunun güçlendirilmesi ve halkın örgütlenmesi önümüzde duran ilk gündem maddesidir ve bu mesele ülkenin bekasını oluşturuyor. Artık çok radikal önlemler gerekiyor, mülkiyet hakkı, benim malım mülküm, benim evim, bizim mahallemiz laflarını bırakmak gerekiyor.
Artık bilim insanlarına kulak verelim…
Uzmanlara göre, İstanbul’un nüfusu 1980 yılında 4 milyon 700 bin idi, şimdi ise 17 milyona dayandı. Öyle ki; ülkede her beş kişiden biri İstanbul’da yaşıyor. Denizle bölünen, engebeli bir kent bu nüfusu kaldıramaz. Özellikle emeklilerin göçünün teşvik edilmesi için Anadolu’da gerekirse yeni kasaba ve köyler oluşturulması, kentte sadece turizm ve eğitim yatırımlarına izin verilmesi, sanayinin taşınması, olimpiyat sevdasından vaz geçilmesi, Japonya’daki gibi bir eğitim seferberliği, kentteki yapılaşmanın sadece depreme karşı güçlendirmeyi hedeflemesi, her ilçede çok sayıda yeşil alan oluşturulması, metro yapımlarına hız verilmesi…
Kolay mı? Zor ama tarihinde büyük deprem kayıtları olan İstanbul’da başka çare yok.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Cengiz ERDİL
Kanal İstanbul artık tabeladan ibarettir
Deprem alarmını bir kez daha duyan İstanbul, aslında bir tatbikatı başarısızlıkla atlattı. Büyüklüğü yedinin altındaki deprem ve artçıları kentin yüreğini ağzına getirirken, telefon sistemleri çöktü, trafik kilitlendi. İnsanlar beton tarlaları içinde toplanma alanları aradı.
Ben depreme Tuzla’da yakalandım. Evler bir anda boşaldı, diğer ilçelere göre yeşil yönünden daha şanslı olan eskinin köyü Tuzla’da parklar bir anda doluverdi. Zaten sahil çocuk şenliği dolayısıyla insan seliydi, deprem burada gürültüye gitti diyebilirim! Bayram havası deprem gümbürtüsünün duyulmasını engelledi sizin anlayacağınız.
Merkezi, Silivri’nin Marmara Denizi’nin az açığı olan depremler bir fırtına gibiydi ama yıkıcı değildi. Yıkıcı bir depremi aklınıza bile getirmeyin; İstanbul inanılmaz bir kaosun içinde olurdu.
Okulların iki gün tatil edilmesi ve deprem tatili fırsatıyla araçlar bir anda Anadolu’ya açılan yolları doldurdu. Akşam saatlerinde Kurtköy’den dönerken fark ettik ki; çevre yolları kenti terk eden araçların ışıklarıyla aydınlanıyordu.
İKTİDAR ARTIK KANAL İSTANBUL’U ANLATAMAZ
Son günlerde tartışması yeniden alevlenen Kanal İstanbul projesinin artık sesi soluğu çıkmaz. İktidar bu ucube projeye harcanacak milyarlarca doları halka anlatamaz. Bu deprem; İstanbul’un nüfusunu artıracak, su kaynaklarını tüketecek çakma Dubai’nin temelini daha yükselmeden vurdu bile…
Şimdi olası büyük depreme karşı kentin yapı stoğunun güçlendirilmesi ve halkın örgütlenmesi önümüzde duran ilk gündem maddesidir ve bu mesele ülkenin bekasını oluşturuyor. Artık çok radikal önlemler gerekiyor, mülkiyet hakkı, benim malım mülküm, benim evim, bizim mahallemiz laflarını bırakmak gerekiyor.
Artık bilim insanlarına kulak verelim…
Uzmanlara göre, İstanbul’un nüfusu 1980 yılında 4 milyon 700 bin idi, şimdi ise 17 milyona dayandı. Öyle ki; ülkede her beş kişiden biri İstanbul’da yaşıyor. Denizle bölünen, engebeli bir kent bu nüfusu kaldıramaz. Özellikle emeklilerin göçünün teşvik edilmesi için Anadolu’da gerekirse yeni kasaba ve köyler oluşturulması, kentte sadece turizm ve eğitim yatırımlarına izin verilmesi, sanayinin taşınması, olimpiyat sevdasından vaz geçilmesi, Japonya’daki gibi bir eğitim seferberliği, kentteki yapılaşmanın sadece depreme karşı güçlendirmeyi hedeflemesi, her ilçede çok sayıda yeşil alan oluşturulması, metro yapımlarına hız verilmesi…
Kolay mı? Zor ama tarihinde büyük deprem kayıtları olan İstanbul’da başka çare yok.