—Biz başka vilayetlerden Yeterli takviye alırsak bizde burada savaşa başlayacağız…
Ama az biraz zamana ihtiyacımız var öyle değil mi?
Bütün katılımcılar hep birlikte evet dediler ve uzlaşarak toplantıyı bitirirken berj ağa etrafa hiçbir şey olmamış gibi, gülücük dağıtarak.
Berj ağa.
—Gece şafak ta dejiklerin bir köyüne atın onlara mal edin bu olayı bizde davacı olalım…
Ne dersiniz efendiler…nasıl plan haaaaaa haaaaa
Hayrabed. (Bedir ağa) bu olanlardan habersiz uyuyordu! Nede olsa yol yorgunu idi. gece şafak vakti gözlerini açtı, bir su dökmesi gerekiyordu usulca ve sesizce dışarı çıktığında…
az ötede fısıldamalı bir konuşmaya kulak kesince, yavaş, yavaş yerde sürünerek…
O seslere doğru yaklaştı altı yedi kişi bir plan yaparak ellerindeki çuvalı bir at arabasına yüklerken gözledi. O çuvalı Derman köyüne bırakacaklarını anlatıyorlardı bir birilerine neydi çuvaldaki? neyi bırakacaklardı? takip edemezdi…
Onların gittikten sonra yine sürünerek kimseye belli ettirmeden toplandıkları yere kadar gittiğinde yerde, ay ışığında parlayan ıslaklığa dikkat çekti elini atığında kan olduğunu anlamıştı, tecrübeliydi Bedir ağa bu kan bir insan kanıydı kim ölmüştü.. Gece şafak vakti bu gizlilik neyin nesiydi sabretmeliydi yarın ne olduğunu anlayacaktı belki! Bedir ağa olarak duyması anlamsı mümkün değildi Hayrabed, belki olarak duyabilirdi yerdeki toprakla elini temizleyerek doğru çadırına yönelecekti ki…
Şefak vakti gül hasretine yanan bir bülbül sesle irkildi bu Erişpaydı…
Erişpa.
— Hayrabed, ne ararsın çadırını mı yolunu mu kaybettin! Aradığın nedir?
Hayrabed.
—Yok, Erişpa hanım ben, ben şeye…Şeye çıktım, affedersin dışarıya da…
—Bende şüphe yok, Şüphe etmiyorum! Olsa valla kelen gider bundan emin ol lakin… kardeşlerim ava gider bakarım, sen arkalarından bakarsın, zira çadırından niye uzaksın Bunu babama söylesem sırf bu nedenle sen ve iki adamın kelesi öğleye kalmaz bizim mızraklarımızın ucunu süsler…Sen kendin şüphelisin!
Erişpa kendi tavırlarından anlam veremiyordu…Yoksa kalbinin Özgürlüğünün kısıtlama çabası mıydı bıraksalar oracıkta Hayrabed,e sarılacak onun olacaktı…
Ama Hayrabed onun kadar kontrol edemiyordu yüreğini…
Hayrabed.
—Gözlerinin içinde sanki cadı var her baktıkça bana büyü yapar kendine bağlarsın…
Ben ne edem, bu sevda değil mi ki mecnunu deli divane eden bende divanenim lakin
Bak güzel kız! Ben baban Berj ve kardeşlerinden korkmam hele kellemden hiç korkmam, korkum odur ki senin güzleğin benim kalbime kanca takmasıdır, güzelliğin gönlüme oyun oynamasıdır büyü yapmasıdır! Beni benden almasıdır…
Etme dokunma gönlüme…
İşte bu beni korkutur… Aramızda öyle uçurumlar var ki ne sen anlarsın ne ben anlatabilirim. İkisi de sustular…Öylesine bir birilerine donmuş bakıyorlardı.
Hayrabed, bunu nasıl söylemişti nerden çıktı bu cümleler, neydi şimdi bu laflar…
Erşpanın beklentisine cevap mıydı neydi bu şimdi neydi!
Bu özleri kim söyletmişti oysa Hayrabed bunları ne aklındaydı, nede düşünmüştü…
Ama sabahın sancısında güneşe inat üzerindeki beyaz fistanıyla ne kadar güzellik varsa… kıskançlık duygusu yaşatan bu varlığa mahkûm olmamak mümkün değildi…
Beyaz tul içinde hatlarıyla gözüken dip diri vücudu kızgın volkan misali alev alev yanıyordu Bu nasıl bir güzellikti mitolojiden kalma tarihi heykeller gibi karşındaydı işte…
Hayrabed,i böyle konuşmaya mahkum eden bu varlık şeytan mıydı melek miydi neydi?
Erişpanın içindeki coşku yüzüne vurmuştu, sabahyıldızı kadar berrak ve parlak yüzlü…
Fidan boylu dağ aslanı kadar mağrur delikanlının ilanı ilan-ı aşkımıydı düşünmedi bile olsun!
Duygu selinde acemi bir yüzücü gibi bıraktılar kendilerini, ucunda ölüm olsa da…
Eripa.
—Ey yiğit adam, asıl senin Gözlerinin içinde cadı var bu mutlaka bir sihirdir!
Ben dünden teslim olmuşum bu beden bu ruh senindir ister insan ol ister, şeytan …
Her kimsen bilesin ki bu yürek, sana mecbur artık. bu Erişpanın sana teslimiyetidir.
Geldiğin zamandan itibaren sen su oldun, ben susuz ceylan, sen yol oldun ben yolcu…
Lakin artık gönlüme söz geçiremem aşkın zamanı olmaz ya benimsin ya toprağın!
Ben biliyorum ki bugün, gün ışıdığında babam berj seni bir sınavdan geçirir mutlaka…
Bunu bilesin Eğer sağ kalırsan, babamın gözündesin, gözdesisin demektir ….
Eğer kalırsın kalacağın yerde benim yüreğimdir sonrası istersin beni babamdan!
Bu can sana fedadır, ben artık sana kurbanım bıçağım sensin!
(Devam edecek)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Bilal BEBE
Nefretin Çocukları 1915 (27)
Berj ağa kendinden emin sözlerine devam ediyordu!
Berj ağa
—Biz başka vilayetlerden Yeterli takviye alırsak bizde burada savaşa başlayacağız…
Ama az biraz zamana ihtiyacımız var öyle değil mi?
Bütün katılımcılar hep birlikte evet dediler ve uzlaşarak toplantıyı bitirirken berj ağa etrafa hiçbir şey olmamış gibi, gülücük dağıtarak.
Berj ağa.
—Gece şafak ta dejiklerin bir köyüne atın onlara mal edin bu olayı bizde davacı olalım…
Ne dersiniz efendiler…nasıl plan haaaaaa haaaaa
Hayrabed. (Bedir ağa) bu olanlardan habersiz uyuyordu! Nede olsa yol yorgunu idi. gece şafak vakti gözlerini açtı, bir su dökmesi gerekiyordu usulca ve sesizce dışarı çıktığında…
az ötede fısıldamalı bir konuşmaya kulak kesince, yavaş, yavaş yerde sürünerek…
O seslere doğru yaklaştı altı yedi kişi bir plan yaparak ellerindeki çuvalı bir at arabasına yüklerken gözledi. O çuvalı Derman köyüne bırakacaklarını anlatıyorlardı bir birilerine neydi çuvaldaki? neyi bırakacaklardı? takip edemezdi…
Onların gittikten sonra yine sürünerek kimseye belli ettirmeden toplandıkları yere kadar gittiğinde yerde, ay ışığında parlayan ıslaklığa dikkat çekti elini atığında kan olduğunu anlamıştı, tecrübeliydi Bedir ağa bu kan bir insan kanıydı kim ölmüştü.. Gece şafak vakti bu gizlilik neyin nesiydi sabretmeliydi yarın ne olduğunu anlayacaktı belki! Bedir ağa olarak duyması anlamsı mümkün değildi Hayrabed, belki olarak duyabilirdi yerdeki toprakla elini temizleyerek doğru çadırına yönelecekti ki…
Şefak vakti gül hasretine yanan bir bülbül sesle irkildi bu Erişpaydı…
Erişpa.
— Hayrabed, ne ararsın çadırını mı yolunu mu kaybettin! Aradığın nedir?
Hayrabed.
—Yok, Erişpa hanım ben, ben şeye…Şeye çıktım, affedersin dışarıya da…
mısın (ibrik) arıyorum… Bu suç mu? Niye benden şüphe edersin, geldiğimden belidir!
Eripa
—Bende şüphe yok, Şüphe etmiyorum! Olsa valla kelen gider bundan emin ol lakin… kardeşlerim ava gider bakarım, sen arkalarından bakarsın, zira çadırından niye uzaksın Bunu babama söylesem sırf bu nedenle sen ve iki adamın kelesi öğleye kalmaz bizim mızraklarımızın ucunu süsler…Sen kendin şüphelisin!
Erişpa kendi tavırlarından anlam veremiyordu…Yoksa kalbinin Özgürlüğünün kısıtlama çabası mıydı bıraksalar oracıkta Hayrabed,e sarılacak onun olacaktı…
Ama Hayrabed onun kadar kontrol edemiyordu yüreğini…
Hayrabed.
— Gözlerinin içinde sanki cadı var her baktıkça bana büyü yapar kendine bağlarsın…
Ben ne edem, bu sevda değil mi ki mecnunu deli divane eden bende divanenim lakin
Bak güzel kız! Ben baban Berj ve kardeşlerinden korkmam hele kellemden hiç korkmam, korkum odur ki senin güzleğin benim kalbime kanca takmasıdır, güzelliğin gönlüme oyun oynamasıdır büyü yapmasıdır! Beni benden almasıdır…
Etme dokunma gönlüme…
İşte bu beni korkutur… Aramızda öyle uçurumlar var ki ne sen anlarsın ne ben anlatabilirim. İkisi de sustular…Öylesine bir birilerine donmuş bakıyorlardı.
Hayrabed, bunu nasıl söylemişti nerden çıktı bu cümleler, neydi şimdi bu laflar…
Erşpanın beklentisine cevap mıydı neydi bu şimdi neydi!
Bu özleri kim söyletmişti oysa Hayrabed bunları ne aklındaydı, nede düşünmüştü…
Ama sabahın sancısında güneşe inat üzerindeki beyaz fistanıyla ne kadar güzellik varsa… kıskançlık duygusu yaşatan bu varlığa mahkûm olmamak mümkün değildi…
Beyaz tul içinde hatlarıyla gözüken dip diri vücudu kızgın volkan misali alev alev yanıyordu Bu nasıl bir güzellikti mitolojiden kalma tarihi heykeller gibi karşındaydı işte…
Hayrabed,i böyle konuşmaya mahkum eden bu varlık şeytan mıydı melek miydi neydi?
Erişpanın içindeki coşku yüzüne vurmuştu, sabahyıldızı kadar berrak ve parlak yüzlü…
Fidan boylu dağ aslanı kadar mağrur delikanlının ilanı ilan-ı aşkımıydı düşünmedi bile olsun!
Duygu selinde acemi bir yüzücü gibi bıraktılar kendilerini, ucunda ölüm olsa da…
Eripa.
—Ey yiğit adam, asıl senin Gözlerinin içinde cadı var bu mutlaka bir sihirdir!
Ben dünden teslim olmuşum bu beden bu ruh senindir ister insan ol ister, şeytan …
Her kimsen bilesin ki bu yürek, sana mecbur artık. bu Erişpanın sana teslimiyetidir.
Geldiğin zamandan itibaren sen su oldun, ben susuz ceylan, sen yol oldun ben yolcu…
Lakin artık gönlüme söz geçiremem aşkın zamanı olmaz ya benimsin ya toprağın!
Ben biliyorum ki bugün, gün ışıdığında babam berj seni bir sınavdan geçirir mutlaka…
Bunu bilesin Eğer sağ kalırsan, babamın gözündesin, gözdesisin demektir ….
Eğer kalırsın kalacağın yerde benim yüreğimdir sonrası istersin beni babamdan!
Bu can sana fedadır, ben artık sana kurbanım bıçağım sensin!
(Devam edecek)