İsrail, Ortadoğu’da işgalci rolü ile yayılmaya devam ediyor.
Filistin’den sonra, Lübnan ve Suriye’nin bir bölümünü işgal ederek yoluna devam edecektir.
İslam ülkeleri bu yayılmacı politika karşısından sessiz bekliyor.
Atılan Taş hangi İslam ülkesine değerse, o zaman Filistin davasına taraf olacak, ancak geç kalmış olacaktır.
Dr. Aziz İLGAZİ/ Uluslararası İlişkiler Uzmanı
Uluslararası ilişkiler söz konusu olunca en çok konuşulan ve tartışılan konular arasında savaş geliyor. Dünya tarihinde filozoflar savaşı, tüm barış arayışlarının bittiği noktada askeri çatışmaların başladığı bir eylem olarak ifade etmektedir.
Dünya tarihinde bazı bilim insanları ve siyasetçiler savaşı kaçınılmaz olarak görürken bazı bilim insanları ve siyasetçiler de doğal bir yaşamın sonucu olarak görmektedir. Bu bakış Ortaçağlarda belirgin iken, bu gün bilgi toplumunda bu düşünce yok edilmiştir.
Doğal hukuk öğretisi ile meşhur olan Hollandalı hukukçu Hugo Grotius (1583-1645) zamanın bilim insanlarında Cicero’dan aldığı bir alıntıda savaşı, uyuşmazlık durumunda zorlama yollarına başvurmak ve sorunu bu şekilde çözme şeklinde olarak tanımlıyor.
Savaş bir nevi insanların veya ulusların kendilerini koruma amaçlı iç güdüsü olarak ortaya çıkmıştır. Savaş akıllı insanların ve dürüst insanların doğal hukuk içinde başvurdukları eylemdir.
Çevremizde ki hayvanlar başkasının aklına ve yönlendirmesine ihtiyaç duymadan kendilerini koruyabiliyor. Hayvanlarda akıl ve düşünce mekanizması olmamasına rağmen çoğu hayvan savaşı doğal bir savunma olarak görmektedir.
Hugo Grotius yaşadığı (1583-1645) dönemde savaşın kendi kuralları olduğunu ifade etmektedir. Kuralsız savaşların insanlık dışı olduğu gerçeği asırlar öncesinde keşfedilmiş ve kabul edilmiş bir gerçektir.
Hugo Grotius, Hristiyanlık dünyasının her yanında savaşla ilgili delicesine bir başı boşluk olduğunun farkına vardığını ifade ediyor, şöyle diyor; “..barbar halklar dahi utanç duyarlardı”.
Savaşlarla ve Hristiyan dünyası ile ilgili o döneme ait düşüncelerini aktaran Hugo Grotius, hukuksuz ve kuralsız savaş eylemlerinin arkasında Avrupa’nın barbarlığı olduğuna dikkat çekiyor.
Bugün bilim dünyasında yer alan yüz binlerce insan ve siyasetçi var. Dünyanın birçok coğrafyasında insanlar açlıkla ve hastalıkla mücadele ederken birçok coğrafyada insanlar Ortaçağ’da dahi geçerli olan savaş kurallarını uygulamaktan uzak adeta katliam yapmaktadır.
Uluslararası siyasetçiler ve bilim insanları ve liderlerin çoğu hala Ortaçağ’da kalma savaş kurallarını destekliyor ve benimsiyor.
Ortaçağ karanlığında idam kararlarına rağmen haksız ve kuralsız savaşlara direnen bilim insanlarına karşılık, günümüz bilgi toplumunda bu kez İsrail’in ve bir kısım Yahudi halkın ve fanatiğin kuralsız toprak işgaline karşı tüm bilim dünyası ve siyasetçiler sessiz kalmıştır.
40 bin dolayında masun insanın özellikle kadın ve çocuk katliamının yapıldığı Filistin topraklarında sessiz kalmak, bilgi toplumunda Ortaçağı yaşamak olarak ifade etmek isterim.
İnsani yardım konvoylarının yolda engelleyerek temel gıda maddelerini orman kanunları dahilinde yağmalayan fanatik Yahudilerin davranışlarına seyirci kalan 3 büyük dinin ve 200 dolayında ülkenin siyaset ve bilim insanlarının kafaları, Ortaçağ (14 ve 15. Yüzyıl) kadar gelişme göstermemesi aşikar.
1588-1679 yılları arasında yaşamış olan Thomas Hobbes, Yahudilik ve Hristiyanlık dinlerinin gerçek dinler olduğu, diğer tüm dinleri gerçeklerle ilişki olmayan dinler olduğu yönünde düşüncelerinin hangi mantık üzerine işlendiğini sorgulayacak olursak, hiçbir mantığa dayalı olmayan bir hipotez.
Dünya tarihinde özelikle Avrupa destekli din savaşların ve sonuçlarının başlama sebeplerinin hiç birinde, insani bir sebep ve kendi ulusunu ve ülkesini korumak amaçlı gerekçeler yer almamıştır.
İsrail’in yayılmacı politikası sadece Filistin toprakları ile kalmayacaktır.
İsrail, Lübnan ve Suriye’yi de işgal edilecektir.
Suriye’nin çok kolay işgal edilmesinin önü 2011 yılında Arap Baharı ile açılmıştır. Milyonlarca Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda bırakılmıştır. Bu projede İsrail’in yayılmayı kolaylaştırma düşüncesi var. Ancak ne yazık ki hiçbir lider, bilim insanı ve politikacı bu konuda düşünce üretmemiştir. Bu gün burada bu gerçeği açıklamak istiyorum.
İsrail, kuzeyden Türkiye sınırına doğru, daha sonra Suriye topraklarının içine doğru işgallerini artıracak ve Suriye’de çok kolay ilerleyecektir.
Çünkü vadedilen topraklar düşüncesi bu coğrafyayı işaret ediyor.
Suriye’den göç eden milyonlarca Suriyeli aslında İsrail’in Suriye işgali için adeta bir avantaj olacaktır. Savaşacak pek fazla eğitilmiş savaş gücü ve askeri teknolojisi olmayan Suriye’ye benzer Lübnan var. Bu iki ülke İsrail’in yayılmacı ve işgalci eylemlerine açık iki ülkedir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Aziz Ilgazi
Orta çağ Zihniyeti;
Savaşların bir onuru ve kuralı var.
İsrail, Ortadoğu’da işgalci rolü ile yayılmaya devam ediyor.
Filistin’den sonra, Lübnan ve Suriye’nin bir bölümünü işgal ederek yoluna devam edecektir.
İslam ülkeleri bu yayılmacı politika karşısından sessiz bekliyor.
Atılan Taş hangi İslam ülkesine değerse, o zaman Filistin davasına taraf olacak, ancak geç kalmış olacaktır.
Dr. Aziz İLGAZİ/ Uluslararası İlişkiler Uzmanı
Uluslararası ilişkiler söz konusu olunca en çok konuşulan ve tartışılan konular arasında savaş geliyor. Dünya tarihinde filozoflar savaşı, tüm barış arayışlarının bittiği noktada askeri çatışmaların başladığı bir eylem olarak ifade etmektedir.
Dünya tarihinde bazı bilim insanları ve siyasetçiler savaşı kaçınılmaz olarak görürken bazı bilim insanları ve siyasetçiler de doğal bir yaşamın sonucu olarak görmektedir. Bu bakış Ortaçağlarda belirgin iken, bu gün bilgi toplumunda bu düşünce yok edilmiştir.
Doğal hukuk öğretisi ile meşhur olan Hollandalı hukukçu Hugo Grotius (1583-1645) zamanın bilim insanlarında Cicero’dan aldığı bir alıntıda savaşı, uyuşmazlık durumunda zorlama yollarına başvurmak ve sorunu bu şekilde çözme şeklinde olarak tanımlıyor.
Savaş bir nevi insanların veya ulusların kendilerini koruma amaçlı iç güdüsü olarak ortaya çıkmıştır. Savaş akıllı insanların ve dürüst insanların doğal hukuk içinde başvurdukları eylemdir.
Çevremizde ki hayvanlar başkasının aklına ve yönlendirmesine ihtiyaç duymadan kendilerini koruyabiliyor. Hayvanlarda akıl ve düşünce mekanizması olmamasına rağmen çoğu hayvan savaşı doğal bir savunma olarak görmektedir.
Hugo Grotius yaşadığı (1583-1645) dönemde savaşın kendi kuralları olduğunu ifade etmektedir. Kuralsız savaşların insanlık dışı olduğu gerçeği asırlar öncesinde keşfedilmiş ve kabul edilmiş bir gerçektir.
Hugo Grotius, Hristiyanlık dünyasının her yanında savaşla ilgili delicesine bir başı boşluk olduğunun farkına vardığını ifade ediyor, şöyle diyor; “..barbar halklar dahi utanç duyarlardı”.
Savaşlarla ve Hristiyan dünyası ile ilgili o döneme ait düşüncelerini aktaran Hugo Grotius, hukuksuz ve kuralsız savaş eylemlerinin arkasında Avrupa’nın barbarlığı olduğuna dikkat çekiyor.
Bugün bilim dünyasında yer alan yüz binlerce insan ve siyasetçi var. Dünyanın birçok coğrafyasında insanlar açlıkla ve hastalıkla mücadele ederken birçok coğrafyada insanlar Ortaçağ’da dahi geçerli olan savaş kurallarını uygulamaktan uzak adeta katliam yapmaktadır.
Uluslararası siyasetçiler ve bilim insanları ve liderlerin çoğu hala Ortaçağ’da kalma savaş kurallarını destekliyor ve benimsiyor.
Ortaçağ karanlığında idam kararlarına rağmen haksız ve kuralsız savaşlara direnen bilim insanlarına karşılık, günümüz bilgi toplumunda bu kez İsrail’in ve bir kısım Yahudi halkın ve fanatiğin kuralsız toprak işgaline karşı tüm bilim dünyası ve siyasetçiler sessiz kalmıştır.
40 bin dolayında masun insanın özellikle kadın ve çocuk katliamının yapıldığı Filistin topraklarında sessiz kalmak, bilgi toplumunda Ortaçağı yaşamak olarak ifade etmek isterim.
İnsani yardım konvoylarının yolda engelleyerek temel gıda maddelerini orman kanunları dahilinde yağmalayan fanatik Yahudilerin davranışlarına seyirci kalan 3 büyük dinin ve 200 dolayında ülkenin siyaset ve bilim insanlarının kafaları, Ortaçağ (14 ve 15. Yüzyıl) kadar gelişme göstermemesi aşikar.
1588-1679 yılları arasında yaşamış olan Thomas Hobbes, Yahudilik ve Hristiyanlık dinlerinin gerçek dinler olduğu, diğer tüm dinleri gerçeklerle ilişki olmayan dinler olduğu yönünde düşüncelerinin hangi mantık üzerine işlendiğini sorgulayacak olursak, hiçbir mantığa dayalı olmayan bir hipotez.
Dünya tarihinde özelikle Avrupa destekli din savaşların ve sonuçlarının başlama sebeplerinin hiç birinde, insani bir sebep ve kendi ulusunu ve ülkesini korumak amaçlı gerekçeler yer almamıştır.
İsrail’in yayılmacı politikası sadece Filistin toprakları ile kalmayacaktır.
İsrail, Lübnan ve Suriye’yi de işgal edilecektir.
Suriye’nin çok kolay işgal edilmesinin önü 2011 yılında Arap Baharı ile açılmıştır. Milyonlarca Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda bırakılmıştır. Bu projede İsrail’in yayılmayı kolaylaştırma düşüncesi var. Ancak ne yazık ki hiçbir lider, bilim insanı ve politikacı bu konuda düşünce üretmemiştir. Bu gün burada bu gerçeği açıklamak istiyorum.
İsrail, kuzeyden Türkiye sınırına doğru, daha sonra Suriye topraklarının içine doğru işgallerini artıracak ve Suriye’de çok kolay ilerleyecektir.
Çünkü vadedilen topraklar düşüncesi bu coğrafyayı işaret ediyor.
Suriye’den göç eden milyonlarca Suriyeli aslında İsrail’in Suriye işgali için adeta bir avantaj olacaktır. Savaşacak pek fazla eğitilmiş savaş gücü ve askeri teknolojisi olmayan Suriye’ye benzer Lübnan var. Bu iki ülke İsrail’in yayılmacı ve işgalci eylemlerine açık iki ülkedir.