Mümin, beşer olması hasebiyle, her türden inanç sahipleri ile dinin emirlerine mugayir olmamak koşulu ile ikili ilişkilerde bulunabilir.
Size dini yalanlatan ve sizi başka sistemlere yönelten nedir ki? Allah size yetmiyor mu ki ? Tagutları ve düzenlerini sahipleniyor ve dost ediniyorsunuz. Bakınız yüce rabbimiz ne buyuruyorlar; “Ey iman edenler Yahudi ve Hıristiyanları dost ve veli edinmeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o onlardan olur. Allah zalim kavmi doğru yola iletmez. ” (maide 51)
Buyurun, Allah’ın bu buyruğu karşısında kafanızı hangi okyanusun kumuna gömeceksiniz. Allah ehli kitap olan Yahudi ve Hıristiyanları dahi dost ve veli edinmemize müsaade etmezken, siz hangi mantaliteyle kâfir, zalim müşrik olan bu yönetimi sahiplenme cüretinde bulunabiliyorsunuz.
Utanmadan, ar etmeden, sıkılmadan, beyinsizler gibi bunu, birde din adına hizmet olarak algılayıp, müminlerin inancını sulandırmaya çalışıyor, bunu dini bir görev olarak görüyorsunuz. Müslüman’ın Müslüman’dan başka bir dostu ve arkadaşlarının olamayacağını, kâfirlerle kol kola olamayacağımızı idrak etmek için ne olmasını bekliyorsunuz.
İslam dinini lağv eden, İslam’ın halifesini sürgüne gönderen, camileri ahıra çeviren ezanı yasaklayan, Kuran-i Kerim’i okumayı idamlık suç sayan ve bu uğurda yüzlerce binlerce âlimi ve Müslümanları katleden bu düzen değilmi idi.
Tekrardan net olarak şunu ifade edelim ki, tevhidin kuşanması küfri sistemlerle kol kola olarak mümkün olamayacağıdır. Unutmayalım ki şirk ve küfür; Kişileri, sistemleri, yönetimleri, değerleri, izlenimleri, kralları ve siyasi oluşumları ilah edinmek, onların otoritelerini kabul edip tabi olmakla ortaya çıkar. Şirkin ortaya çıkması için illede secde etmek gerekmez.
Onların otoritelerini kabul etmek, onların yönetimlerinde bulunmayı zul olarak kabul etmemek ve onların hükümleri ve mahkemelerinde yargılanmayı içlerine sindirmek, hesaplarına giden kararların çıkması anında, adalet yerini buldu diye sevinmek, imanı tekrardan gözden geçirmeyi gerektirir.
Yüce rabbimiz ve ilahımız, olası tenakuz ve ihtilaflarda, müminlerin müracaat etmelerini istediği merci ve hükümleri net olarak adres gösteriyor. Müslümanların, meselelerini ve ihtilaflarını çözümleyecekleri kaynağı yüce Allah bize bildiriyor. “yoksa cahiliye hükümlerini mi arıyorlar. Kesinlikle bilen bir toplum için Allah’tan daha güzel hüküm veren kim olabilir. ” (Maide 50)
Aralarında, Allah’ın indirdikleriyle hikmet olanların keyiflerine uyma, Allah’ın sana indirdikleri bir kısımdan seni saptırmalarından sakın. (Maide 49)
Ayeti kerimeler net olarak anlaşılıyor ki, müminlerin sosyal ilişkilerinden olası arızalardan, çözüm noktası itibariyle müracaat etmeleri gereken çıkış yolu, İslam dininin hükümleri olması gerekliliğidir.
İslam dininin hükümlerini müracaat kaynağı olarak görmeyen toplumların, İslam ile bütün ilişikleri kesilmiştir. Bu tür insanların ve toplumların Müslümanlık iddiasında bulunmalarına hakları yoktur. Artık onlar İslam dininde değil, kanunlarına tabi olmak istedikleri devletlerin dinlerinin mensuplarıdırlar.
Allah’ın hükümleri ile hükmetmeyenler dinin emirlerini yasa olarak kabul etmeyenler başka kanunlarla da yönetilebileceğini kabul edenlerin durumunu Kuran’dan öğrenelim.
Gelecek yazımızda bu konuya devam edeceğiz.
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.