Çiftçi,28 Şubat’ tan sonra Erdoğan’la özümüze döndük
Çiftçi,28 Şubat’ tan sonra Erdoğan’la özümüze döndük
AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Aday Adayı Dilek Çiftçi, “28 Şubat post- modern darbeyle bizde mağdur olanlar listesinde yer aldık. Bizzat yaşayan ve ağır bedeller ödeyen bizim gibi mağdurlar asla unutmazlar. 28 Şubat’ tan sonra Erdoğan’la özümüze döndük” dedi.
Haber Giriş Tarihi: 27.02.2015 18:04
Haber Güncellenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.sanliurfaolay.com/
Aziz Budak’ın röportajı
Bugün 28 Şubat’ın 18.yıldönümü…Bizde 28 Şubat mağdurlarından AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Aday Adayı ve Gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Dilek Çiftçi ile konuştuk,yaşadıklarını sorduk.
İşte o röportaj;
Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Ben Dilek Çiftçi.Aslen Urfa Siverekli olup, doğma, büyüme İstanbulluyum.
İlk orta ve lise eğitimimi İstanbul da tamamladım,2000 yılında atv GAP Temsilcisi Eşim Celal Çiftçi ile evlenerek ana-babamın, eşimin, çocuklarımın ve aslen memleketim olan Peygamberler diyarı Şanlıurfa’ya yerleştim.15 yıldır Urfa’da ikamet ediyor ve yaşıyorum.
Bu süre zarfında birçok çalışmalarda bulundum. Bunlardan biri;2003 yılında Radyo Medya da radyoculuk yaptım. 2004- 2008 yılında 3 çocuk annesi olarak, başörtü üzerine taktığım perukla A.Ö İlahiyat Fakültesini okudum.2010-2015 yılında Kanal Urfa’da Dilek’çe Gündem adıyla TV Programı hazırlayıp sundum ve yine 2011 yılında Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği yarışma da TV Program dalında.3’cülük ödülüne layık görüldüm.
2005 yılın da Şanlıurfa OLAY Gazetesi adı altın da, kendi yerel gazetemizi kurduk. Gazetemiz de Genel Yayın yönetmeni, Köşe yazarlığı ve şu anki görevim olan Yazı İşleri Müdürü olarak bulunmaktayım. 2013 yılın da kendi okulumuz olan Özel Celal ÇİFTÇİ Anadolu Sağlık Meslek Lisesini kurduk. Görevim itibariyle 2.Başkan ve Genel Koordinatör olarak yönetimde yer almaktayım.2011 yılında AK Partiden Milletvekili Aday Adayı oldum.
Şu an yine 2015 yılında Şanlıurfa AK Parti Aday Adayı olarak müracaatımı yapmış bulunmaktayım.
BENİM İÇİN SİYASİ BİR EKOL OLDU
Neden AK Parti?
Yıl 1995 o zamanlar İstanbul İmam Hatip Lisesinde (mesleki ders) öğrencisiyim. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Refah Partisinden Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Ayrıca okulumuzun da mezunu ve medarı iftiharı… Bu sebeple Hocamız Hitabet dersinde, en iyi hatip olarak rol-model alabileceğimiz Sayın Erdoğan’ı bizlere örnek gösterirdi. Hocamın anlatımıyla o yıllarda Sayın Erdoğan’ı gerek ekranlar da, gerek canlı konuşmaların da dinlemiş, kendisini tanıdıkça sempatim artmış,daha öğrenci iken Büyükşehir Belediyesinin önünde Sayın Erdoğan’ın balkon konuşmalarına katılmışımdır. Yine Sayın Emine Erdoğan’ın bulunduğu Kadınlar Kolunun toplantıların da da bulunmuşumdur. O dönemde şahsı, inancı, duruşuyla Sayın Recep Tayyip Erdoğan, benim için siyasi bir ekol olmuş ve yıllar sonra kurucusu olduğu AK Parti safında Şanlıurfa’dan Milletvekili Aday Adayı olarak yer almamda pay sahibi olmuştur.
HÜZNÜMÜZÜ VE SEVİNCİMİZİ BİR ARADA YAŞADIK
Geçen dönem de AK Partiden Şanlıurfa Milletvekili Aday Adayıydınız. O dönem başörtü yasağı rağmen neden AK Partiden aday adayı oldunuz? Sizi Aday Adayı olmaya iten sebep neydi?
Evet, o dönem de maddi ve manevi risk alarak ve kaybedeceğimi de bile bile aday olduk. Ama bu medeni cesareti göstererek milyonlarca tesettürlü bayanlarımız adına, başörtü sorununu, siyasi arenada, somutlaştırarak gündeme taşımayı başardık. Biz başörtü davamıza katkı sunmak istedik ve Bu gündemi Sayın Reisi Cumhurumuz akıllara durgunluk verecek zekâsıyla hedefe ulaştırmıştır.Eğitim ve Kamusal alanda Başörtüye özgürlüğü hayal olmaktan çıkartıp, mevcut bayan vekillerimizin başörtülü olarak meclise girmeleriyle, kaos ortamına sebebiyet vermeden barış ve esenlik içinde başörtümüzün esaretten kurtulmasına imza atmıştır. Gözyaşları içinde o sahneleri izlerken, hüznümüzü ve sevincimizi bir arada yaşadık. Bir yandan avuçlarımızda akıp, giden yıllar, kaybettiğimiz umutlar, çektiğimiz acılar yüreğimizi burkarken; diğer yanda başörtümüzün özgürlüğe kavuşması, bize yaşatılan mağduriyetin çocuklarımızın ve gelecek neslimizin yaşamayacak olması bizim için apayrı bir mutluluk yaşatmıştır.
Bildiğiniz gibi 28 Şubat’ın 18.yıldönümündeyiz. Sizin de 28 Şubat mağduru olduğunuzu biliyoruz. O dönem de neler yaşadınız ve 28 Şubat’tan sonra hayatınız da neler değişti?
Sizinde belirdiğiniz gibi 28 Şubat post- modern darbeyle bizde mağdur olanlar listesinde yer aldık. O dönemleri büyük ihtimal şu an 20 -25 yaşında olanlar pek hatırlamaz; Ama bizzat yaşayan ve ağır bedeller ödeyen bizim gibi mağdurlar da asla unutmazlar.
Yıl 1997. İstanbul İmam Hatip Lisesinde (mesleki ders) öğrencisiyim. Hepimizin bildiği o meşhur 28 Şubat sürecinin olduğu dönem. O zamanlar ne olduğunu bilmediğimiz türlü, türlü oyunlar dönüyor muhafazakâr kesim üzerinde...Yine O dönemlerde gündeme bomba gibi düşen bir kavram İrtica. Peki, neydi irtica! İrtica; sözlük anlamı “gericilikti”. Dinini yaşamak isteyenler gericilikle itham edilecek kamusal alanda ve ordu içerisinde “İrticai” suçlu olarak adlandırılacak, fişlenecek, hatta sürgün bile edilecekti. İslami fobi devletin sinir merkezlerine kadar inmişti. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral 'irtica, PKK'dan daha tehlikelidir, der.
O dönemin terörü de “irtica” yani dindar kesimdir. Orduda da tasfiyeler başlar. Eşinin yâda ailesinden birinin başörtülü olması, namaz kılması yâda dinini öğrenmek için bir araya gelmesi artık irticai bir suçtur. Bundan dolayı ordudan atılanlar, fişlenenler, açığa alınanlar olacaktır. Artık Müslüman halka karşı bir paranoya oluşmuştur. Bu süreci de 28 Şubat takip eder. İşte o dönemlerde inancımızdan dolayı gerici, yobaz ve örümcek kafalı olmak gibi çirkin sözlerle suçlandık. Hem de % 99’u Müslüman olan bir ülkede.Evet, ülkemin dindar insanını artık büyük bir sınav bekliyordu.Din yaşamaktı. Bu zihniyete göre de Dinini yaşamanın da bir bedeli olmalıydı. Dinsiz bir nesil yetiştirmeye niyet edenler, işte o zamanlarda inancımıza, örtümüze, eğitimimize ve sosyal hayat içinde var oluşumuzu Medeniyet ve çağdaşlık muştusu adına engellemek için tüm yekûn ambargo uygulayacaktı. O gün yaşadıklarımız Üstat Mehmet Akif’in şu mısraları ne güzelde ifade eder:
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Evet, dindar bir nesli silmek için düğmeye basılmıştı.
Yıl 1999 Kulaktan kulağa Başörtü yasağının bazı yerlerde uygulandığından söz ediliyordu.
İstanbul İmam hatip Lisesinde son yılımız.
O dönem de Sayın ERDOĞAN okulumuza gelmiş, Müdür bey ve Müdür yardımcısı olan hitabet hocamızla yaptığı görüşmede, başörtü yasağından etkilenmememiz için, bir dersten dahi bırakılmamamız hususunda tavsiye de bulunmuştu.
Bu sözler yıllar geçse de aklımızdan silinmeyen ve gönüllerimizi feth eden bir konuşma olarak zihinlerimiz de yer edecekti. Yalnız o günden sonra hem bizi, hem Sayın Erdoğan’ı, hem de tüm inananları ağır bir imtihan beklemekteydi.1999 yılında Sayın Erdoğan okuduğu şiirden dolayı hapse atılır.Minareler süngü, kubbeler miğfer Camiler kışlamız, müminler asker
Bu ilahi ordu, dinimi bekler
Allah’u Ekber,Allah’u Ekber
Sayın Erdoğan’ı okuduğu bu şiirle mahkûm eden zihniyet, bizi de irtica adı altında dışarı da mahkûm edecektir. Sayın Erdoğan’ın özgürlüğünü ve bizim de eğitim hakkımızı elimizden alınacaktır. İşte yapılanlar gün gibi ortadadır.
Başörtüsü yasağı 2000–2001 öğretim yılından itibaren İmam Hatip Liselerinde de uygulanır.
Başörtüsü yasakları 2001 yılı ocak ayında M.Ü. İlahiyat Fakültesi'nde de uygulanmaya başlanır. 2002 yılı sonunda yasağın uygulanmadığı hiçbir üniversite kalmamıştır.
Başörtü yasağı ile eğitim hakkımız elimizden alınır.
Ya okumak için açılacaksın, yâda evinde oturacaksın. Bizim senle sorunumuz yok, senin inancınla sorunumuz var.Bu da yetmez. Kamusal alanda hizmet hakkında elinden alınacak. Sen avukatlık yapamazsın. Doktor, öğretmen olamazsın. Çünkü sen başörtülüsün. Başörtünü at, oku ve çalış. Eğitim ve hizmet kapısının dilediğinden gir. Nice bacılarımız direndi. Niceleri de teslim oldu çaresizce…Yıllar sonra neden okumadın diyenlere şu sözlerle cevap verecektik.“Bizler okumak için uğraş verirken, o dönemin hükümeti de bizlerin okumaması için uğraş verecekti”. Sayın Recep Tayyip Erdoğan: "Çocuklarımız başörtüsüyle okuyamadı. Yurt dışında okumak zorunda kaldılar. Türbanlılar Suudi Arabistan'a dediler. Daha da ileri gittiler imam hatiplilere yarasa dediler.”
O yıllar aynen Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibiydi. Hatta daha da ötesi vardı.
Bu süreçte İmam Hatiplerin orta bölümü kapatıldı. Yetmedi, İmam Hatip liselerini katsayı mağduru yaparak, tüm meslek liseleri katsayıya kurban edildi.
İmam Hatiplilere: “ Sizden olsa olsa, imam ya da ölü yıkayıcılar olur” dendi. İşte Müslüman’ı sövmek cüretini gösterenler ne hazindir ki naaşları da gerici, yobaz diye kınadıkları Müslümanların önüne gelmeden toprağa girmedi.O günün firavunları ve Nemrutları aslın da bugünün Musalarını ve İbrahimlerini yetiştirecek ve o gün makas bulan bu Milli Mücadele Sayın Erdoğan’ın öncülüğün de, AK Parti sancağı adı altın da hayat bulacaktır. Dindar nesil üzerinde plan kuranlar için, Rabbimin de kurulmuş planları vardı. Gün gelecek İmam hatipli biri Başbakan ve sonunda da Cumhurbaşkanı olup başımıza Lider olacaktı.
“ Muhtar bile olamaz dediler. Biz geldik, Başbakan, şimdide Cumhurbaşkanı olduk" diyecekti. İşte imam hatipliler onca engele rağmen kendilerinden sadece imamlar olmayacağını, tam tersi devletin her kademesinde yer alabileceklerini de kanıtlamış oldular
İşte canım vatanımı din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” sloganıyla tek yürek olmaya çağıran lider olarak Sayın Recep Tayyip Erdoğan
Bizim için inançlı, muhafazakâr, imam hatipli olmanın yanı sıra hayatını hak yola adamış büyük bir dava adamıdır.Sayın Erdoğan’ın Başbakan olmasıyla Türkiye değişti, Türkiye gelişti. Gladyo, Ergenekon, balyoz davası derken, kendi halkına 12 Eylül,28 Şubat gibi darbeleri reva gören devletin vesayet rejimini alt-üst etmeyi başaran, derin devletin darbecilerine darbe indiren, halen darbelere karşı mücadele veren ve hayatını bu yola adayan Sayın Başbakanımla gurur duyduk. Bu kutlu yürüyüşte Rabbim yar ve yardımcısı olsun. Çünkü biz onunla özümüze döndük. Dün olduğu gibi bugünde Reisi Cumhurumun bu hak davada hep beraber omuz omuza verip, ülkemize ve geleceğimize yapılan her darbenin el-birliği karşında olacağız. Bizim geleceğimizden çalanlara inat çocuklarımızın, milletimizin, Türkiye’mizin aydınlık geleceğine göz dikenlere de ALLAH’ın izniyle fırsat vermeyeceğiz.
PERUKLA İÇİMDE UKTE KALAN İLAHİYATI OKUDUM
Başörtü yasağından dolayı eğitim hayatınızı sonlandırdığınızı biliyoruz? Geriye döndüğünüz zaman neden okumadım diye hiç pişmanlık yaşadınız mı?
Bizler Hakkın emrine talip olarak, RABBİN rızası için doğru duruş sergilemeyi tercih ettik.
Kayıplarımız elbette ki oldu. 1999 yılın da ilk kez üniversite sınavına girmekle kalmamış, başörtülü olarak son kez sınava alınan listenin içine dâhil olmuştum. Üniversite hayallerim başlamadan bitmişti. Hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçerken 11 yaşında örtünmüş, imam hatip okulunda okumak isteyip de okuyamamış, başını açmamak için düz okulda okumayı reddetmiş, 5 yıl aradan sonra dışarıdan okuyup İmam Hatipli olma şerefini Sayın Erdoğan’ın okulun da yakalayan, Marmara İlahiyat, İstanbul Edebiyat Fakültesinde okumak için hayaller kuran, ama daha üniversite kapısından giremeden hayalleri biten mücadeleydi benimkisi. Yıllar sonra 3 çocuk annesi olarak başörtü üzerine taktığım perukla içimde ukte kalan ilahiyatı okudum. Ama hiçbir zaman örtümden dolayı eğitimimi yarım bıraktığım için pişmanlık duymadım. Eğitim hakkımıza, başörtü yasağıyla devlet ambargo koysa da, bizler Hakkın emrini her şeyden üstün tutup, eğitimimizden vazgeçecek ve tarihe 28 Şubat mağduru olarak geçecektik. Sonuç ne olursa olsun biz onurlu bir mücadelenin, dik duruş sergileyen temsilcileriydik.
ANNELERİN CİĞERLERİ YANMASIN
Çözüm süreci için ne düşünüyorsunuz?
Bizler bu konuda toplum olarak çok bedeller ödedik. Artık ağıtlar, ağlayan analar, gözü yaşlı yavrular, yaralı eşler, çilekeş babalar ve birbirine kurşun sıkan kardeşler, toprağa düşen canlar görmek istemiyoruz. Ateş düştüğü yeri yakar. Evladını kaybeden annenin acısını da evladını kaybeden anne anlar. İki anneden, biri oğlunu askerde, diğeri de dağda kaybetse her iki annenin ortak acısı evlat acısıdır. Her ikisi de ağıt yakar. Biri Türkçe, diğeri de Kürtçe. Oysa ağıtın dili yoktur. Her dilde aynıdır a Ağıt, yaralı yüreklerden çıkar. Dedik ya ateş düştüğü yeri yakar. Artık hanelerde, gönüllerde ve vatanımızın bir karış toprağın da kardeşkanı akmasın ve annelerin ciğerleri yanmasın. Unutmayalım ki Kürt sorunu Türkiye’nin sorunudur. Türkiye’nin sorunu iktidarı, muhalefeti ana muhalefetiyle hepsinin sorunudur. Doğu ve Güneydoğu’da akan kan da hepimizin kanıdır. Terör ise 45 yıldır bu ülkenin kanayan yarasıdır. Artık buna bir dur demeliyiz ve çözüm sürecine neticelendirmeliyiz.
ŞER ODAKLARINI OYUNUNA GELMEYECEĞİZ
Son olarak ne söylemek isterdiniz?
Bizler ülkemizin geleceğini düşünerek darbelerden arınmış sivil bir anayasayı oluşturmak için dindaşlarımızla, kardeşlerimizle, bu vatanın evladı olan herkesimle birlik olup el ele, omuz omuza, sağlam bir dayanışma sergileyeceğiz. Memleketimizin, Milletimizin, ülkemizin selameti için halk olarak hepimiz elimizi taşın altına koyacağız. Oylarımızı kullanırken enine boyuna düşünerek adım atmalı ve sonuçları çok iyi hesap etmeliyiz.Ağlayacağız belki, kanayan yaralarımızı birlikte sarıcağız ve acılarımızı yüreğimi gömüceğiz..Ama namerdin tuzağına Allahın izniyle düşmeyeceğiz.
Şer odaklarını oyununa gelmeyeceğiz.Türkiye'nin geleceği için hep birlikte el ele vereceğiz.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Çiftçi,28 Şubat’ tan sonra Erdoğan’la özümüze döndük
AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Aday Adayı Dilek Çiftçi, “28 Şubat post- modern darbeyle bizde mağdur olanlar listesinde yer aldık. Bizzat yaşayan ve ağır bedeller ödeyen bizim gibi mağdurlar asla unutmazlar. 28 Şubat’ tan sonra Erdoğan’la özümüze döndük” dedi.
Aziz Budak’ın röportajı
Bugün 28 Şubat’ın 18.yıldönümü…Bizde 28 Şubat mağdurlarından AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Aday Adayı ve Gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Dilek Çiftçi ile konuştuk,yaşadıklarını sorduk.
İşte o röportaj;
Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Ben Dilek Çiftçi.Aslen Urfa Siverekli olup, doğma, büyüme İstanbulluyum.
İlk orta ve lise eğitimimi İstanbul da tamamladım,2000 yılında atv GAP Temsilcisi Eşim Celal Çiftçi ile evlenerek ana-babamın, eşimin, çocuklarımın ve aslen memleketim olan Peygamberler diyarı Şanlıurfa’ya yerleştim.15 yıldır Urfa’da ikamet ediyor ve yaşıyorum.
Bu süre zarfında birçok çalışmalarda bulundum. Bunlardan biri;2003 yılında Radyo Medya da radyoculuk yaptım. 2004- 2008 yılında 3 çocuk annesi olarak, başörtü üzerine taktığım perukla A.Ö İlahiyat Fakültesini okudum.2010-2015 yılında Kanal Urfa’da Dilek’çe Gündem adıyla TV Programı hazırlayıp sundum ve yine 2011 yılında Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği yarışma da TV Program dalında.3’cülük ödülüne layık görüldüm.
2005 yılın da Şanlıurfa OLAY Gazetesi adı altın da, kendi yerel gazetemizi kurduk. Gazetemiz de Genel Yayın yönetmeni, Köşe yazarlığı ve şu anki görevim olan Yazı İşleri Müdürü olarak bulunmaktayım. 2013 yılın da kendi okulumuz olan Özel Celal ÇİFTÇİ Anadolu Sağlık Meslek Lisesini kurduk. Görevim itibariyle 2.Başkan ve Genel Koordinatör olarak yönetimde yer almaktayım.2011 yılında AK Partiden Milletvekili Aday Adayı oldum.
Şu an yine 2015 yılında Şanlıurfa AK Parti Aday Adayı olarak müracaatımı yapmış bulunmaktayım.
BENİM İÇİN SİYASİ BİR EKOL OLDU
Neden AK Parti?
Yıl 1995 o zamanlar İstanbul İmam Hatip Lisesinde (mesleki ders) öğrencisiyim. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Refah Partisinden Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Ayrıca okulumuzun da mezunu ve medarı iftiharı… Bu sebeple Hocamız Hitabet dersinde, en iyi hatip olarak rol-model alabileceğimiz Sayın Erdoğan’ı bizlere örnek gösterirdi. Hocamın anlatımıyla o yıllarda Sayın Erdoğan’ı gerek ekranlar da, gerek canlı konuşmaların da dinlemiş, kendisini tanıdıkça sempatim artmış,daha öğrenci iken Büyükşehir Belediyesinin önünde Sayın Erdoğan’ın balkon konuşmalarına katılmışımdır. Yine Sayın Emine Erdoğan’ın bulunduğu Kadınlar Kolunun toplantıların da da bulunmuşumdur. O dönemde şahsı, inancı, duruşuyla Sayın Recep Tayyip Erdoğan, benim için siyasi bir ekol olmuş ve yıllar sonra kurucusu olduğu AK Parti safında Şanlıurfa’dan Milletvekili Aday Adayı olarak yer almamda pay sahibi olmuştur.
HÜZNÜMÜZÜ VE SEVİNCİMİZİ BİR ARADA YAŞADIK
Geçen dönem de AK Partiden Şanlıurfa Milletvekili Aday Adayıydınız. O dönem başörtü yasağı rağmen neden AK Partiden aday adayı oldunuz? Sizi Aday Adayı olmaya iten sebep neydi?
Evet, o dönem de maddi ve manevi risk alarak ve kaybedeceğimi de bile bile aday olduk. Ama bu medeni cesareti göstererek milyonlarca tesettürlü bayanlarımız adına, başörtü sorununu, siyasi arenada, somutlaştırarak gündeme taşımayı başardık. Biz başörtü davamıza katkı sunmak istedik ve Bu gündemi Sayın Reisi Cumhurumuz akıllara durgunluk verecek zekâsıyla hedefe ulaştırmıştır.Eğitim ve Kamusal alanda Başörtüye özgürlüğü hayal olmaktan çıkartıp, mevcut bayan vekillerimizin başörtülü olarak meclise girmeleriyle, kaos ortamına sebebiyet vermeden barış ve esenlik içinde başörtümüzün esaretten kurtulmasına imza atmıştır. Gözyaşları içinde o sahneleri izlerken, hüznümüzü ve sevincimizi bir arada yaşadık. Bir yandan avuçlarımızda akıp, giden yıllar, kaybettiğimiz umutlar, çektiğimiz acılar yüreğimizi burkarken; diğer yanda başörtümüzün özgürlüğe kavuşması, bize yaşatılan mağduriyetin çocuklarımızın ve gelecek neslimizin yaşamayacak olması bizim için apayrı bir mutluluk yaşatmıştır.
Bildiğiniz gibi 28 Şubat’ın 18.yıldönümündeyiz. Sizin de 28 Şubat mağduru olduğunuzu biliyoruz. O dönem de neler yaşadınız ve 28 Şubat’tan sonra hayatınız da neler değişti?
Sizinde belirdiğiniz gibi 28 Şubat post- modern darbeyle bizde mağdur olanlar listesinde yer aldık. O dönemleri büyük ihtimal şu an 20 -25 yaşında olanlar pek hatırlamaz; Ama bizzat yaşayan ve ağır bedeller ödeyen bizim gibi mağdurlar da asla unutmazlar.
Yıl 1997. İstanbul İmam Hatip Lisesinde (mesleki ders) öğrencisiyim. Hepimizin bildiği o meşhur 28 Şubat sürecinin olduğu dönem. O zamanlar ne olduğunu bilmediğimiz türlü, türlü oyunlar dönüyor muhafazakâr kesim üzerinde...Yine O dönemlerde gündeme bomba gibi düşen bir kavram İrtica. Peki, neydi irtica! İrtica; sözlük anlamı “gericilikti”. Dinini yaşamak isteyenler gericilikle itham edilecek kamusal alanda ve ordu içerisinde “İrticai” suçlu olarak adlandırılacak, fişlenecek, hatta sürgün bile edilecekti. İslami fobi devletin sinir merkezlerine kadar inmişti. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral 'irtica, PKK'dan daha tehlikelidir, der.
O dönemin terörü de “irtica” yani dindar kesimdir. Orduda da tasfiyeler başlar. Eşinin yâda ailesinden birinin başörtülü olması, namaz kılması yâda dinini öğrenmek için bir araya gelmesi artık irticai bir suçtur. Bundan dolayı ordudan atılanlar, fişlenenler, açığa alınanlar olacaktır. Artık Müslüman halka karşı bir paranoya oluşmuştur. Bu süreci de 28 Şubat takip eder. İşte o dönemlerde inancımızdan dolayı gerici, yobaz ve örümcek kafalı olmak gibi çirkin sözlerle suçlandık. Hem de % 99’u Müslüman olan bir ülkede.Evet, ülkemin dindar insanını artık büyük bir sınav bekliyordu.Din yaşamaktı. Bu zihniyete göre de Dinini yaşamanın da bir bedeli olmalıydı. Dinsiz bir nesil yetiştirmeye niyet edenler, işte o zamanlarda inancımıza, örtümüze, eğitimimize ve sosyal hayat içinde var oluşumuzu Medeniyet ve çağdaşlık muştusu adına engellemek için tüm yekûn ambargo uygulayacaktı. O gün yaşadıklarımız Üstat Mehmet Akif’in şu mısraları ne güzelde ifade eder:
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Evet, dindar bir nesli silmek için düğmeye basılmıştı.
Yıl 1999 Kulaktan kulağa Başörtü yasağının bazı yerlerde uygulandığından söz ediliyordu.
İstanbul İmam hatip Lisesinde son yılımız.
O dönem de Sayın ERDOĞAN okulumuza gelmiş, Müdür bey ve Müdür yardımcısı olan hitabet hocamızla yaptığı görüşmede, başörtü yasağından etkilenmememiz için, bir dersten dahi bırakılmamamız hususunda tavsiye de bulunmuştu.
Bu sözler yıllar geçse de aklımızdan silinmeyen ve gönüllerimizi feth eden bir konuşma olarak zihinlerimiz de yer edecekti. Yalnız o günden sonra hem bizi, hem Sayın Erdoğan’ı, hem de tüm inananları ağır bir imtihan beklemekteydi.1999 yılında Sayın Erdoğan okuduğu şiirden dolayı hapse atılır.Minareler süngü, kubbeler miğfer Camiler kışlamız, müminler asker
Bu ilahi ordu, dinimi bekler
Allah’u Ekber,Allah’u Ekber
Sayın Erdoğan’ı okuduğu bu şiirle mahkûm eden zihniyet, bizi de irtica adı altında dışarı da mahkûm edecektir. Sayın Erdoğan’ın özgürlüğünü ve bizim de eğitim hakkımızı elimizden alınacaktır. İşte yapılanlar gün gibi ortadadır.
Başörtüsü yasağı 2000–2001 öğretim yılından itibaren İmam Hatip Liselerinde de uygulanır.
Başörtüsü yasakları 2001 yılı ocak ayında M.Ü. İlahiyat Fakültesi'nde de uygulanmaya başlanır. 2002 yılı sonunda yasağın uygulanmadığı hiçbir üniversite kalmamıştır.
Başörtü yasağı ile eğitim hakkımız elimizden alınır.
Ya okumak için açılacaksın, yâda evinde oturacaksın. Bizim senle sorunumuz yok, senin inancınla sorunumuz var.Bu da yetmez. Kamusal alanda hizmet hakkında elinden alınacak. Sen avukatlık yapamazsın. Doktor, öğretmen olamazsın. Çünkü sen başörtülüsün. Başörtünü at, oku ve çalış. Eğitim ve hizmet kapısının dilediğinden gir. Nice bacılarımız direndi. Niceleri de teslim oldu çaresizce…Yıllar sonra neden okumadın diyenlere şu sözlerle cevap verecektik.“Bizler okumak için uğraş verirken, o dönemin hükümeti de bizlerin okumaması için uğraş verecekti”. Sayın Recep Tayyip Erdoğan: "Çocuklarımız başörtüsüyle okuyamadı. Yurt dışında okumak zorunda kaldılar. Türbanlılar Suudi Arabistan'a dediler. Daha da ileri gittiler imam hatiplilere yarasa dediler.”
O yıllar aynen Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibiydi. Hatta daha da ötesi vardı.
Bu süreçte İmam Hatiplerin orta bölümü kapatıldı. Yetmedi, İmam Hatip liselerini katsayı mağduru yaparak, tüm meslek liseleri katsayıya kurban edildi.
İmam Hatiplilere: “ Sizden olsa olsa, imam ya da ölü yıkayıcılar olur” dendi. İşte Müslüman’ı sövmek cüretini gösterenler ne hazindir ki naaşları da gerici, yobaz diye kınadıkları Müslümanların önüne gelmeden toprağa girmedi.O günün firavunları ve Nemrutları aslın da bugünün Musalarını ve İbrahimlerini yetiştirecek ve o gün makas bulan bu Milli Mücadele Sayın Erdoğan’ın öncülüğün de, AK Parti sancağı adı altın da hayat bulacaktır. Dindar nesil üzerinde plan kuranlar için, Rabbimin de kurulmuş planları vardı. Gün gelecek İmam hatipli biri Başbakan ve sonunda da Cumhurbaşkanı olup başımıza Lider olacaktı.
“ Muhtar bile olamaz dediler. Biz geldik, Başbakan, şimdide Cumhurbaşkanı olduk" diyecekti. İşte imam hatipliler onca engele rağmen kendilerinden sadece imamlar olmayacağını, tam tersi devletin her kademesinde yer alabileceklerini de kanıtlamış oldular
İşte canım vatanımı din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” sloganıyla tek yürek olmaya çağıran lider olarak Sayın Recep Tayyip Erdoğan
Bizim için inançlı, muhafazakâr, imam hatipli olmanın yanı sıra hayatını hak yola adamış büyük bir dava adamıdır.Sayın Erdoğan’ın Başbakan olmasıyla Türkiye değişti, Türkiye gelişti. Gladyo, Ergenekon, balyoz davası derken, kendi halkına 12 Eylül,28 Şubat gibi darbeleri reva gören devletin vesayet rejimini alt-üst etmeyi başaran, derin devletin darbecilerine darbe indiren, halen darbelere karşı mücadele veren ve hayatını bu yola adayan Sayın Başbakanımla gurur duyduk. Bu kutlu yürüyüşte Rabbim yar ve yardımcısı olsun. Çünkü biz onunla özümüze döndük. Dün olduğu gibi bugünde Reisi Cumhurumun bu hak davada hep beraber omuz omuza verip, ülkemize ve geleceğimize yapılan her darbenin el-birliği karşında olacağız. Bizim geleceğimizden çalanlara inat çocuklarımızın, milletimizin, Türkiye’mizin aydınlık geleceğine göz dikenlere de ALLAH’ın izniyle fırsat vermeyeceğiz.
PERUKLA İÇİMDE UKTE KALAN İLAHİYATI OKUDUM
Başörtü yasağından dolayı eğitim hayatınızı sonlandırdığınızı biliyoruz? Geriye döndüğünüz zaman neden okumadım diye hiç pişmanlık yaşadınız mı?
Bizler Hakkın emrine talip olarak, RABBİN rızası için doğru duruş sergilemeyi tercih ettik.
Kayıplarımız elbette ki oldu. 1999 yılın da ilk kez üniversite sınavına girmekle kalmamış, başörtülü olarak son kez sınava alınan listenin içine dâhil olmuştum. Üniversite hayallerim başlamadan bitmişti. Hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçerken 11 yaşında örtünmüş, imam hatip okulunda okumak isteyip de okuyamamış, başını açmamak için düz okulda okumayı reddetmiş, 5 yıl aradan sonra dışarıdan okuyup İmam Hatipli olma şerefini Sayın Erdoğan’ın okulun da yakalayan, Marmara İlahiyat, İstanbul Edebiyat Fakültesinde okumak için hayaller kuran, ama daha üniversite kapısından giremeden hayalleri biten mücadeleydi benimkisi. Yıllar sonra 3 çocuk annesi olarak başörtü üzerine taktığım perukla içimde ukte kalan ilahiyatı okudum. Ama hiçbir zaman örtümden dolayı eğitimimi yarım bıraktığım için pişmanlık duymadım. Eğitim hakkımıza, başörtü yasağıyla devlet ambargo koysa da, bizler Hakkın emrini her şeyden üstün tutup, eğitimimizden vazgeçecek ve tarihe 28 Şubat mağduru olarak geçecektik. Sonuç ne olursa olsun biz onurlu bir mücadelenin, dik duruş sergileyen temsilcileriydik.
ANNELERİN CİĞERLERİ YANMASIN
Çözüm süreci için ne düşünüyorsunuz?
Bizler bu konuda toplum olarak çok bedeller ödedik. Artık ağıtlar, ağlayan analar, gözü yaşlı yavrular, yaralı eşler, çilekeş babalar ve birbirine kurşun sıkan kardeşler, toprağa düşen canlar görmek istemiyoruz. Ateş düştüğü yeri yakar. Evladını kaybeden annenin acısını da evladını kaybeden anne anlar. İki anneden, biri oğlunu askerde, diğeri de dağda kaybetse her iki annenin ortak acısı evlat acısıdır. Her ikisi de ağıt yakar. Biri Türkçe, diğeri de Kürtçe. Oysa ağıtın dili yoktur. Her dilde aynıdır a Ağıt, yaralı yüreklerden çıkar. Dedik ya ateş düştüğü yeri yakar. Artık hanelerde, gönüllerde ve vatanımızın bir karış toprağın da kardeşkanı akmasın ve annelerin ciğerleri yanmasın. Unutmayalım ki Kürt sorunu Türkiye’nin sorunudur. Türkiye’nin sorunu iktidarı, muhalefeti ana muhalefetiyle hepsinin sorunudur. Doğu ve Güneydoğu’da akan kan da hepimizin kanıdır. Terör ise 45 yıldır bu ülkenin kanayan yarasıdır. Artık buna bir dur demeliyiz ve çözüm sürecine neticelendirmeliyiz.
ŞER ODAKLARINI OYUNUNA GELMEYECEĞİZ
Son olarak ne söylemek isterdiniz?
Bizler ülkemizin geleceğini düşünerek darbelerden arınmış sivil bir anayasayı oluşturmak için dindaşlarımızla, kardeşlerimizle, bu vatanın evladı olan herkesimle birlik olup el ele, omuz omuza, sağlam bir dayanışma sergileyeceğiz. Memleketimizin, Milletimizin, ülkemizin selameti için halk olarak hepimiz elimizi taşın altına koyacağız. Oylarımızı kullanırken enine boyuna düşünerek adım atmalı ve sonuçları çok iyi hesap etmeliyiz.Ağlayacağız belki, kanayan yaralarımızı birlikte sarıcağız ve acılarımızı yüreğimi gömüceğiz..Ama namerdin tuzağına Allahın izniyle düşmeyeceğiz.
Şer odaklarını oyununa gelmeyeceğiz.Türkiye'nin geleceği için hep birlikte el ele vereceğiz.
Selametle kalın…
En Çok Okunan Haberler