Seçim kampanyaları başlamadan önce, çok zor bir süreç vardı zaten… Bu zorlu süreç seçim kampanyalarının başlamasıyla birlikte yerini büyük bir gerginliğe bıraktı. Öyle ki, neredeyse Diyarbakır’da şu günlerde kimse sokakta rahat dolaşamaz duruma geldi.
Diyarbakırlılar, 5 Haziran’da Halkların Demokrasi Partisi’nin (HDP) düzenlediği mitingde, art arda patlatılan bombalarla 5 kişinin ölümü, yüzlerce kişinin yaralanmasıyla noktalanan saldırı ile ilgili şoku henüz üzerinden atlatmamışken, bu kez sokak çatışmalarıyla ikinci bir şoku daha yaşadı.
Peki, buraya nasıl gelindi?
Yaşanan bu olayların sonucu ne oldu?
Bu olaylarla ne yapılmak isteniyor?
Orta yerde bunun gibi birçok soru var. Bu soruların cevapları, Kürtlerin yaşadığı coğrafyada resmi olmasa da, gayri resmi konuşulmakta ve neredeyse gerçeğe yakın tahmin yapılmaktadır.
Yani Kürtlerin yaşadığı coğrafyada fotoğrafta net, Batı’da ise fludur. Çünkü başta Diyarbakır olmak üzere Kürtlerin yaşadığı bölgelerde, bu ve benzeri olayların bekrauntunda neler olabileceği konusunda 1990’lı yıllardan gelen bir tecrübe mevcuttur.
Batı’da ise, bu tecrübe olmamakla birlikte, son yıllarda yaşanan bazı olayların bekrauntunda ‘terör örgütleri’ yerine, derin devletin çıkmasının fotoğrafın flu olmasına neden oluyor. (Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in Serap’ı MİT’in yakmasını açıklaması gibi).
Bombalar patladı, 5 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı. Halen durumu ağır olanlar var. Bu bombaları yerleştiren Adıyamanlı Orhan G. adlı bir genç… Dışarıya sızdırılan ifadelere göre veya sızdırılmak istenilen kadarıyla, Orhan G. PKK’lilerden gördüğü baskı üzerine IŞİD’e katılmış, güya eylemi İngiltere ve Kanada istihbaratlarının teşviki ile yapmış.
Bir genç Suriye’den tek başına Diyarbakır’a kadar bombalarla geliyor. Miting alanına eski Bakan Mehdi Eker’in söylediğine göre, cep telefonu düzenekli 2 bombayı yerleştirip ve patlatıyor, daha sonra elini kolunu sallayarak, Antep’e kadar gidiyor ve ne hikmetse orada yakalanıyor.
Patlatılan bombalarla ilgili soru işaretlerinin tartışıldığı bir ortamda, bu kez merkez Yenişehir ilçesinde, Hür Dava Partisi’ne (Hüda-Par) yakınlığıyla bilinen Yeni İhya-Der Başkanı Aytaç Baran evinin önünde kimliği belirsiz kişi veya kişilerce bir suikast sonucu öldürülüyor.
Henüz olayın üzerinden dakikalar geçmişken ve suikastı kim veya kimlerin düzenlediği konusunda hiçbir fikir ve bilgi yok iken silahlı, satırlı ve sopalı gruplar, önce HDP’lilerin oturduğu bir kahvehaneyi tarayarak 2 kişiyi, ardından bir HDP’liyi de 5. kattaki evine giderek kızının gözleri önünde öldürüyor. Olayla ilgili 2’si ağır, 10 kişi de yaralanıyor.
Bu iki olayın ardından Diyarbakır biranda ikiye bölündü sanki…
Birilerinin istediği kaos planı tutmuş gibiydi.
Öyle ki, cenazeler bile farklı saatlerde kaldırıldı. Ve bazı kişiler cenaze töreninde havaya uzun namlulu silahlarla ateş açıp gözdağı verdi.
Ancak kaos planı tutmuyordu. Yukarıda da belirttiğim gibi, Diyarbakır’da vatandaşlar ne olduğunu ve ne yapılmak istendiğini aşağı yukarı biliyor, ya da tahmin ediyordu.
Neden derseniz? Henüz bu olaylar yaşanmadan önce, Diyarbakır ve bölgedeki bazı kentlerde eli silahlı maskeli kişiler ortaya çıkmış, yok kontrolleri yapıp ‘PKK’li aradıklarını söylemişler’ ve küçük çaplı da olsa birkaç kahvehane ile işyeri silahlı saldırıya uğramıştı. Yani olaylar göz göre göre geliyorum demişti zaten…
Tüm bunlar olup biterken, Hüda-Par Genel Başkanı Mehmet Hüseyin Yılmaz, Aytaç Baran’ın yaşamını yitirdiği silahlı saldırının kaosa hizmet ettiğini, polisin de iyi niyetli olmadığını, saldıranlara cesaret vererek kaos planına hizmet ettiğini savundu.
Bombaların patlatıldığı yerde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise, saldırılarda amaçlananın büyük bir iç savaş ve kaos olduğunun altını çizdi. Demirtaş, Diyarbakır'da kurulan tezgaha da dikkat çekerek ‘Bir tezgah kurulmuş, kimin kimi vuracağı belli’ diyerek, 1990’lı yılların karanlık güçleri ve taktiklerine vurgu yapmıştı.
Diyarbakır böylesine iki büyük badire atlattı. İlk etaptaki kaos ve bölünme görüntüsü ise, halk ve sivil toplum kuruluşlarının sağduyusu ile yerini sükunete bıraktı. Fakat her zaman derin güçler ve provokatörlere karşı uyanık olunmalı.
Sevgiyle kalın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan AKKAR
‘TEZGAH’A Gelinmemeli…
Seçim kampanyaları başlamadan önce, çok zor bir süreç vardı zaten… Bu zorlu süreç seçim kampanyalarının başlamasıyla birlikte yerini büyük bir gerginliğe bıraktı. Öyle ki, neredeyse Diyarbakır’da şu günlerde kimse sokakta rahat dolaşamaz duruma geldi.
Diyarbakırlılar, 5 Haziran’da Halkların Demokrasi Partisi’nin (HDP) düzenlediği mitingde, art arda patlatılan bombalarla 5 kişinin ölümü, yüzlerce kişinin yaralanmasıyla noktalanan saldırı ile ilgili şoku henüz üzerinden atlatmamışken, bu kez sokak çatışmalarıyla ikinci bir şoku daha yaşadı.
Peki, buraya nasıl gelindi?
Yaşanan bu olayların sonucu ne oldu?
Bu olaylarla ne yapılmak isteniyor?
Orta yerde bunun gibi birçok soru var. Bu soruların cevapları, Kürtlerin yaşadığı coğrafyada resmi olmasa da, gayri resmi konuşulmakta ve neredeyse gerçeğe yakın tahmin yapılmaktadır.
Yani Kürtlerin yaşadığı coğrafyada fotoğrafta net, Batı’da ise fludur. Çünkü başta Diyarbakır olmak üzere Kürtlerin yaşadığı bölgelerde, bu ve benzeri olayların bekrauntunda neler olabileceği konusunda 1990’lı yıllardan gelen bir tecrübe mevcuttur.
Batı’da ise, bu tecrübe olmamakla birlikte, son yıllarda yaşanan bazı olayların bekrauntunda ‘terör örgütleri’ yerine, derin devletin çıkmasının fotoğrafın flu olmasına neden oluyor. (Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in Serap’ı MİT’in yakmasını açıklaması gibi).
Bombalar patladı, 5 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı. Halen durumu ağır olanlar var. Bu bombaları yerleştiren Adıyamanlı Orhan G. adlı bir genç… Dışarıya sızdırılan ifadelere göre veya sızdırılmak istenilen kadarıyla, Orhan G. PKK’lilerden gördüğü baskı üzerine IŞİD’e katılmış, güya eylemi İngiltere ve Kanada istihbaratlarının teşviki ile yapmış.
Bir genç Suriye’den tek başına Diyarbakır’a kadar bombalarla geliyor. Miting alanına eski Bakan Mehdi Eker’in söylediğine göre, cep telefonu düzenekli 2 bombayı yerleştirip ve patlatıyor, daha sonra elini kolunu sallayarak, Antep’e kadar gidiyor ve ne hikmetse orada yakalanıyor.
Patlatılan bombalarla ilgili soru işaretlerinin tartışıldığı bir ortamda, bu kez merkez Yenişehir ilçesinde, Hür Dava Partisi’ne (Hüda-Par) yakınlığıyla bilinen Yeni İhya-Der Başkanı Aytaç Baran evinin önünde kimliği belirsiz kişi veya kişilerce bir suikast sonucu öldürülüyor.
Henüz olayın üzerinden dakikalar geçmişken ve suikastı kim veya kimlerin düzenlediği konusunda hiçbir fikir ve bilgi yok iken silahlı, satırlı ve sopalı gruplar, önce HDP’lilerin oturduğu bir kahvehaneyi tarayarak 2 kişiyi, ardından bir HDP’liyi de 5. kattaki evine giderek kızının gözleri önünde öldürüyor. Olayla ilgili 2’si ağır, 10 kişi de yaralanıyor.
Bu iki olayın ardından Diyarbakır biranda ikiye bölündü sanki…
Birilerinin istediği kaos planı tutmuş gibiydi.
Öyle ki, cenazeler bile farklı saatlerde kaldırıldı. Ve bazı kişiler cenaze töreninde havaya uzun namlulu silahlarla ateş açıp gözdağı verdi.
Ancak kaos planı tutmuyordu. Yukarıda da belirttiğim gibi, Diyarbakır’da vatandaşlar ne olduğunu ve ne yapılmak istendiğini aşağı yukarı biliyor, ya da tahmin ediyordu.
Neden derseniz? Henüz bu olaylar yaşanmadan önce, Diyarbakır ve bölgedeki bazı kentlerde eli silahlı maskeli kişiler ortaya çıkmış, yok kontrolleri yapıp ‘PKK’li aradıklarını söylemişler’ ve küçük çaplı da olsa birkaç kahvehane ile işyeri silahlı saldırıya uğramıştı. Yani olaylar göz göre göre geliyorum demişti zaten…
Tüm bunlar olup biterken, Hüda-Par Genel Başkanı Mehmet Hüseyin Yılmaz, Aytaç Baran’ın yaşamını yitirdiği silahlı saldırının kaosa hizmet ettiğini, polisin de iyi niyetli olmadığını, saldıranlara cesaret vererek kaos planına hizmet ettiğini savundu.
Bombaların patlatıldığı yerde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise, saldırılarda amaçlananın büyük bir iç savaş ve kaos olduğunun altını çizdi. Demirtaş, Diyarbakır'da kurulan tezgaha da dikkat çekerek ‘Bir tezgah kurulmuş, kimin kimi vuracağı belli’ diyerek, 1990’lı yılların karanlık güçleri ve taktiklerine vurgu yapmıştı.
Diyarbakır böylesine iki büyük badire atlattı. İlk etaptaki kaos ve bölünme görüntüsü ise, halk ve sivil toplum kuruluşlarının sağduyusu ile yerini sükunete bıraktı. Fakat her zaman derin güçler ve provokatörlere karşı uyanık olunmalı.
Sevgiyle kalın.