Kıymetli okuyucularım, bir önceki yazımda bu şehrin hastalığının ne olduğundan bahsetmiştim. Değerli bir dostumun sürekli ifade ettiği, yerlinin cehennemi, yabancının cenneti oluşumuzu yazmıştım. Yabancı için cennet olmak iyi bir özellik, o özelliğimiz sonsuza kadar sürsün, itirazımız yok. Ama bu topraklar yerlinin de cehennemi olmasın. Kendi insanımıza inanmak, güvenmek ve onlara şans vermek zorundayız.
Bir şehir bürokratlarına sahip çıkmayan, bırakın sahip çıkmayı onların önünü kesen siyasetçiler ile dolu ise orada insan yetişmez. Bir şehir benim cemaatimden, tarikatımdan, ailemden değil deyip aynı siyası fikre sahip insanların dahi birbirine tuzak kurduğu siyasiler ile dolu ise orada da insan yetişmez. Bir şehirde sadakat, ehliyet ve liyakatin önüne geçmiş, gençlerin ümitlerini ve hayallerini öldüren bürokratlar ile dolu ise orada da insan yetişmez. Ne mi olur? Tabi ki başkaları gelip o insanları yönetir.
Bu ifadelerim yanlış anlaşılmaya meydan vermesin, anlatmak istediğim şey asla başkalarını ötelemek, dışlamak değil. Yaptığımız kötü siyasetin sonucu olarak yıllardır insan yetiştiremediğimizi ifade etmek, ya da yetişen insanımızı kullanamadığımızı anlatmaya çalışmak. Geçmişte bu konuyu bir siyasetçimize sormuştum. Niye bu şehirden bu ülkeyi yöneten üst düzey yöneticiler, Genel Müdürler, Valiler çıkmıyor diye. Cevap çok net idi. Demişti ki; bizim tüm bürokratların hedefi siyasette alan kapmak. Hal böyle olunca siyasetçimiz de onlara alan açmama gayreti içerisine giriyorlar. Bu yüzden de bürokrasi ve lobi olarak geride kalıyoruz. Yine aynı hastalık, birbirimize sahip çıkmama, bir birimizin alanına müdahale etme ve birlik olamama. Oysaki siyasetçi siyasetle, bürokrat da bürokrasi ile bu şehre hizmet etmeye devam etse ve kazanan memleket olsa.
Bahsettiğimiz sahip çıkma ve birlik olma olayı en başta siyaset kurumunda olmalı. Çünkü yürütme bir ülkenin, bir şehrin en önemli organı, en önemli koltuk ise bakanlık koltuğu. Soruyorum, Cumhuriyetten bu güne bu koca şehir kaç bakan görmüş olabilir? Türkiye’de nüfusa kayıtlı olarak en kalabalık şehir olan Şanlıurfa sadece altı bakan görmüş. Dördüne tamam, biri sadece Şanlıurfa Milletvekili, diğerinin de kimliğinde Şanlıurfa yazıyor. Bahsettiğim altının üçü de son on yıla ait. Bu bile yukarılarda dahi birbirimize sahip çıkamadığımız, birlik olamadığımız anlamına gelmiyor mu?
Bakın yakın tarihten örnekler vereceğim. 2014 yerel seçimleri öncesi Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba idi. Ak Parti’nin ilk Belediye Başkanı, kendi tabiri ile Şanlıurfa’nın en eski Ak Partilisi. Onlar yokken ben vardım diyor. 2004 yılında Ak Partiden, 2009 yılında bağımsızdan belediye başkanlığını kazandı. Halk seviyordu, kendisi de gerçekten bu şehre katkılar sunuyor, şehrin çehresini değiştiriyordu. Ne mi oldu bizler, yani bu şehrin sevdalıları toplantılar yapıp dönemin Valisi belediye başkanı olsun diye Ankara’ya çıkarmalar yaptık. Yani durduk yere bu şehrin evladını hafif tarttık. Hal böyle olunca Ankara’da hepimizi hafif tarttı. Sonuç Sayın Vali iki yıl başkanlık yaptı ve Belediye Başkanlığından istifa etti. Aslında o süreç ile ilgili özel bir yazı kaleme almak lazım, birçok bilinmeyenin bilinmesi adına. Zamanı gelir yazarız elbet.
Bizim olanlara başka yanlışlar yapmışlığımız da var fakat Fakıbaba’ya yaptığımız yanlışın karşılığında tercih ettiğimiz elin iyisi evin delisi sözüne uyduğu için bir örnek daha vermek istiyorum. İyi hatırlıyorum Fakıbaba henüz yeni Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı olmuştu. Ondan görünen ama ondan olmayanlar onun başarısız olmasını diliyorlardı. Başka şehirlerde şehrin milletvekillerine yıllardır verilmeyen bakanlık verildi, sahip çıkalım derken biz alttan alta ekibine laf söyledik, yaptıklarının sonuç vermesini beklemeden amansızca eleştirdik. Boyuna bir kıyaslama içerisine girdik ve kendi elimizle gözümüzü çıkardık. On ay bakanlık koltuğunda oturan birinden on yıllık hizmet bekledik. Ve o makam Urfalıların elinden gidince de ah vah ettik. Kaybeden şehir oldu tabi ki. Yine hatırlarsınız her gelişinde mutlaka yanında bir bakan ile gelir, şehrin eksikleri için sözler alır ve yatırım programları oluşturur idi. Şehrin siyasileri, stk’ları olarak belki de gezilerinde ona eşlik bile etmedik. Hâlbuki biz öncesinde şehrimizin bakanının ayaklarına deve serip kurban edecek kadar da kadir kıymet bilirdik.
Lütfen sağa sola çekmeden düşünelim, biz bu şehri ve bu şehirliyi gerçekten sevip, sahip çıkıyor muyuz? Bir arada mıyız gerçekten. Şu an bile ben bu yazıyı yazarken eminim birileri birilerine kumpas hazırlıyor, onu nasıl alt etsem diye planlar yapıyordur. Bunu görmek çok zor değil, bakın çevrenize kim kiminle uyumlu çalışabiliyor.
Tedavi basit, şehrin menfaatlerini kendi menfaatlerimizin önünde tutup bir birimize gerçek manada sahip çıkalım. Bu şehirde her alanda başarılı olacak bireyler mevcut. Bu topraklarda her şey yetiştiği gibi iyi insan da yetişiyor, kimse merak etmesin. Bir arada olmayı, birlik olmayı becerelim, benlik davasından arınalım. İşte bakın o zaman nereden nereye geliyoruz.
Yorum Yazın
Facebook Yorum