Demokrasi ve hukuk sistemini oturtmayı beceremeyen ülkelerde darbeler kaçınılmaz olur. Dolayısıyla demokrasi ve hukuk sistemini tam anlamıyla yerleştiren ülkelerde insanlar huzur ve refah içinde bir yaşam sürerken, darbelerin kaçınılmaz olduğu ülkelerde ise, bir ileri üç geri misali kısır bir döngü yaşanır durur. Bu gibi ülkelerde kolektiflik yoktur, bireyselcilik vardır.
Genç ülkemizin tarihine baktığımızda; 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi, 12 Mart 1971, 27 Nisan 2007 Muhtıra ve e-Muhtıraları, 22 Şubat 1962 ve 20 Mayıs 1963 Ayaklanmaları, 20 Mayıs 1969 ve 9 Mart 1971 Darbe Teşebbüsleri bulunmaktadır.
İki yıl önce de, başını sivil bir din tüccarı olan ve de bir zamanların hoca efendisi, şimdinin Fettullahçı Terör Örgütü ve Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) başı Fettullah Gülen’in çektiği, yani sivillerin organizesiyle gelişen bir darbemiz de oldu.
Bu kalkışma veya darbeyi bir din tüccarının nasıl organize ettiği ve nasıl böylesine devletin içine çöreklendiği hepimizin malumu. Erzurum’un Horasan İlçesine bağlı Korucuk Köyünde dünyaya gelen ve kendi halindeki birinin nasıl darbe yapacak boyuta geldiğini, yine bir darbe olan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ne baktığımızda anlayabiliriz.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin, büyük ölçüde yükselişte olan solculara karşı yapıldığını yıllar sonra darbeciler de itiraf etti. Solcuları tasfiye etmek isteyen sistem, yerine Fetullah Gülen gibi dini çıkarları doğrultusunda kullanan cemaatlere destek verdi. Gülen, özellikle 1988’den sonra yükselişe geçti ve iktidara gelen kim olursa olsun Gülen’e kayıtsız şartsız destek sundu.
Aynı desteği ve hatta en fazlasını elbette AK Parti iktidarı da verdi. Ta ki 17-25 Aralık 2013 tarihinde yaşananlara kadar. Ondan sonra Gülen cemaati ve AK Parti arasında amansız bir savaş başladı. Gülen, bu savaşta AK Parti’ye darbe vurarak, ülkenin yönetimini ele geçirmek için düğmeye bastı ve 15 Temmuz 2016 tarihini bekledi.
Gülen, yıllardan bu yana devletin içindeki yapılanmasını harekete geçirerek, hem AK Parti’yi bitirmek, hem de devlet yönetimini ele geçirerek, ülkenin hakimi olmak için darbe girişimi başlattı. Ancak FETÖ’nün başı ve yandaşlarının hesap etmediği bir şey vardı, o da halkın gücü…
12 Eylül 1980 Askeri Darbecilerinin, 1982’de hazırladığı Anayasa’ya yüzde 92 oy vererek kabul eden halk, bu kez tankın önüne yattı, darbecilerin silahlarına karşı bedenini siper etti, uçaklardan atılan bombalara aldırış etmeden, sokakların hakimiyetini bazı yanlışlara rağmen ele geçirerek, günlerce nöbette bekledi.
15 Temmuz 2016’nın bir de ağır faturası vardı. O gece bir kahramanlık destanı yazan 249 kişi şehit oldu, 2 bin 196 kişi yaralandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalandı, ülke milyarlarca lira zarara uğradı, dışarıdaki darbelerin ülkesi imajı bir kez daha tescillendi.
Bu kalkışma veya darbe girişiminin başka bir faturası daha var ki, o da zaman zaman vicdanları derinden yaralıyor. Darbeden sonra ülkede Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilmesi ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerle (KHK) yönetilen ülkemizde birçok kişini, ailenin ve kuruluşun FETÖ/PDY torbasına atılarak, mağdur edildiği yönünde görüş ve iddiaların artmasıdır.
FETÖ/PYD ile mücadele için ilan edilen OHAL ve çıkartılan KHK’lar, darbenin siyasi ayağını ortaya çıkartmalı, FETÖ’nün devlet içindeki uyuyan hücrelerini bulmalı, FETÖ’nün yurt içi ve yurt dışı finans kaynaklarını kurutmalı, iktidara muhalif gruplar FETÖ torbasına konulmamalı, yeni cemaatlere destek verilmemeli, en önemlisi de bir daha darbe olmaması için demokrasi ve hukuk sistemi tamamen oturtulmalıdır.
Sevgiyle kalın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan AKKAR
Sivillerin öncülük ettiği, darbemiz de oldu…
Demokrasi ve hukuk sistemini oturtmayı beceremeyen ülkelerde darbeler kaçınılmaz olur. Dolayısıyla demokrasi ve hukuk sistemini tam anlamıyla yerleştiren ülkelerde insanlar huzur ve refah içinde bir yaşam sürerken, darbelerin kaçınılmaz olduğu ülkelerde ise, bir ileri üç geri misali kısır bir döngü yaşanır durur. Bu gibi ülkelerde kolektiflik yoktur, bireyselcilik vardır.
Genç ülkemizin tarihine baktığımızda; 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi, 12 Mart 1971, 27 Nisan 2007 Muhtıra ve e-Muhtıraları, 22 Şubat 1962 ve 20 Mayıs 1963 Ayaklanmaları, 20 Mayıs 1969 ve 9 Mart 1971 Darbe Teşebbüsleri bulunmaktadır.
İki yıl önce de, başını sivil bir din tüccarı olan ve de bir zamanların hoca efendisi, şimdinin Fettullahçı Terör Örgütü ve Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) başı Fettullah Gülen’in çektiği, yani sivillerin organizesiyle gelişen bir darbemiz de oldu.
Bu kalkışma veya darbeyi bir din tüccarının nasıl organize ettiği ve nasıl böylesine devletin içine çöreklendiği hepimizin malumu. Erzurum’un Horasan İlçesine bağlı Korucuk Köyünde dünyaya gelen ve kendi halindeki birinin nasıl darbe yapacak boyuta geldiğini, yine bir darbe olan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ne baktığımızda anlayabiliriz.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin, büyük ölçüde yükselişte olan solculara karşı yapıldığını yıllar sonra darbeciler de itiraf etti. Solcuları tasfiye etmek isteyen sistem, yerine Fetullah Gülen gibi dini çıkarları doğrultusunda kullanan cemaatlere destek verdi. Gülen, özellikle 1988’den sonra yükselişe geçti ve iktidara gelen kim olursa olsun Gülen’e kayıtsız şartsız destek sundu.
Aynı desteği ve hatta en fazlasını elbette AK Parti iktidarı da verdi. Ta ki 17-25 Aralık 2013 tarihinde yaşananlara kadar. Ondan sonra Gülen cemaati ve AK Parti arasında amansız bir savaş başladı. Gülen, bu savaşta AK Parti’ye darbe vurarak, ülkenin yönetimini ele geçirmek için düğmeye bastı ve 15 Temmuz 2016 tarihini bekledi.
Gülen, yıllardan bu yana devletin içindeki yapılanmasını harekete geçirerek, hem AK Parti’yi bitirmek, hem de devlet yönetimini ele geçirerek, ülkenin hakimi olmak için darbe girişimi başlattı. Ancak FETÖ’nün başı ve yandaşlarının hesap etmediği bir şey vardı, o da halkın gücü…
12 Eylül 1980 Askeri Darbecilerinin, 1982’de hazırladığı Anayasa’ya yüzde 92 oy vererek kabul eden halk, bu kez tankın önüne yattı, darbecilerin silahlarına karşı bedenini siper etti, uçaklardan atılan bombalara aldırış etmeden, sokakların hakimiyetini bazı yanlışlara rağmen ele geçirerek, günlerce nöbette bekledi.
15 Temmuz 2016’nın bir de ağır faturası vardı. O gece bir kahramanlık destanı yazan 249 kişi şehit oldu, 2 bin 196 kişi yaralandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalandı, ülke milyarlarca lira zarara uğradı, dışarıdaki darbelerin ülkesi imajı bir kez daha tescillendi.
Bu kalkışma veya darbe girişiminin başka bir faturası daha var ki, o da zaman zaman vicdanları derinden yaralıyor. Darbeden sonra ülkede Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilmesi ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerle (KHK) yönetilen ülkemizde birçok kişini, ailenin ve kuruluşun FETÖ/PDY torbasına atılarak, mağdur edildiği yönünde görüş ve iddiaların artmasıdır.
FETÖ/PYD ile mücadele için ilan edilen OHAL ve çıkartılan KHK’lar, darbenin siyasi ayağını ortaya çıkartmalı, FETÖ’nün devlet içindeki uyuyan hücrelerini bulmalı, FETÖ’nün yurt içi ve yurt dışı finans kaynaklarını kurutmalı, iktidara muhalif gruplar FETÖ torbasına konulmamalı, yeni cemaatlere destek verilmemeli, en önemlisi de bir daha darbe olmaması için demokrasi ve hukuk sistemi tamamen oturtulmalıdır.
Sevgiyle kalın.