Sağlık ve eğitim en temel insan hakkıdır. Devletler, iktidarlar, vatandaşına bu hakkı ücretsiz ve eksiksiz vermek durumundadır. Ancak gelin görün ki, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de sağlık ve eğitim sistemi sürekli olarak tartışma konusu olmuş ve olmaya da devam ediyor.
Ülkemizde 1970’li, 80’li, 90’lı hatta 2000’li yılları yaşayanlar, sağlık ve eğitim sistemindeki yetersizlikler nedeniyle ne büyük eziyet çekildiğini çok iyi hatırlar. Uzun kuyruklar, yetersiz cihazlar, olmayan ilaçlar, sağlıksız binalar, eksik personel, günlerce yapılamayan ameliyatlar…
Dolayısıyla seçim dönemlerinde bu iki alanda en çok vaatte bulunan, proje sunan, dünde-bugünde daha fazla oy topladı. AK Parti’de böyle yaptı. 2002'de seçime gidilirken, bu iki alandaki eksikleri iyi gördü, gündeme taşıdı, gündemde tutmayı başardı, bunun sonucunu da sandıkta aldı.
Fakat her nedense iktidara gelen siyasi partiler, ilk yıllarda gösterdiği olumlu performansı sonraki yıllarda göstermek bir yana bugün 20 milyonu aşan bu camialara tamamen hakim olma, taraf olmayanları bertaraf etme yoluna giderek yandaşlarını memnun etmek yoluna seçti.
AK Parti döneminde 8 Milli Eğitim Bakanı değişti. En güvenilir kurumların başında gelen Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi ileYükseköğretim Kurulu gibi köklü kuruluşlara son Kamu Personeli Seçme Sınavı sorularının çalınması veya sızdırılması nedeniyle güven tamamen yok oldu. Köy okulları kapatıldı. Birçok eğitimci, muhalif olduğu için kesinleşmiş bir yargı kararı olmamasına rağmen Kanun Hükmünde Kararnameler ile meslekten uzaklaştırıldı. Öğretmenler arasında sınıflandırmaya gidilerek ayrımcılık yapıldı. Eğitim sistemi ve müfredatta sürekli olarak değişime gidildi. İktidara yakın olmayan sendikacılara mobbing uygulandı.
Sağlık sisteminde durum farklı mı? Hayır. AK Parti, ilk yıllarındaki performansından tamamen uzaklaştı. Sağlıkta, eğitim gibi hızla özelleştirilip paralı hale getirildi. Hasta müşteri olarak görülmeye başlandı. Hastane ihaleleri yolsuzluklarla anıldı. Randevu kuyrukları ayları, hatta bazen yılı dahi bulur hale geldi. Birçok ilaç bulunamaz, kesintiler ise ilaç fiyatları düzeyine ulaştı. İlaç firmaları ile eczacılar karşı karşıya bırakıldı. Salgın döneminde vaka ve ölüm sayısı iktidar ile meslek örgütleri arasında görüş ayrılıklarına neden oldu. Alkışlanan sağlıkçılara ‘giderlerse gitsinler’, Türk Tabipler Birliği kapatılmalı’ noktasına gelindi. Başta doktorlar olmak üzere sağlık emekçilerine yönelik ölüme varan saldırılar arttı.
Tüm bunların sonucunda doktor göçü arttı, eczacılar kepenk kapatma ile karşı karşıya bırakıldı. Nitekim Türk Tabipler Birliği, yurt dışında çalışabilmek için ‘iyi hal belgesi’ başvurusu yapan hekim sayısının sürekli arttığını ve Temmuz'da 231 başvuru ile rekor kırıldığını, söz konusu rakamın geçtiğimiz yılın toplamı kadar olduğunu açıkladı.
Durum böyle olunca tıp ve eczacılık okumanın bir anlamı neredeyse kalmadı. Bu alanda yıllarca emek verilerek yetiştirilen beyinler, başka ülkelere kaptırıldı. Tüm bu yaşananları eni iyi yine göç etmek zorunda kalan veya bırakılan doktorlar anlatıyor. İşte onlardan bazıları.
-Benim bir günde baktığım hastaya, başka bir ülkedeki meslektaşım bir haftada bakıyor.
-Salgın döneminde çalışma şartlarımız çok daha ağırlaştı ve vaatler tutulmadı.
-Ülkemizdeki hekimlikle başka ülkelerdeki hekimlik çok daha farklı.
-Avrupa Birliği ülkelerinde maaşlar ve sosyal haklar daha iyi.
-Ülkemizde şiddet çok fazla ve buna göz yumuluyor.
-Daha iyi şartlarda uzmanlık eğitimime devam etmek istiyorum.
-Değersizleştiriliyoruz, ötekileştiriyoruz.
-Mevcut sağlık sistemi tıkandı.
Mutlaka sorunlar daha fazladır, ancak bir doktorun söylediği şu sözler işi özetliyor sanırım: Mevcut siyasal iktidarın yürüttüğü sağlık politikalarının yol açtığı sağlıksızlık sağlık sisteminin geldiği nokta hekimleri bu ülkeden kaçırıyor.
Bir parantezde eczacılara açalım. 44 bini aşkın eczacı da, 2009 yılından bu yana hiçbir değişiklik yapılmayan ilaç fiyat kararnamesinin güncellenmesi talebi ve son dönemlerde eczacılara yönelik saldırıların artması nedeniyle alanlara çıkıyor.
Sevgiyle kalın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan AKKAR
SAĞLIK VE EĞİTİM EN TEMEL İNSAN HAKKIDIR…
Sağlık ve eğitim en temel insan hakkıdır. Devletler, iktidarlar, vatandaşına bu hakkı ücretsiz ve eksiksiz vermek durumundadır. Ancak gelin görün ki, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de sağlık ve eğitim sistemi sürekli olarak tartışma konusu olmuş ve olmaya da devam ediyor.
Ülkemizde 1970’li, 80’li, 90’lı hatta 2000’li yılları yaşayanlar, sağlık ve eğitim sistemindeki yetersizlikler nedeniyle ne büyük eziyet çekildiğini çok iyi hatırlar. Uzun kuyruklar, yetersiz cihazlar, olmayan ilaçlar, sağlıksız binalar, eksik personel, günlerce yapılamayan ameliyatlar…
Dolayısıyla seçim dönemlerinde bu iki alanda en çok vaatte bulunan, proje sunan, dünde-bugünde daha fazla oy topladı. AK Parti’de böyle yaptı. 2002'de seçime gidilirken, bu iki alandaki eksikleri iyi gördü, gündeme taşıdı, gündemde tutmayı başardı, bunun sonucunu da sandıkta aldı.
Fakat her nedense iktidara gelen siyasi partiler, ilk yıllarda gösterdiği olumlu performansı sonraki yıllarda göstermek bir yana bugün 20 milyonu aşan bu camialara tamamen hakim olma, taraf olmayanları bertaraf etme yoluna giderek yandaşlarını memnun etmek yoluna seçti.
AK Parti döneminde 8 Milli Eğitim Bakanı değişti. En güvenilir kurumların başında gelen Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi ile Yükseköğretim Kurulu gibi köklü kuruluşlara son Kamu Personeli Seçme Sınavı sorularının çalınması veya sızdırılması nedeniyle güven tamamen yok oldu. Köy okulları kapatıldı. Birçok eğitimci, muhalif olduğu için kesinleşmiş bir yargı kararı olmamasına rağmen Kanun Hükmünde Kararnameler ile meslekten uzaklaştırıldı. Öğretmenler arasında sınıflandırmaya gidilerek ayrımcılık yapıldı. Eğitim sistemi ve müfredatta sürekli olarak değişime gidildi. İktidara yakın olmayan sendikacılara mobbing uygulandı.
Sağlık sisteminde durum farklı mı? Hayır. AK Parti, ilk yıllarındaki performansından tamamen uzaklaştı. Sağlıkta, eğitim gibi hızla özelleştirilip paralı hale getirildi. Hasta müşteri olarak görülmeye başlandı. Hastane ihaleleri yolsuzluklarla anıldı. Randevu kuyrukları ayları, hatta bazen yılı dahi bulur hale geldi. Birçok ilaç bulunamaz, kesintiler ise ilaç fiyatları düzeyine ulaştı. İlaç firmaları ile eczacılar karşı karşıya bırakıldı. Salgın döneminde vaka ve ölüm sayısı iktidar ile meslek örgütleri arasında görüş ayrılıklarına neden oldu. Alkışlanan sağlıkçılara ‘giderlerse gitsinler’, Türk Tabipler Birliği kapatılmalı’ noktasına gelindi. Başta doktorlar olmak üzere sağlık emekçilerine yönelik ölüme varan saldırılar arttı.
Tüm bunların sonucunda doktor göçü arttı, eczacılar kepenk kapatma ile karşı karşıya bırakıldı. Nitekim Türk Tabipler Birliği, yurt dışında çalışabilmek için ‘iyi hal belgesi’ başvurusu yapan hekim sayısının sürekli arttığını ve Temmuz'da 231 başvuru ile rekor kırıldığını, söz konusu rakamın geçtiğimiz yılın toplamı kadar olduğunu açıkladı.
Durum böyle olunca tıp ve eczacılık okumanın bir anlamı neredeyse kalmadı. Bu alanda yıllarca emek verilerek yetiştirilen beyinler, başka ülkelere kaptırıldı. Tüm bu yaşananları eni iyi yine göç etmek zorunda kalan veya bırakılan doktorlar anlatıyor. İşte onlardan bazıları.
-Benim bir günde baktığım hastaya, başka bir ülkedeki meslektaşım bir haftada bakıyor.
-Salgın döneminde çalışma şartlarımız çok daha ağırlaştı ve vaatler tutulmadı.
-Ülkemizdeki hekimlikle başka ülkelerdeki hekimlik çok daha farklı.
-Avrupa Birliği ülkelerinde maaşlar ve sosyal haklar daha iyi.
-Ülkemizde şiddet çok fazla ve buna göz yumuluyor.
-Daha iyi şartlarda uzmanlık eğitimime devam etmek istiyorum.
-Değersizleştiriliyoruz, ötekileştiriyoruz.
-Mevcut sağlık sistemi tıkandı.
Mutlaka sorunlar daha fazladır, ancak bir doktorun söylediği şu sözler işi özetliyor sanırım: Mevcut siyasal iktidarın yürüttüğü sağlık politikalarının yol açtığı sağlıksızlık sağlık sisteminin geldiği nokta hekimleri bu ülkeden kaçırıyor.
Bir parantezde eczacılara açalım. 44 bini aşkın eczacı da, 2009 yılından bu yana hiçbir değişiklik yapılmayan ilaç fiyat kararnamesinin güncellenmesi talebi ve son dönemlerde eczacılara yönelik saldırıların artması nedeniyle alanlara çıkıyor.
Sevgiyle kalın.