Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Ruhun gıdası nedir?

Yazının Giriş Tarihi: 15.11.2022 21:53
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.10.2024 19:58
Ruhun gıdası nedir?

Ruhun gıdası nedir?

 

 

Muhterem Kardeşlerim…

* Kendinize değil büyüklere tâbi olunuz, iş ve ahlakınızı düzeltiniz. Masiva ile uğraşan dolap beygiri gibi dolanıp durur.

* Baş olma sevdasına düşen, artık ibadet ve ihlastan sıyrılır.

* Huzursuzluğun kaynağı ikidir: Birincisi bilmemek yani İlmihali okumamak, öğrenmemek. İkincisi bildiğini tatbik etmemek.

 

* İki kişi bir araya gelince dedikodu, gıybet etmeyin, Allah deyin. Düşüncesi yalnız dünya olan kişilerle görüşmeyin dünya sevgisi size de tesir eder, zorunlu hallerde helâya gider gibi, görüşülebilir.

* Bir mümin kardeşine ait hoş olmayan, bir iş duyarsan yetmişe kadar özür kapısı vardır. 

[Yani bunu şu haklı sebepten dolayı işlemiştir diye yetmiş tane gerekçe bulmalı.]

* Faydasız konuşanlarla arkadaşlık etmeyin. Bid’at ehlinden haram işleyenden kaçın. İnsanların ayıbını görmeyin, insanların ayıbını gören, insanların hedefi olur.

* En büyük tehlike kendinizi tanımamaktır. Allahü Teâlâ’nın nimetlerini unutmaktır, kendinizi bir şey sanmaktır.

* Biliniz ki, nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.

* Kâfir de olsa, fâsık da olsa hiç kimsenin bedduasını almayın.

 

* Hakkı bâtıldan ayırmak dünyada en zor şeydir. Bazıları ahirette hak diye sarıldıklarının bâtılolduğunu görecekler ve yandık diyecekler! Bazıları hakka bâtıl diye hücum edecekler, saldıracaklar ve hüsran içinde kalacaklardır. Bazıları da bâtıla hak diye sarılacaklar ve kahru perişan olacaklar. Bu yüzden, her Müslümana öğretmek için Peygamber Efendimiz buyurmuşlar ki:

“Ya Rabbi bana doğruyu doğru olarak bildir ve doğruya uymayı nasip et. Allahım eğriyi de eğri olarak bildir ve ondan kaçınmayı nasip et. Ben bâtıla hak diye sarılmayayım.”

 

* Katarda olan, gemide olan, uçakta olan ne ise biz oyuz! Çünkü dünya dönüyor demek hareket demektir. Hareket demek bir yere gitmek demektir. Çünkü durmuyor ki devamlı suretle ömür bir yere gidiyor. Bu katarda vakti saati gelenler iniyor gidenler biniyor. Aksi halde her gün ölenler var her gün doğanlar var. Bu katarda olanlar ister saltanatla yaşasınlar, ister üzüntüyle yaşasınlar ne fark eder? Yolcuya siz bütün saltanatı verseniz yolcunun bir şeyi değişecek mi? Ancak saltanat kalana layıktır. Kalıcı olana layıktır. Kalmalıdır da. Bu dünyada bir şey kalmıyor ki. Ne şehirler kurulmuş, ne memleketler alt üst olmuş, ne sevgililer perişan olmuş, neye yaradı? Kalıcı olana,talip olmak lazımdır. Anne karnındaki çocuk doğmak içindir. Anne karnında yaşamak için değil! Dünyaya gelen çocuk; insan da ölmek için yaşatılmıştır. Kalıcı değil!

 

* Her şey niyetle kaim. Her şey niyete bağlı. Niyetsiz hiç bir şey olmaz. Hiç kimse levhalara bakmadan otobanlara yanlış girse ve ömür boyunca gitse, bir yere varamaz, arzu ettiği yerin yanından geçemez. Onun için niyet yol levhası gibidir. Yol levhası sizi arzu ettiğiniz yere götürür. Yoksa, sizi yol levhası bir yere götürmeye mecbur değildir. Siz bakıyorsunuz. Tercihinizi yapıp gidiyorsunuz. İşte niyette öyle. İyi niyetle yaptığımız her iş bizim için sevaptır. Kötü niyetle yaptığımız her şey günahtır. Niyetsiz yapılan da ha var, ha yok. Öyle şey olmaz zaten. Senin niyetin ağzınla olmasa bile, mutlaka kalbinden bir istikametin vardır. Olmaz başka türlü, çünkü.

 

* Gayeniz, maksadınız yol levhası olmak olsun. Ehl-i Sünneti göstermek için, Allahü Teâlâ’nın razı olduğu istikameti göstermek için, Peygamberimiz aleyhisselamın sevgisine, rızasına kavuşturmak için yol levhası olun.

* Ruhunun katili olan, ahirette felakete uğrayacak, azap içinde olacak, ateşte yanacak. Peki ruhunu öldürmemek için ne yapmak lazım. Beslemek lazım. Sabah akşam yemek yediğin gibi, ruhunu da besleyeceksin. Ruhun gıdası nedir? Ruhun birinci gıdası imandır, ikincisi namazdır, üçüncüsü oruçtur, sohbettir, ilmihaldir. Yani onun manevi gıdaya ihtiyacı vardır.

 

* Nuh aleyhisselamın oğlu gemiye gelmedi. Dağa çıkar kurtulurum dedi. Neticede boğuldu. Allahü Teâlâ, ehlini, zürriyetini koruyacağım vaadinde bulunmuştu. Bunun üzerine, babalık merhameti ile Allahü Teâlâ’ya bunun hikmetini sordu. Allahü Teâlâ buyurdu: “Senin ehlin zürriyetinden gelen değil, peşinden gelendir.”

* Bütün iş birlik beraberlikte. Birlik beraberlik içinde olursanız kimse size zarar veremez. Kendinizi sevmeyiniz. Kendini seven sevilmez. Kendini sevmeyeni herkes sever.

 

Kendine güvenmek uygun mudur?

 

Kişisel gelişim ile ilgili yazılarda, kitaplarda, “Kendinize güvenin” deniyor. Müslüman, nefsine [kendine] değil, Allahü Teâlâ’ya güvenmelidir. Yani, her konuda, elinden geldiği kadar çalışmalı, sebeplere yapışmalı; fakat sebeplerin tesirini Allahü Teâlâ’dan beklemelidir. Tevekkül de, bu demektir.

İslam âlimleri buyuruyor ki: Allahü Teâlâ, yalnız Allaha güvenenin, her dileğini ihsan eder.

 

Bir Hadis-i Şerif meali:

“Allahü Teâlâ, yalnız Rabbine güvenenin, her dilediğini verir ve bütün insanları buna yardımcı yapar.” [F. Bilgiler]

 

Ebu Muhammed Abdullah Raşi, buyuruyor ki:

Allahü Teâlâ ile insan arasında olan en büyük perde, kendine veya kendisi gibi aciz olan bir kula güvenmesidir. (Mektubat-ı Masumiyye)

 

İslamiyet, tevekkülü emreder, tembelliği men eder. 

Bir Hadis-i Şerif meali:

“Deveni bağla ve sonra Allahü Teâlâya tevekkül et!” [İbni Asakir]

Bu Hadis-i Şerif, hem tevekkül etmek, hem de çalışmak lazım olduğunu açıkça bildiriyor. Tevekkül, Allah’tan yardım bekleyerek, güçlükleri yenmek demektir.

 

Bu Âyet-i Kerime, tevekkül ile beraber, yalnız çalışmak değil, çalışmanın üstünde olan, azmin de gerekli olduğunu gösteriyor. Demek ki, her Müslüman çalışacak, azmedecek, sonra da, Allahü Teâlâ’ya güvenecektir.

 

Tevekküle inanmayanlar, tevekkülden alınan kuvvet ve cesaretin yerini boş bırakmamak için, “kendine güvenmek” ifadesi ile, bu ihtiyacı karşılamaya çalışıyorlar. Bu da gösteriyor ki, tevekkül edilecek, güvenilecek bir yer lazımdır. O da, sadece, Allahü Teâlâ’dır. 

Bir Âyet-i Kerime meali:

“De ki: Allahü Teâlâ, dilemedikçe, kendime hiçbir fayda ve zarar getirmeye, kâdir değilim.” [Araf 188]

 

Bu Âyet-i Kerime ve daha nice benzerleri var iken, tevekkülü kaldırarak, kendine güvenmek diye bir şey aramak yanlıştır. Kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir. Bundan başka, egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar.

 

Tevekkülde, başkasının yardımına güvenmeyip, yalnız Allah’a sığınarak çalışmak inancı bulunduğundan, kendine güvenmekten beklenilen kuvvetten kat kat fazla kuvvet hasıl olmaktadır. Kendine güvenen, kimsesizdir. Tevekkül eden, Müslüman’ın, kendi çalışmasından başka, Allah’ı vardır. Bu tükenmez kaynaktan kuvvet almaktadır. Tevekkül eden Müslüman, hem bütün kuvveti ile çalışmakta; hem de, kazancını kendinden bilmek gibi egoistliğe düşmemektedir. (Faideli Bilgiler)

 

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.