Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
Hazreti Ebu Bekir, İslam dininin göz bebeğidir. Muhammed aleyhisselamın dostudur, arkadaşıdır, mübarek kayınpederidir. Bu ikisinden, ikincisidir.
Lakab-ı Şeriflerinden biri, “Atik”dir. Resulullah Efendimiz mübarek yüzlerine nazar edip, “Bu, Cehennem ateşinden atiktir” buyurdu. Yani, Allahü Teâlâ’nın ateşinden azadlı kuludur. Bundan sonra, bu lakab ile şöhret buldu. Bir Lakab-ı Şerifleri de “Sıddık”dır. Çok fazla inançlı demektir. Resulullah’ı tereddütsüz hemen tasdik ettiği için, bu isim verildi.
Kavl-ül-Fasl kitabında deniyor ki:
İsra suresinin ilk Âyet-i Kerimesinde, Allahü Teâlâ, kudret ve azametinden nice acayip işlerden bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke'den Kudüs'e götürdüğünü bildiriyor. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır.
Âyet-i Kerimede buyuruldu ki:
“Sana [Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık.” [İsra 60]
[Fitne] yani imtihan uyanıkken olur. Peygamber Efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı. Hazreti Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı.
Mekke'den Kudüs'e ancak bir ayda gidip gelinebilir. Kısa bir anda Mekke'den Kudüs'e varıp gelmek
ancak Allahü Teâlâ’nın kudreti ile olur. Buna inanıp da, daha uzaklara gittiğine inanmamak, Allahü Teâlâ’nın kudretinden şüphe etmeyi gerektirir. Allahü Teâlâ dilerse niçin olmasın?
“Cebrail aleyhisselamla bütün gökleri geçerek Sidre-i Münteha’ya geldim. Cennet’i gösterdiler. Daha sonra elli vakit namazla dönerken Musa aleyhisselamı gördüm. Elli vakit namazın ümmetime zor geleceğini, dönüp namaz vakitlerini azaltmasını Allahü Teâlâ’dan istememi söyledi. Azar azar kaldırılarak sonunda beş vakte indirildi.” [Müslim]
Bu gidip gelmek, gayet kısa zamanda oldu. Geldiğinde, mübarek yatakları henüz sıcak idi. Gelince, nasıl gidip geldiğini anlattı. Burak’la Mescid-i Aksa’ya gittiğini, oradan gökleri geçerek Cenneti Cehennemi ve daha başka yerleri gezdiğini söyledi. Dönüşte yolda, develi yolcular gördüğünü, bir devenin ürküp yıkıldığını söyledi. “İnşallah Çarşamba günü Mekke’ye gelirler” buyurdu. Kâfirler bu olayı işitince inkâr edip, “Akla zıttır, mümkün değildir” dediler. “Bu iş burada bitti, mal, mülk, saltanat verdik, davasından vazgeçiremedik. Ama artık ondan kurtulduk” diye sevinçlerinden oynamaya başladılar. Birkaçı hemen Hazreti Ebu Bekir’in evine geldi. Çünkü onun akıllı, tecrübeli, hesaplı bir tüccar olduğunu biliyorlardı.
Kapıya çıkınca hemen sordular:
"Ey Ebu Bekir, sen çok kere Kudüs'e gittin geldin, iyi bilirsin. Mekke'den Kudüs'e gidip gelmek ne kadar zaman sürer" dediler. Hazreti Ebu Bekir, "İyi biliyorum, bir aydan fazla" dedi. Kâfirler bu söze sevindiler. “Akıllı, tecrübeli adamın sözü böyle olur” dediler. Gülerek, alay ederek ve Hazreti Ebu Bekir'in de kendi kafalarında olduğuna sevinerek, "Senin Efendin, Kudüs'e bir gecede gidip geldiğini söylüyor, artık iyice sapıttı" diyerek, Hazreti Ebu Bekir'e sevgi, saygı ve güven gösterdiler.
Hazreti Ebu Bekir, Resulullah Efendimizin mübarek adını işitince "Eğer O söyledi ise, inandım. Bir anda gidip gelmiştir. O, gerçek söyler. O’ndan yalan sâdır olmaz" diyerek içeri girdi. Kâfirler neye uğradıklarını anlayamadılar. "Vay canına, Muhammed ne yaman büyücü imiş. Ebu Bekir’e sihir yapmış" diyorlardı.
Hazreti Ebu Bekir hemen giyinip, Resulullah Efendimizin yanına geldi. Büyük kalabalık arasında yüksek sesle, "Ya Resulallah! Miracınız mübarek olsun! Allah’a sonsuz şükürler ederim ki, bizleri, senin gibi büyük Peygambere hizmetçi yapmakla şereflendirdi. Parlayan yüzünü görmekle, kalbleri alan, ruhları çeken tatlı sözlerini işitmekle nimetlendirdi. Ya Resulallah! Senin her sözün doğrudur, inandım. Canım sana feda olsun" dedi.
Böyle tereddütsüz iman etmesinden dolayı, Resulullah efendimiz ona “Sen Sıddıksın” buyurdu.
Kâfirler bu hâle çok kızdı. Müminlerin kuvvetli imanına, Peygamberin her sözüne hemen inanmalarına, Onun çevresinde pervane gibi toplanmalarına dayanamadılar. Peygamber Efendimiz daha önce Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı görmemişti, bunu kâfirler de bildiği için, Resulullah’ı mahcup, mağlup etmek için, imtihan etmeye yeltenip dediler ki:
“Sen Kudüs’e gittim diyorsun. Söyle bakalım! Mescidin kaç kapısı, kaç penceresi var?”
Resulullah hepsine cevap verirken, Hazreti Ebu Bekir, “Öyledir ya Resulallah, aynen öyledir ya Resulallah” derdi. Çünkü Hazreti Ebu Bekir, tüccardı, Kudüs’ü Mescid-i Aksa’yı iyi biliyordu, çok gidip gelmişti. Kâfirlerin kendileri de oraları çok iyi biliyorlardı. Bu bakımdan kâfirler, “Yanlış söylüyorsun” diyemiyorlar, inat için dahi olsa, Resulullah’ın cevaplarını inkâr edemiyorlardı.
Resulullah Efendimiz, edebinden, hayasından karşısındakinin yüzüne bile bakmazdı. Mescid-i Aksa’nın kaç penceresi olduğunu bilmiyordu. Daha sonra bu olayı şöyle anlattı:
“Mescid-i Aksa’da etrafıma bakmamıştım. Sorduklarını görmemiştim. Kureyş beni yalanlayınca, o anda Cebrail aleyhisselam, Mescid-i Aksa’yı gözümün önüne getirdi. [Televizyon gibi] görüyor, sayıyordum. Sorularına, hemen cevap veriyordum.” [Buhari]
Çarşamba günü güneş batarken, Resulullah’ın bahsettiği kervan Mekke’ye geldi. Kervandakiler, fırtına eser gibi olduğunu, bir devenin yıkıldığını söylediler. Bu hâl müminlerin imanını kuvvetlendirdi. Kâfirlerin düşmanlığını artırdı.
Hazreti Ali, Sıddık adı gökten inmiştir, diye yemin etmiştir. “Doğruyu (Kur’anı) getiren (Peygamber aleyhisselam) ve O’nu tasdik eden (Müminler) ise, işte bunlar takva sahibi kimselerdir.” [Zümer suresi, 33. Âyet-i Kerimesi meali.]
Hazreti Ali buyurdu ki, Sıdk ile gelen kimse Muhammed aleyhisselam ve onu tasdik eden, Ebu Bekri Sıddıktır. (M. Ç. Güzin)
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Müslüm Abacıoğlu
O Sıddıkdır (Hazreti Ebu Bekir)
Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
Hazreti Ebu Bekir, İslam dininin göz bebeğidir. Muhammed aleyhisselamın dostudur, arkadaşıdır, mübarek kayınpederidir. Bu ikisinden, ikincisidir.
Lakab-ı Şeriflerinden biri, “Atik”dir. Resulullah Efendimiz mübarek yüzlerine nazar edip, “Bu, Cehennem ateşinden atiktir” buyurdu. Yani, Allahü Teâlâ’nın ateşinden azadlı kuludur. Bundan sonra, bu lakab ile şöhret buldu. Bir Lakab-ı Şerifleri de “Sıddık”dır. Çok fazla inançlı demektir. Resulullah’ı tereddütsüz hemen tasdik ettiği için, bu isim verildi.
Kavl-ül-Fasl kitabında deniyor ki:
İsra suresinin ilk Âyet-i Kerimesinde, Allahü Teâlâ, kudret ve azametinden nice acayip işlerden bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke'den Kudüs'e götürdüğünü bildiriyor. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır.
Âyet-i Kerimede buyuruldu ki:
“Sana [Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık.” [İsra 60]
[Fitne] yani imtihan uyanıkken olur. Peygamber Efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı. Hazreti Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı.
Mekke'den Kudüs'e ancak bir ayda gidip gelinebilir. Kısa bir anda Mekke'den Kudüs'e varıp gelmek
ancak Allahü Teâlâ’nın kudreti ile olur. Buna inanıp da, daha uzaklara gittiğine inanmamak, Allahü Teâlâ’nın kudretinden şüphe etmeyi gerektirir. Allahü Teâlâ dilerse niçin olmasın?
Peygamber Efendimiz o gecenin sabahında, mirac kıssasını anlatıp, [özetle] buyurdu ki:
“Cebrail aleyhisselamla bütün gökleri geçerek Sidre-i Münteha’ya geldim. Cennet’i gösterdiler. Daha sonra elli vakit namazla dönerken Musa aleyhisselamı gördüm. Elli vakit namazın ümmetime zor geleceğini, dönüp namaz vakitlerini azaltmasını Allahü Teâlâ’dan istememi söyledi. Azar azar kaldırılarak sonunda beş vakte indirildi.” [Müslim]
Bu gidip gelmek, gayet kısa zamanda oldu. Geldiğinde, mübarek yatakları henüz sıcak idi. Gelince, nasıl gidip geldiğini anlattı. Burak’la Mescid-i Aksa’ya gittiğini, oradan gökleri geçerek Cenneti Cehennemi ve daha başka yerleri gezdiğini söyledi. Dönüşte yolda, develi yolcular gördüğünü, bir devenin ürküp yıkıldığını söyledi. “İnşallah Çarşamba günü Mekke’ye gelirler” buyurdu. Kâfirler bu olayı işitince inkâr edip, “Akla zıttır, mümkün değildir” dediler. “Bu iş burada bitti, mal, mülk, saltanat verdik, davasından vazgeçiremedik. Ama artık ondan kurtulduk” diye sevinçlerinden oynamaya başladılar. Birkaçı hemen Hazreti Ebu Bekir’in evine geldi. Çünkü onun akıllı, tecrübeli, hesaplı bir tüccar olduğunu biliyorlardı.
Kapıya çıkınca hemen sordular:
"Ey Ebu Bekir, sen çok kere Kudüs'e gittin geldin, iyi bilirsin. Mekke'den Kudüs'e gidip gelmek ne kadar zaman sürer" dediler. Hazreti Ebu Bekir, "İyi biliyorum, bir aydan fazla" dedi. Kâfirler bu söze sevindiler. “Akıllı, tecrübeli adamın sözü böyle olur” dediler. Gülerek, alay ederek ve Hazreti Ebu Bekir'in de kendi kafalarında olduğuna sevinerek, "Senin Efendin, Kudüs'e bir gecede gidip geldiğini söylüyor, artık iyice sapıttı" diyerek, Hazreti Ebu Bekir'e sevgi, saygı ve güven gösterdiler.
Hazreti Ebu Bekir, Resulullah Efendimizin mübarek adını işitince "Eğer O söyledi ise, inandım. Bir anda gidip gelmiştir. O, gerçek söyler. O’ndan yalan sâdır olmaz" diyerek içeri girdi. Kâfirler neye uğradıklarını anlayamadılar. "Vay canına, Muhammed ne yaman büyücü imiş. Ebu Bekir’e sihir yapmış" diyorlardı.
Hazreti Ebu Bekir hemen giyinip, Resulullah Efendimizin yanına geldi. Büyük kalabalık arasında yüksek sesle, "Ya Resulallah! Miracınız mübarek olsun! Allah’a sonsuz şükürler ederim ki, bizleri, senin gibi büyük Peygambere hizmetçi yapmakla şereflendirdi. Parlayan yüzünü görmekle, kalbleri alan, ruhları çeken tatlı sözlerini işitmekle nimetlendirdi. Ya Resulallah! Senin her sözün doğrudur, inandım. Canım sana feda olsun" dedi.
Böyle tereddütsüz iman etmesinden dolayı, Resulullah efendimiz ona “Sen Sıddıksın” buyurdu.
Kâfirler bu hâle çok kızdı. Müminlerin kuvvetli imanına, Peygamberin her sözüne hemen inanmalarına, Onun çevresinde pervane gibi toplanmalarına dayanamadılar. Peygamber Efendimiz daha önce Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı görmemişti, bunu kâfirler de bildiği için, Resulullah’ı mahcup, mağlup etmek için, imtihan etmeye yeltenip dediler ki:
“Sen Kudüs’e gittim diyorsun. Söyle bakalım! Mescidin kaç kapısı, kaç penceresi var?”
Resulullah hepsine cevap verirken, Hazreti Ebu Bekir, “Öyledir ya Resulallah, aynen öyledir ya Resulallah” derdi. Çünkü Hazreti Ebu Bekir, tüccardı, Kudüs’ü Mescid-i Aksa’yı iyi biliyordu, çok gidip gelmişti. Kâfirlerin kendileri de oraları çok iyi biliyorlardı. Bu bakımdan kâfirler, “Yanlış söylüyorsun” diyemiyorlar, inat için dahi olsa, Resulullah’ın cevaplarını inkâr edemiyorlardı.
Resulullah Efendimiz, edebinden, hayasından karşısındakinin yüzüne bile bakmazdı. Mescid-i Aksa’nın kaç penceresi olduğunu bilmiyordu. Daha sonra bu olayı şöyle anlattı:
“Mescid-i Aksa’da etrafıma bakmamıştım. Sorduklarını görmemiştim. Kureyş beni yalanlayınca, o anda Cebrail aleyhisselam, Mescid-i Aksa’yı gözümün önüne getirdi. [Televizyon gibi] görüyor, sayıyordum. Sorularına, hemen cevap veriyordum.” [Buhari]
Çarşamba günü güneş batarken, Resulullah’ın bahsettiği kervan Mekke’ye geldi. Kervandakiler, fırtına eser gibi olduğunu, bir devenin yıkıldığını söylediler. Bu hâl müminlerin imanını kuvvetlendirdi. Kâfirlerin düşmanlığını artırdı.
Hazreti Ali, Sıddık adı gökten inmiştir, diye yemin etmiştir. “Doğruyu (Kur’anı) getiren (Peygamber aleyhisselam) ve O’nu tasdik eden (Müminler) ise, işte bunlar takva sahibi kimselerdir.” [Zümer suresi, 33. Âyet-i Kerimesi meali.]
Hazreti Ali buyurdu ki, Sıdk ile gelen kimse Muhammed aleyhisselam ve onu tasdik eden, Ebu Bekri Sıddıktır. (M. Ç. Güzin)
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)