Bu günkü yazımızda da yine Saadeti Ebediyye’den faydalanarak nasihat ve nasihat etmenin güç olduğu konusunda bilgiler aktarmaya çalışalım…
Efendim;
Bazı kimselere doğru şeyler söylendiği, gösterildiği ve kendisinin de bunların doğru olduğunu bildiği halde, doğru sözlerin ona bir tesiri olmuyor. Bunun sebebi ile ilgili İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bir talebesine hitaben şöyle buyurmaktadır.
“Nasihat vermek kolaydır, nasihat kabul etmek güçtür. “
Çünkü nefislerine uyanlara, dünya zevklerinin peşinde koşanlara, nasihat acı gelir, haramlar ise tatlı gelir. Bunun için, Allahü Teâlâ, Kur’ân-ı kerimde, meâlen;
“Kafirlerle harbediniz! Harp, size, acı ve sıkıntılı gelir. Size zor gelen şeyler, yani Allahü Teâlâ’nın emirleri, sizin için hayırlıdır, iyidir. Size iyi gelen, sevdiğiniz şeyler, yani haramlar, size zararlıdır, fenadır. Hayırlı olanları Allahü Teâlâ biliyor, siz bilmiyorsunuz) buyurdu.
Hele senin gibi, ilim ismi verilen ve ilim şekline sokulan, lüzumsuz şeyleri öğrenenlere ve ilmi, dünyada ve ahirette kendine ve insanlara faydalı olmak için değil, herkese büyüklük satmak için ve yalnız dünyalık kazanmak için okuyup, ahiretlerini düşünmeyenlere nasihat tesir etmez. Amelsiz ilim, insanı kurtarır zannediyorsun ve ilim sahibi olunca, amel etmeden kurtuluruz sanıyorsun. Bu halinize çok şaşılır. Çünkü ilmi olan kimsenin, amelsiz kuru ilmin kıyamette kendine zarar vereceğini, bilmiyordum, diye özür ve bahane yapamayacağını bilmesi lazımdır. Peygamber efendimizin şu hadîs-i şerifini de işitmediniz mi, buyuruyor ki:
“Kıyamet günü azapların en şiddetlisi, elbette, ilminin faydasını görmeyen alime olacaktır.”
Büyüklerden biri, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerini, rüyada görüp ne halde olduğunu sorunca, Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri buyurdu ki:
“O kadar sözlerim, keşf ve işaretlerim, yani zahiri ve batıni bilgilerim hep harap oldu, tükendi; yalnız bir gece kıldığım iki rekat namaz imdadıma yetişti.”
“Ameli, ibadeti elden bırakma! Kalbe ait halleri ve bilgileri unutma! Yani hareketlerin ilme, hallerin de, tasavvufa uygun olsun!”
“Sen de şunu iyi bil ki, amelsiz ilim, insanı kurtarmaz, kurtaramaz. Bunu sana bir misal ile anlatayım: Bir kimse, dağda bir arslana rastlasa, yanında tüfeği ve kılıcı bulunsa ve bunları kullanmasını iyi bilse ve ne kadar cesur olursa olsun, bu aletleri kullanmadıkça, arslandan kurtulabilir mi? Sen de bilirsin ki, kurtulamaz. İşte bunun gibi, bir kimse ne kadar ilim sahibi olursa olsun, bildiğine göre hareket etmezse, ilminin faydası olmaz.”
Nasihat, dünyalık için olmaz
Efendim;
Dini konuları, dini sohbet ve nasihatleri ücret, menfaat karşılığında yapmak, dinimiz açısından uygun olmaz.
Dünyalık ele geçirmek için dinini vermek, aklı olanın yapacağı bir şey değildir. Din bilgilerini ve her ibadeti, Allah rızası için değil de, mal, mevki, şöhret kazanmak için yapan kimse, gerçek anlamda hakiki, olgun bir Müslüman değildir. Zira ilim ve amel, Allahü Teâlâ’nın rızası, Onun sevgisini kazanmak için olmalıdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Dünyalık ele geçirmek için, ilim öğrenen, dünyada mal ve mevki elde eder. Ahiretteki kazancı ancak Cehennem ateşi olur.”
İmâm-ı Evzâî hazretleri, kendisinden nasihat isteyen Halife Cafer’e hitaben buyurur ki:
“Cebrâil aleyhisselam bir gün Peygamber efendimizin huzuruna gelmişti. Resulullah efendimiz, Cebrail aleyhisselama;
-Ya Cebrail! Bana Cehennemi anlat buyurunca, Cebrail aleyhisselam;
-Allahü Teâlâ Cehenneme emretti. Bin sene iyice kırmızılaşıncaya kadar yandı. Bundan sonra bin sene daha yandı, sapsarı oldu. Bin sene daha yanıp, simsiyah oldu. Onun için Cehennem koyu ve siyahtır. Alevleri ve parçaları parlamaz. Seni Peygamber olarak gönderen Allahü Teâlâ’ya yemin ederim ki, Cehennem elbiselerinden birisi, dünyadakilere gösterilmiş olsaydı, hepsi ölürlerdi. Eğer, Cehennemin içeceklerinden biri, dünya suyuna dökülmüş olsaydı, ondan tadan herkes ölürdü. Şayet, Allahü Teâlâ’nın bildirdiği zincirden, bir arşın, dünyadaki dağlar üzerine konulsaydı, bütün dağlar erirdi. Bir kimse Cehenneme girip çıksaydı, yeryüzündekiler onun kokusundan ölürlerdi, buyurdu. Bunun üzerine Peygamber efendimiz ağladı, Cebrâil aleyhisselam da ağladı ve;
-Ya Muhammed! Sen de mi ağlıyorsun, halbuki Allahü Teâlâ seni günahtan muhafaza eyledi deyince, Resulullah efendimiz;
-Allahü Teâlâ’ya şükredici bir kul olmayayım mı? buyurdu.
-Ey müminlerin emiri! En üstün şey takvadır. Çünkü kim Allahü Teâlâ’ya itaat için şeref isterse, Allahü Teâlâ onu yükseltir. Kim de şerefi günah işlemek için isterse, Allahü Teâlâ onu alçaltır.”
Halife, imâm-ı Evzâî hazretlerine, yaptığı bu nasihatlerden dolayı hediyeler vermek ister, fakat o, bu hediyeleri kabul etmez ve;
“Benim ona ihtiyacım yok. Ben bu nasihati, dünyalık için yapmadım” buyurur.
Allahu Teâlâ cümlemizi kendisine layık bir kul, Habibine layık ümmet eylesin. Nasihatleri dinleyen, her işini istişareler sonucu yapmaya gayret eden kullarından eylesin. (Amin)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Müslüm Abacıoğlu
Nasihat kabul etmek güçtür!
Muhterem Kardeşlerim…
Bu günkü yazımızda da yine Saadeti Ebediyye’den faydalanarak nasihat ve nasihat etmenin güç olduğu konusunda bilgiler aktarmaya çalışalım…
Efendim;
Bazı kimselere doğru şeyler söylendiği, gösterildiği ve kendisinin de bunların doğru olduğunu bildiği halde, doğru sözlerin ona bir tesiri olmuyor. Bunun sebebi ile ilgili İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bir talebesine hitaben şöyle buyurmaktadır.
“Nasihat vermek kolaydır, nasihat kabul etmek güçtür. “
Çünkü nefislerine uyanlara, dünya zevklerinin peşinde koşanlara, nasihat acı gelir, haramlar ise tatlı gelir. Bunun için, Allahü Teâlâ, Kur’ân-ı kerimde, meâlen;
“Kafirlerle harbediniz! Harp, size, acı ve sıkıntılı gelir. Size zor gelen şeyler, yani Allahü Teâlâ’nın emirleri, sizin için hayırlıdır, iyidir. Size iyi gelen, sevdiğiniz şeyler, yani haramlar, size zararlıdır, fenadır. Hayırlı olanları Allahü Teâlâ biliyor, siz bilmiyorsunuz) buyurdu.
Hele senin gibi, ilim ismi verilen ve ilim şekline sokulan, lüzumsuz şeyleri öğrenenlere ve ilmi, dünyada ve ahirette kendine ve insanlara faydalı olmak için değil, herkese büyüklük satmak için ve yalnız dünyalık kazanmak için okuyup, ahiretlerini düşünmeyenlere nasihat tesir etmez. Amelsiz ilim, insanı kurtarır zannediyorsun ve ilim sahibi olunca, amel etmeden kurtuluruz sanıyorsun. Bu halinize çok şaşılır. Çünkü ilmi olan kimsenin, amelsiz kuru ilmin kıyamette kendine zarar vereceğini, bilmiyordum, diye özür ve bahane yapamayacağını bilmesi lazımdır. Peygamber efendimizin şu hadîs-i şerifini de işitmediniz mi, buyuruyor ki:
“Kıyamet günü azapların en şiddetlisi, elbette, ilminin faydasını görmeyen alime olacaktır.”
Büyüklerden biri, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerini, rüyada görüp ne halde olduğunu sorunca, Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri buyurdu ki:
“O kadar sözlerim, keşf ve işaretlerim, yani zahiri ve batıni bilgilerim hep harap oldu, tükendi; yalnız bir gece kıldığım iki rekat namaz imdadıma yetişti.”
“Ameli, ibadeti elden bırakma! Kalbe ait halleri ve bilgileri unutma! Yani hareketlerin ilme, hallerin de, tasavvufa uygun olsun!”
“Sen de şunu iyi bil ki, amelsiz ilim, insanı kurtarmaz, kurtaramaz. Bunu sana bir misal ile anlatayım: Bir kimse, dağda bir arslana rastlasa, yanında tüfeği ve kılıcı bulunsa ve bunları kullanmasını iyi bilse ve ne kadar cesur olursa olsun, bu aletleri kullanmadıkça, arslandan kurtulabilir mi? Sen de bilirsin ki, kurtulamaz. İşte bunun gibi, bir kimse ne kadar ilim sahibi olursa olsun, bildiğine göre hareket etmezse, ilminin faydası olmaz.”
Nasihat, dünyalık için olmaz
Efendim;
Dini konuları, dini sohbet ve nasihatleri ücret, menfaat karşılığında yapmak, dinimiz açısından uygun olmaz.
Dünyalık ele geçirmek için dinini vermek, aklı olanın yapacağı bir şey değildir. Din bilgilerini ve her ibadeti, Allah rızası için değil de, mal, mevki, şöhret kazanmak için yapan kimse, gerçek anlamda hakiki, olgun bir Müslüman değildir. Zira ilim ve amel, Allahü Teâlâ’nın rızası, Onun sevgisini kazanmak için olmalıdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Dünyalık ele geçirmek için, ilim öğrenen, dünyada mal ve mevki elde eder. Ahiretteki kazancı ancak Cehennem ateşi olur.”
İmâm-ı Evzâî hazretleri, kendisinden nasihat isteyen Halife Cafer’e hitaben buyurur ki:
“Cebrâil aleyhisselam bir gün Peygamber efendimizin huzuruna gelmişti. Resulullah efendimiz, Cebrail aleyhisselama;
-Ya Cebrail! Bana Cehennemi anlat buyurunca, Cebrail aleyhisselam;
-Allahü Teâlâ Cehenneme emretti. Bin sene iyice kırmızılaşıncaya kadar yandı. Bundan sonra bin sene daha yandı, sapsarı oldu. Bin sene daha yanıp, simsiyah oldu. Onun için Cehennem koyu ve siyahtır. Alevleri ve parçaları parlamaz. Seni Peygamber olarak gönderen Allahü Teâlâ’ya yemin ederim ki, Cehennem elbiselerinden birisi, dünyadakilere gösterilmiş olsaydı, hepsi ölürlerdi. Eğer, Cehennemin içeceklerinden biri, dünya suyuna dökülmüş olsaydı, ondan tadan herkes ölürdü. Şayet, Allahü Teâlâ’nın bildirdiği zincirden, bir arşın, dünyadaki dağlar üzerine konulsaydı, bütün dağlar erirdi. Bir kimse Cehenneme girip çıksaydı, yeryüzündekiler onun kokusundan ölürlerdi, buyurdu. Bunun üzerine Peygamber efendimiz ağladı, Cebrâil aleyhisselam da ağladı ve;
-Ya Muhammed! Sen de mi ağlıyorsun, halbuki Allahü Teâlâ seni günahtan muhafaza eyledi deyince, Resulullah efendimiz;
-Allahü Teâlâ’ya şükredici bir kul olmayayım mı? buyurdu.
-Ey müminlerin emiri! En üstün şey takvadır. Çünkü kim Allahü Teâlâ’ya itaat için şeref isterse, Allahü Teâlâ onu yükseltir. Kim de şerefi günah işlemek için isterse, Allahü Teâlâ onu alçaltır.”
Halife, imâm-ı Evzâî hazretlerine, yaptığı bu nasihatlerden dolayı hediyeler vermek ister, fakat o, bu hediyeleri kabul etmez ve;
“Benim ona ihtiyacım yok. Ben bu nasihati, dünyalık için yapmadım” buyurur.
Allahu Teâlâ cümlemizi kendisine layık bir kul, Habibine layık ümmet eylesin. Nasihatleri dinleyen, her işini istişareler sonucu yapmaya gayret eden kullarından eylesin. (Amin)