Müfessir, Tefsir kitabı yazan demek değildir. Müfessir, Kelam-ı İlahiden, Murad-ı İlahiyi anlayan derin Âlim demektir. Beydavi Tefsiri bunların en kıymetlilerindendir. Bu Tefsir kitaplarını da anlayabilmek için, yirmi ana ilmi, iyi öğrenmek gerekir. Ana ilimlerden biri, Tefsir ilmidir. Bu yirmi ana ilmin kolları, seksen ilimdir. Bu ilimlerin hangileri olduğu Mevduat-ül Ulüm’de yazılıdır.
1986’da İstanbul’da yapılan Kur’an Tercümeleri Sempozyumunda 1500’den fazla tercüme incelendiğinde, birbirini tutmayan hükümler görüldü. Herkes anlayışına göre tefsir ettiği için, karşımıza bir korkunç, dehşetli ve vahim manzara çıkmıştır. Halbuki nakle dayanılsaydı böyle olmazdı. Türkiye’de ilk defa Kur’an tercüme işini, Cihan Kitabevi sahibi Misak isimli bir Ermeni başlatmıştır. Maksat dinimizi bozmaktır. Bu oyuna gelinmemeli!...
Diplomaya güvenerek, tefsir ilmine dalmaya kalkışan aldanır, helak olur. Yüzme bilmeyen birinin diplomasına güvenerek denize açılması gibi cahilce, ahmakça iş olur.
Tefsir ilmini bilmeyenin Hadis ve Tefsir okumaya kalkışması, mide hastasının, kuvvetlenmek için, baklava, börek yemesine benzer. Halbuki, bu hastanın, önce perhiz yapması, sonra, kuvvetli yemesi gerekir. İşte bizim gibi, ana ilimleri okumayan, din öğrenmek için, Kur’an tercümesi, Tefsir, Hadis okumaya kalkışırsa, bunları kavrayamaz. Yanlış anlayarak, dinimizi, imanımızı da kaybederiz. Ana yuvasından almış olduğu imanını kaybeden birkaç ilerici (!) kimsenin küfrüne sebep olan, zihinlerindeki şüphenin nasıl meydana geldiği sorulunca tefsir okudukları için böyle olduklarını bildirmişlerdir. Meşhur tefsirler bile, ehlinden başkasına zararlı oluyor. Tefsir ilimlerini bilmeden tefsir okumaya kalkışan, imanını kaybedebileceği için Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri, tefsir yazmak isteyen halifesine engel olmuştur. (Makamat)
Türkçe tefsirlerin, en kıymetli sanılanlarında bile, şahsi düşünceler vardır. Okuyana zararı, faydasından çoktur. Hele İslam düşmanlarının, bid’at sahiplerinin, Kur’an-ı Kerimin manasını bozmak için yaptıkları Tefsir ve tercüme kitapları, birer zehirdir. Bunları okuyan genç zihinlerde, bir takım şüpheler, itirazlar hasıl oluyor. Zaten, bizim gibilerin, İslamiyet’i öğrenmek için, Tefsir ve Hadis-i Şerif okuması uygun değildir. Çünkü Kur’an-ı Kerimi ve Hadis-i Şerifi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Yalnız Arabi bilmekle, tefsir ve hadis anlaşılmaz. Her Arabi bileni, din Âlimi sanan aldanır. Beyrut’ta ana dili Arabi olan çok papaz var. Fakat, hiçbiri İslamiyet’i bilmez.
Kur’an-ı Kerimin manasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış ve Hadis-i Şerifleri ile bildirmiştir. Kur’an-ı Kerimi Tefsir eden Odur. Doğru tefsir kitabı da, Onun Hadis-i Şerifleridir. Din Âlimlerimiz, bu Hadis-i Şerifleri toplayıp, Tefsir yazmışlardır. Âyet-i Kerimeler kısa ve tam tercüme edilemediği için, İslam Âlimleri, tercüme değil, uzun Tefsir ve tevillerini bildirmişlerdir. Resulullah’ın bildirdiği manalara Tefsir denir. Tefsir, ancak Fahr-i Âlemin mübarek lisanından, Sahabe-i Kirama ve onlardan Tâbiine ve Tebe-i Tâbiine ve böylece sağlam, kıymetli insanların söylemesi ile, Fıkıh ve Kelam Âlimlerine gelen haberlerdir. Bundan başka olan bilgilere Tefsir denmez.
Mealen ne demektir
“Âyet-i Kerimede mealen buyuruldu ki...” deniyor. “Bu Âyet-i Kerimenin mânâsı, Tefsir Âlimlerinin bildirdiklerine göre şöyledir” demektir. Bunun için Kur’an tercümesi denilen kitaplardan, Kur’an-ı Kerimin mânâsı anlaşılmaz. Kur’an tercümesi okuyan kimse, Murad-ı İlahiyi öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre yaptığı açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yaptığı tercümeyi okuyan kimse de, Allahü Teâlânın bildirmek istediğini değil, tercüme edenin anladım sanarak kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir. Kur’an-ı Kerimin hakiki mânâsını anlamak, öğrenmek isteyen, İslam Âlimlerinin Kelam, Fıkıh ve Ahlak kitaplarını, yani bunlardan hazırlanmış, nakli esas alan bir İlmihal kitabını okumalıdır.
Kur’an-ı Kerim tercümesini okuyan, amele, ibadete ait bilgileri öğrenemez. İtikada ait bilgileri ise öğrenmesi hiç mümkün olmaz. Çünkü 72 dalalet fırkası, Kur’an-ı Kerime yanlış mana verdiği için sapıtmıştır. Kur’an tercümesi okuyarak, doğru imanı, Ehl-i Sünnet itikadını öğrenmek mümkün olmaz. Hatta Beydavi, Celaleyn gibi kıymetli tefsirleri bile bizim gibilerin anlaması mümkün değildir. Kur’an-ı Kerimin manasını öğrenmek isteyen kimse, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin yazdığı, Kelam, Fıkıh ve Ahlak kitaplarını okumalıdır. (Hadika)
Peygamber Efendimiz, Hadis-i Şerifleriyle Kur’an-ı Kerimi açıklamıştır. Bu açıklamalara Tefsir denir. Bir Âyet-i Kerimenin mânâsını Peygamber Efendimiz açıkça bildirmemişse, İslam Âlimleri, bu Âyet-i Kerimenin mânâlarından dinimize uygun olanı seçerler. Buna Tevil etmek ve bu seçilen manaya da meal denir. Piyasada meal, tercüme anlamında kullanılıyorsa da, tercüme demek değildir.
Kur’an tercümesi
TV’lerde, barlarda Beethoven’in 9. senfonisini, Mozart’ın figarosunu ve Molyer’in şiirlerini niçin Almanca, İtalyanca, Fransızca söylüyorlar veya dinliyorlar da, “Bu yabancı dildir, Türkçe söylemek gerekir” diyerek, bu senfonileri Türkçeye tercüme etmiyorlar? Fakat Kur’an tercümesine nasıl olup da Kur’an diyebiliyorlar?
Çünkü, Türkçe’ye tam çevrilemeyeceğini biliyorlar. Türkçe’lerine Beethoven’in veya Şopen’in eseri denilemiyor. Bir şiirin tercümesi bile şiirin aslı değildir. O halde, Kur’an-ı Kerimin tercümesine hiç Kur’an denebilir mi? Şekspir’in, Viktor Hügo’nun ve Baki efendinin şiirlerindeki incelikleri anlamak ve bundan zevk almak için, İngilizce, Fransızca ve Arapça dillerini edebiyatı ile birlikte öğrenmek gerektiği gibi, Allah Kelamının belagatini ve inceliklerini anlayabilmek için de, gerekli İlimleri öğrenmeden, bunları anlamaya kalkışmak çok yanlıştır.
Orijinal meal
Biri, “Piyasada birbirini tutmayan farklı mealler bulunduğu için, orijinalinden kendim tercüme ederek bir meal hazırladım. Benimki orijinal olduğu için itimada şayandır” dedi. Öteki mealler niye orijinalinden hazırlanmadı? Diyebiliyor.
Adına orijinal dense de fark etmez. O mealin diğerlerinden hiç farkı yoktur. Meal, tercüme edenin, Kur’an-ı Kerimden anladığı mânâ demektir. Herkes, İlmine göre bir şey anlar. Çoğunun yanlış olduğu piyasadaki Meallerden anlaşılmaktadır, çünkü Kur’an-ı Kerim kelime kelime tercüme edilirse yanlış olur. Murad-ı İlahi anlaşılmadan yapılan tercümeler doğru olmaz. Murad-ı İlahiyi de yalnız Peygamber Efendimiz anlamış ve bildirilmesi gerekenleri de Hadis-i Şeriflerle bildirmiştir. Onun için, Mealden din öğrenilmez. Dinimiz ancak, itikad, fıkıh ve ahlak bilgilerinin nakli esas alarak yazıldığı muteber İlmihallerden öğrenilir.
Ana dili Arapça olanın, Kur’an okurken manasını anlaması, meal okumak gibi zararlı olmaz, mahzuru olmaz, hatta iyi olur. Ancak Âyetlerden hüküm çıkarması caiz olmaz. Mesela Kevser Suresini okurken, “Venhar” demenin kurban kes anlamına geldiğini bilmesinin mahzuru olmaz. “Kurban kes demek, fakir zengin, dinli dinsiz herkese kurban kesmek Farzdır demektir” diye bir hüküm çıkarırsa yanlış olur; çünkü ana dili Arapça olan Eshab-ı Kiram bile, Kur’an-ı Kerimin anlamını Resulullah Efendimize sorarlardı.
Bir Hadis-i Şerif meali:
“Kur’an-ı Kerimin manalarının hepsi anlaşılmaz.” [İbni Mace]
Günün Âyeti demek
Gazetelerde, internet sitelerinde, “Günün Âyeti” denilerek Âyet mealleri yazmak uygun olmaz. Âyet-i Kerimeler her gün içindir. Günün Âyeti, ayın Âyeti demek hoş değildir.
Bunun ikinci mahzuru da şudur:
Kur’an-ı Kerimin kelime kelime tercümesini yapmak mümkün olmadığı için verilen mana yanlış olur. Böyle bir tercümeyle Murad-ı İlahi anlaşılamaz. Bu şekilde, Âyet meallerini yazmak ve bunları okumak yanlış anlaşılmalara sebebiyet vereceği için uygun olmaz. Âyet mealinden din öğrenilemez, bununla amel edilemez.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Müslüm Abacıoğlu
Müfessir kimdir?
Muhterem Kardeşlerim…
Müfessir, Tefsir kitabı yazan demek değildir. Müfessir, Kelam-ı İlahiden, Murad-ı İlahiyi anlayan derin Âlim demektir. Beydavi Tefsiri bunların en kıymetlilerindendir. Bu Tefsir kitaplarını da anlayabilmek için, yirmi ana ilmi, iyi öğrenmek gerekir. Ana ilimlerden biri, Tefsir ilmidir. Bu yirmi ana ilmin kolları, seksen ilimdir. Bu ilimlerin hangileri olduğu Mevduat-ül Ulüm’de yazılıdır.
1986’da İstanbul’da yapılan Kur’an Tercümeleri Sempozyumunda 1500’den fazla tercüme incelendiğinde, birbirini tutmayan hükümler görüldü. Herkes anlayışına göre tefsir ettiği için, karşımıza bir korkunç, dehşetli ve vahim manzara çıkmıştır. Halbuki nakle dayanılsaydı böyle olmazdı. Türkiye’de ilk defa Kur’an tercüme işini, Cihan Kitabevi sahibi Misak isimli bir Ermeni başlatmıştır. Maksat dinimizi bozmaktır. Bu oyuna gelinmemeli!...
Diplomaya güvenerek, tefsir ilmine dalmaya kalkışan aldanır, helak olur. Yüzme bilmeyen birinin diplomasına güvenerek denize açılması gibi cahilce, ahmakça iş olur.
Tefsir ilmini bilmeyenin Hadis ve Tefsir okumaya kalkışması, mide hastasının, kuvvetlenmek için, baklava, börek yemesine benzer. Halbuki, bu hastanın, önce perhiz yapması, sonra, kuvvetli yemesi gerekir. İşte bizim gibi, ana ilimleri okumayan, din öğrenmek için, Kur’an tercümesi, Tefsir, Hadis okumaya kalkışırsa, bunları kavrayamaz. Yanlış anlayarak, dinimizi, imanımızı da kaybederiz. Ana yuvasından almış olduğu imanını kaybeden birkaç ilerici (!) kimsenin küfrüne sebep olan, zihinlerindeki şüphenin nasıl meydana geldiği sorulunca tefsir okudukları için böyle olduklarını bildirmişlerdir. Meşhur tefsirler bile, ehlinden başkasına zararlı oluyor. Tefsir ilimlerini bilmeden tefsir okumaya kalkışan, imanını kaybedebileceği için Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri, tefsir yazmak isteyen halifesine engel olmuştur. (Makamat)
Türkçe tefsirlerin, en kıymetli sanılanlarında bile, şahsi düşünceler vardır. Okuyana zararı, faydasından çoktur. Hele İslam düşmanlarının, bid’at sahiplerinin, Kur’an-ı Kerimin manasını bozmak için yaptıkları Tefsir ve tercüme kitapları, birer zehirdir. Bunları okuyan genç zihinlerde, bir takım şüpheler, itirazlar hasıl oluyor. Zaten, bizim gibilerin, İslamiyet’i öğrenmek için, Tefsir ve Hadis-i Şerif okuması uygun değildir. Çünkü Kur’an-ı Kerimi ve Hadis-i Şerifi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Yalnız Arabi bilmekle, tefsir ve hadis anlaşılmaz. Her Arabi bileni, din Âlimi sanan aldanır. Beyrut’ta ana dili Arabi olan çok papaz var. Fakat, hiçbiri İslamiyet’i bilmez.
Kur’an-ı Kerimin manasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış ve Hadis-i Şerifleri ile bildirmiştir. Kur’an-ı Kerimi Tefsir eden Odur. Doğru tefsir kitabı da, Onun Hadis-i Şerifleridir. Din Âlimlerimiz, bu Hadis-i Şerifleri toplayıp, Tefsir yazmışlardır. Âyet-i Kerimeler kısa ve tam tercüme edilemediği için, İslam Âlimleri, tercüme değil, uzun Tefsir ve tevillerini bildirmişlerdir. Resulullah’ın bildirdiği manalara Tefsir denir. Tefsir, ancak Fahr-i Âlemin mübarek lisanından, Sahabe-i Kirama ve onlardan Tâbiine ve Tebe-i Tâbiine ve böylece sağlam, kıymetli insanların söylemesi ile, Fıkıh ve Kelam Âlimlerine gelen haberlerdir. Bundan başka olan bilgilere Tefsir denmez.
Mealen ne demektir
“Âyet-i Kerimede mealen buyuruldu ki...” deniyor. “Bu Âyet-i Kerimenin mânâsı, Tefsir Âlimlerinin bildirdiklerine göre şöyledir” demektir. Bunun için Kur’an tercümesi denilen kitaplardan, Kur’an-ı Kerimin mânâsı anlaşılmaz. Kur’an tercümesi okuyan kimse, Murad-ı İlahiyi öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre yaptığı açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yaptığı tercümeyi okuyan kimse de, Allahü Teâlânın bildirmek istediğini değil, tercüme edenin anladım sanarak kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir. Kur’an-ı Kerimin hakiki mânâsını anlamak, öğrenmek isteyen, İslam Âlimlerinin Kelam, Fıkıh ve Ahlak kitaplarını, yani bunlardan hazırlanmış, nakli esas alan bir İlmihal kitabını okumalıdır.
Kur’an-ı Kerim tercümesini okuyan, amele, ibadete ait bilgileri öğrenemez. İtikada ait bilgileri ise öğrenmesi hiç mümkün olmaz. Çünkü 72 dalalet fırkası, Kur’an-ı Kerime yanlış mana verdiği için sapıtmıştır. Kur’an tercümesi okuyarak, doğru imanı, Ehl-i Sünnet itikadını öğrenmek mümkün olmaz. Hatta Beydavi, Celaleyn gibi kıymetli tefsirleri bile bizim gibilerin anlaması mümkün değildir. Kur’an-ı Kerimin manasını öğrenmek isteyen kimse, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin yazdığı, Kelam, Fıkıh ve Ahlak kitaplarını okumalıdır. (Hadika)
Peygamber Efendimiz, Hadis-i Şerifleriyle Kur’an-ı Kerimi açıklamıştır. Bu açıklamalara Tefsir denir. Bir Âyet-i Kerimenin mânâsını Peygamber Efendimiz açıkça bildirmemişse, İslam Âlimleri, bu Âyet-i Kerimenin mânâlarından dinimize uygun olanı seçerler. Buna Tevil etmek ve bu seçilen manaya da meal denir. Piyasada meal, tercüme anlamında kullanılıyorsa da, tercüme demek değildir.
Kur’an tercümesi
TV’lerde, barlarda Beethoven’in 9. senfonisini, Mozart’ın figarosunu ve Molyer’in şiirlerini niçin Almanca, İtalyanca, Fransızca söylüyorlar veya dinliyorlar da, “Bu yabancı dildir, Türkçe söylemek gerekir” diyerek, bu senfonileri Türkçeye tercüme etmiyorlar? Fakat Kur’an tercümesine nasıl olup da Kur’an diyebiliyorlar?
Çünkü, Türkçe’ye tam çevrilemeyeceğini biliyorlar. Türkçe’lerine Beethoven’in veya Şopen’in eseri denilemiyor. Bir şiirin tercümesi bile şiirin aslı değildir. O halde, Kur’an-ı Kerimin tercümesine hiç Kur’an denebilir mi? Şekspir’in, Viktor Hügo’nun ve Baki efendinin şiirlerindeki incelikleri anlamak ve bundan zevk almak için, İngilizce, Fransızca ve Arapça dillerini edebiyatı ile birlikte öğrenmek gerektiği gibi, Allah Kelamının belagatini ve inceliklerini anlayabilmek için de, gerekli İlimleri öğrenmeden, bunları anlamaya kalkışmak çok yanlıştır.
Orijinal meal
Biri, “Piyasada birbirini tutmayan farklı mealler bulunduğu için, orijinalinden kendim tercüme ederek bir meal hazırladım. Benimki orijinal olduğu için itimada şayandır” dedi. Öteki mealler niye orijinalinden hazırlanmadı? Diyebiliyor.
Adına orijinal dense de fark etmez. O mealin diğerlerinden hiç farkı yoktur. Meal, tercüme edenin, Kur’an-ı Kerimden anladığı mânâ demektir. Herkes, İlmine göre bir şey anlar. Çoğunun yanlış olduğu piyasadaki Meallerden anlaşılmaktadır, çünkü Kur’an-ı Kerim kelime kelime tercüme edilirse yanlış olur. Murad-ı İlahi anlaşılmadan yapılan tercümeler doğru olmaz. Murad-ı İlahiyi de yalnız Peygamber Efendimiz anlamış ve bildirilmesi gerekenleri de Hadis-i Şeriflerle bildirmiştir. Onun için, Mealden din öğrenilmez. Dinimiz ancak, itikad, fıkıh ve ahlak bilgilerinin nakli esas alarak yazıldığı muteber İlmihallerden öğrenilir.
Ana dili Arapça olanın, Kur’an okurken manasını anlaması, meal okumak gibi zararlı olmaz, mahzuru olmaz, hatta iyi olur. Ancak Âyetlerden hüküm çıkarması caiz olmaz. Mesela Kevser Suresini okurken, “Venhar” demenin kurban kes anlamına geldiğini bilmesinin mahzuru olmaz. “Kurban kes demek, fakir zengin, dinli dinsiz herkese kurban kesmek Farzdır demektir” diye bir hüküm çıkarırsa yanlış olur; çünkü ana dili Arapça olan Eshab-ı Kiram bile, Kur’an-ı Kerimin anlamını Resulullah Efendimize sorarlardı.
Bir Hadis-i Şerif meali:
“Kur’an-ı Kerimin manalarının hepsi anlaşılmaz.” [İbni Mace]
Günün Âyeti demek
Gazetelerde, internet sitelerinde, “Günün Âyeti” denilerek Âyet mealleri yazmak uygun olmaz. Âyet-i Kerimeler her gün içindir. Günün Âyeti, ayın Âyeti demek hoş değildir.
Bunun ikinci mahzuru da şudur:
Kur’an-ı Kerimin kelime kelime tercümesini yapmak mümkün olmadığı için verilen mana yanlış olur. Böyle bir tercümeyle Murad-ı İlahi anlaşılamaz. Bu şekilde, Âyet meallerini yazmak ve bunları okumak yanlış anlaşılmalara sebebiyet vereceği için uygun olmaz. Âyet mealinden din öğrenilemez, bununla amel edilemez.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)