Bilim dünyası için 25 Aralık 2021 evrenin sırlarının çözülmesi adına çok büyük bir adım olarak tarihteki yerini şimdiden aldı. James Webb teleskobu 25 Aralık tarihinde uzaya gönderildi. James Webb’i kendinden önceki teleskoplardan ayıran yanı çok daha gelişmiş, güçlü olması. (Teleskoba adı verilen Jame Webb, 1961-1968 yılları boyunca NASA yöneticiliğini yapmış bir isim. )Bu özellikleri ile kendinden önceki teleskopların göremediğini görebilecek. Gördükleri ise insanlık için çok önemli olacak. Bilim adamları yaklaşık beş ay sonra başlayacak bilgi akışının evrene ve onun meydana gelmesine dair tüm bildiklerimizi değiştirebilecek bilgilerin olabileceğini öngörüyorlar.
James Webb, altı ay sonra ne gibi bilgiler gönderecek, dünya tarihi nasıl şekillenecek, insanlık bu bililerle nereye gidecek bilinmez ama bizim ülke olarak bu gelişmelerle çok da alakalı olmadığımız su götürmez bir gerçek.
Yapay zekanın, dijital dünyanın her gün devrim niteliğinde gelişimine karşın ülke olarak bu kadar kayıtsız kalmamız geleceğin dünyasında bizim pek bir rolümüzün olmayacağının habercisi gibi. Elbette sadece biz değil dünyanın belki birçok ülkesi için Batı’nın idealleri ve azmi sadece uzaktan izlediğimiz bir hayal dünyası. Ne ki bizim de içinde bulunduğumuz bu ülkeler için hayal denilenler onu yeniden üretenlerin gerçekliği haline dönüşüyor. Gerçeklik yeniden ve yeniden üretilirken biz gelecekte hiçbir anlamı olmayacak kavgaların içinde yok olup gidiyoruz.
Kurumsal ve teknik bir devlet olmak yerine hamaset ve şovenizmin en temel ilkeleri haline gelen ve bu özelliğiyle sadece modern dünyayı uzaktan izleyen hantal bir yapının vatandaşları haline geldik.
Bu belki de hep böyleydi.
Oysaki modern dünyanın bir üyesi olmak o kadar da zor değildi. Coğrafyamızın, tarihimizin, inançlarımızın bizi modern dünya ile kolay kolay entegre etmeyeceğini, modern dünyanın da bir çok kez bizim karşımızda olduğunu görmeyecek kadar kör değiliz fakat coğrafyamızı, tarihimizi, inançlarımızı en çok da biz istismar ettik bence.
Çalışmak, sorumluluk almak, birbirimize güvenmek yerine karşımızda sürekli bir düşman yaratmak daha kolay geldi bize. Bu düşmanı beslemek için de bize ait olan her şeyi istismar ettik. Bu hamaset, şovenizm başka türlü açıklanamaz.
Sorunları çözmek yerine çözüyormuş gibi yapıp yorulduğumuz yerde düşmanlarımızı hemen yardıma çağırdık. Birbirimizi kandırmayı kurumsal hale getirdik. Bugün ülkemizde hemen herkes inanılmaz bir şekilde yalan söyleyebiliyor. Cahil cesareti başarının tek yolu.
Cahillik, en büyük düşmanımız. Bu düşmanı alt edecek en önemli şey güçlü kurumlarıyla eğitim sistemi olmalı fakat eğitimin hali içler acısı. Her alanda olduğu gibi eğitim de de sorunları çözmek yerine çözüyormuş gibi yapmak daha kolay ve yetkililer için en risksiz yöntem. (Öğretmenlere fırsatlar oluşturmak yerine onlara daha fazla evrak işi yüklemek, afili proje isimleri bulup zaten her zaman yapılması istenen şeyleri yeni düşünülmüş gibi cilalayıp, mavi klasörlü dosyalar oluşturmanın eğitimde hiçbir sorunu çözmediğini hala anlayamadık. Bir eğitim öğretim yılında yapılacakların planlanıp, yapılanların E Okul sistemine işlenmesi yetmiyor ki bu yapılanlar, sisteme işlenenler yeni projeler adı altında öğretmenlerden tekrar isteniyor.) Uluslararası değerlendirme sınavlarında hep en gerilerdeyiz. Gençlerimiz gelecekten umutsuz ve mutsuz. Avrupa’nın en genç nüfusuna sahibiz fakat kıskanılacak tek varlığımızı, gençlerimizi, heba ediyoruz. Onları bu ülkeye bağlayacak, geleceğe umutla bakmalarını sağlayacak, bu ülkenin de uzaya tarihi değiştirecek uydular, teleskoplar gönderecek bir gücü olacağını onlara kabul ettirmemiz gerekiyor. Bu, hamasetle olmaz. Gerçekçi, sonuç veren eğitim ataklarıyla olur.
Otuz kişilik bir sınıfta dahi bireysel farklılıklara dikkat çekilerek farklı metotlar denenirken, farklı yaklaşımlar sergilenirken milyonlarca öğrencisi olan eğitim sistemi her yerdeki şartların aynı olduğu düşünülerek dizayn edilmeye çalışılıyor.
Eğitim olmazsa olmazımız. Bu sistemin günlük politikalara kurban edilmeden, çevresel şartlar gözetilerek yeniden kurulması gereklidir. Anayasaya ve insan haklarına aykırı olmamak kaydıyla çevresel farklılıklar göz önüne alınarak eğitimin işleyişinde farklılıklara gidilmelidir. Böylelikle bölgesel anlamda eğitime ulaşmak anlamında uçurumlar oluşmaz.
Elbette farklı yöntem, yaklaşımların da sisteme entegre edilmesi sistemin daha sağlıklı ve adaletli işleyişine katkı da bulunacaktır. Örneğin tüm dünyada hızla yaygınlaşan P4C yani Çocuklar İçin Felsefe yaklaşımı tüm bölgelerimizde rahatlıkla uygulanabilecek, hiçbir masrafı olmayan bir yaklaşım. Çocukların olaylara, olgulara eleştirel bir bakış açısı kazandıracak bu yaklaşım içim milyon dolarlık yatırımlar yapmaya da gerek yok. Bu yöntemle tüm yaş gruplarında öğrenciler kendilerini daha rahat ifade edebilme kabiliyetine erişecekler, okuduklarını, gördükleri, işittiklerini yeni öğrenmeler için kullanmayı becereceklerdir. Kendi kendine öğrenen, eleştiren bireyler istemiyor muyuz? Alın işte en ucuz ve en kolay şekilde bir eğitim modeli.
P4C alanında uzman Thomas Wartenberg “Her çocuğu filozof yapmadıkça, eğitim, ideallerine ulaşamayacaktır.” Diyor.
Eğitim ideallerimize ulaşmak için artık sahici adımlar atmak gerekiyor. Daha fazla rapor yazmak, daha fazla planlama yapmak sadece kağıt ve zaman israfıdır. Öğretmeni canından bezdirmektir. Hele Urfa gibi sınıf mevcutlarının ülke ortalamasının çok üstünde seyrettiği, yabancı uyruklu öğrencilerin en fazla olduğu, ailelerin büyük bir oranda duyarsız kaldığı yerlerde öğretmene daha fazla rapor yazın demek, “Beni okullarımızın çok iyi olduğuna bir şekilde inandır!” demekten başka bir şey değildir.
Evren büyük bir sır. İnsanlığın modern kısmı bu sırrı çözmeye çalışıyor. Belki bu sırrı çözeyim derken sırrı kendisi yeniden oluşturuyor. James Webb teleskobu bu sırrı çözmek için atılmış tarihi adımlardan biri. Daha çok adım atılması gerekiyor. Umarım bu yolda gelecek adımları bir gün bizim çocuklarımız da atacaktır.
Fakat onlara iyi fırsatlar yaratmalıyız. Onlar bunu hak ediyor.
Ana baba olarak çocuklarımızın umutlu, mutlu bir gelecekte yaşayacaklarını görmeyi biz hak ediyoruz.
Hak etmiyor muyuz?
Yorum Yazın
Facebook Yorum