‘Hayatta en önem ve öncelik verdiğiniz şey nedir’ diye sorulduğunda, her halde istisnasız hepimizin vereceği cevap ‘sağlıktır.’ Sağlık ne ihmale gelir, ne de yanlışa gelir. Her iki durumda da geri dönülmez büyük sorunlarla karşı karşıya kalınır.
Son günlerde hem ülke genelinde, hem de başta Diyarbakır olmak üzere bölge genelinde sağlık hizmetleriyle ilgili aksaklıkları, hoş olmayan olaylar, sorunlar duyuyor, yazıyor ve hayretler içinde izliyoruz. Bu kötü yönetenlerin ortaya çıkardığı bir sonuçtur. (115 hamile çocuk ve Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniğinde yaşanan radyasyon sızıntısı skandalı gibi.) Buna karşın doğru yöneticilerle birlikte iyi gelişmelerin var olduğunu da biliyoruz.
Bu kadar önemli, meşakkatli ve dikkat isteyen bir mesleğin mensupları çok kolay yetişmiyor elbette. Türkiye’de eğitim süresi en uzun bölüm tıptır. Bu bölümde öğrenim görebilmek için 40 bin sıralaması mevcuttur. Yani ilk 40 binin içine giremeyen bir öğrenci, tıp fakültesi tercih edemez. Hatta 40 binin içine girse bile tıp fakültesine girmeyebilir.
Ama gelin görün ki, eğitimi Türkiye'nin çok çok gerisinde olan, sınavsız gidile bilinen, birkaç yüz avroya verilerek ders geçildiği iddia edilen bazı ülkelere giden çocuklar, tıp eğitimi alıyor, daha sonra yasal boşluklardan yararlanarak, özellikle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki üniversitelere geçiş yaparak doktor olup sağlık hizmeti sunuyorlar.
Durum böyle olunca, 40 bine girip tıp eğitimi görmeye hak kazananlar ile sayısal alanda hiç başarısı olmayan, hatta sınavda sıfır çeken öğrenciyle aynı statüye sahip oluyorlar. Bu hem haksızlık, hem de sağlık hizmeti alanlar için büyük risktir. Bu haksızlığın önüne mutlak geçilmelidir. Yoksa sağlıkta kalite her geçen gün gerilemeyi sürdürür. O zaman ihmal de, yanlışlar da artacağı gibi kötü yöneticilerde fazlalaşacaktır.
Geçenlerde Diyarbakır Yerel Medya Derneği olarak Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Talip Gül’ü ziyaret ettik. Gül, yaklaşık 1,5 yıl önce göreve geldi. Gül’ün, resmen bir enkaz devraldığını Diyarbakır ve ülke kamuoyu çok yakından biliyor. Çünkü Dicle Üniversitesi eski Rektör Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç ve kadrosu, Dicle Üniversitesini bilim yuvası olmaktan çıkartıp, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) maddi kaynak ve akademisyen kazandıran bir kurum haline getirmişti. (Bu arada Prof. Dr. Saraç ve yardımcısı Prof. Dr. Aytekin Sır şartlı salıverildi.)
Bu tabloyu iyi ve dürüst bir yönetici tersine çevirebilirdi ve Rektör Prof. Dr. Talip Gül’de, bunu adım adım başarıyor. Gül ve ekibi, kısa dönemde 169 önemli bilimsel çalışma gerçekleştirirken, en önemli gelişmeyi hastanelerinde gerçekleştirdiler.
Rektörün verdiği bilgilere göre, Dicle Üniversitesi Hastanelerinin bölge geneline hitap eden güçlü bir altyapıya ve deneyime sahip olduğunu, bir yılda 843 bin hastaya poliklinik hizmeti vererek, 203 bin ameliyat gerçekleştirdiklerini ve en önemlisi de, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinin Türkiye’de kara geçen 17 üniversite arasında 6’ncı sıraya yerleştiğini anlattı.
Sağlık alanında uzun bir aradan sonra bir başka iyi gelişme ise Dr. Sedat Özkul’un Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesinin başına getirilmesiydi. Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi, kentin en sorunlu hastanesi ve Dr. Özkul’un işi hiç de kolay değil.
Hastane özellikle fiziki yapı ve hijyen anlamında olması gereken standartların çok altında. Ama genç ve dinamik bir idareci olan Dr. Sedat Özkul’un en azından bu sorunların büyük bir bölümünün üstesinden geleceğine inanıyorum. Nitekim Dr. Özkul’un da, düzenlediği ilk basın toplantısında hastanenin sorunlarını tek tek sayması kolları erken sıvadığı anlamına geliyor.
Bu güzel gelişmelerin yanı sıra Diyarbakır’da sağlıkta ilginç gelişmeler de yaşanıyor. Bir süre önce Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinden, Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesine başhekim olarak atanan Prof. Dr. Cengiz Demir, 3 gün görevde kaldıktan sonra istifa etti.
Yine aynı hastaneye bağlı Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinin Başhekimi Muhammed Asena görevinden istifa etmişti. Asena, vatandaşlar arasında çalışkanlığıyla bilinen bir başhekimdi.
Kulağımıza farklı dedikodularda gelmiyor değil. Ancak elimde somut bilgi olmadan en azından şimdilik yazmıyorum. Zaten bazı çevreler somut bilgiye bile gerek kalmadan Sağlık Müdürlüğünün önemli gelişmelere gebe olduğu ifade ediyorlar.
Her nedense tüm bu gelişmeler yaşanırken, ikinci kez Sağlık İl Müdürlüğü koltuğuna oturan Sait Avar’dan ses-seda çıkmıyor. Oysa kentin büyük çoğunluğunda istifaların Avar’dan kaynaklandığı yönünde bir algı bulunuyor.
Tüm bu gelişmelere baktığımızda iyi yönetenler ve kötü yönetenlerin olduğunu görebiliyoruz. Fakat yukarıda da belirttiğim gibi, sağlık öyle bir alan ki, yapılan yanlışların telafisi ve geri dönüşü olmuyor.
Sevgiyle kalın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan AKKAR
İyi ve Kötü Yönetenler…
‘Hayatta en önem ve öncelik verdiğiniz şey nedir’ diye sorulduğunda, her halde istisnasız hepimizin vereceği cevap ‘sağlıktır.’ Sağlık ne ihmale gelir, ne de yanlışa gelir. Her iki durumda da geri dönülmez büyük sorunlarla karşı karşıya kalınır.
Son günlerde hem ülke genelinde, hem de başta Diyarbakır olmak üzere bölge genelinde sağlık hizmetleriyle ilgili aksaklıkları, hoş olmayan olaylar, sorunlar duyuyor, yazıyor ve hayretler içinde izliyoruz. Bu kötü yönetenlerin ortaya çıkardığı bir sonuçtur. (115 hamile çocuk ve Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniğinde yaşanan radyasyon sızıntısı skandalı gibi.) Buna karşın doğru yöneticilerle birlikte iyi gelişmelerin var olduğunu da biliyoruz.
Bu kadar önemli, meşakkatli ve dikkat isteyen bir mesleğin mensupları çok kolay yetişmiyor elbette. Türkiye’de eğitim süresi en uzun bölüm tıptır. Bu bölümde öğrenim görebilmek için 40 bin sıralaması mevcuttur. Yani ilk 40 binin içine giremeyen bir öğrenci, tıp fakültesi tercih edemez. Hatta 40 binin içine girse bile tıp fakültesine girmeyebilir.
Ama gelin görün ki, eğitimi Türkiye'nin çok çok gerisinde olan, sınavsız gidile bilinen, birkaç yüz avroya verilerek ders geçildiği iddia edilen bazı ülkelere giden çocuklar, tıp eğitimi alıyor, daha sonra yasal boşluklardan yararlanarak, özellikle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki üniversitelere geçiş yaparak doktor olup sağlık hizmeti sunuyorlar.
Durum böyle olunca, 40 bine girip tıp eğitimi görmeye hak kazananlar ile sayısal alanda hiç başarısı olmayan, hatta sınavda sıfır çeken öğrenciyle aynı statüye sahip oluyorlar. Bu hem haksızlık, hem de sağlık hizmeti alanlar için büyük risktir. Bu haksızlığın önüne mutlak geçilmelidir. Yoksa sağlıkta kalite her geçen gün gerilemeyi sürdürür. O zaman ihmal de, yanlışlar da artacağı gibi kötü yöneticilerde fazlalaşacaktır.
Geçenlerde Diyarbakır Yerel Medya Derneği olarak Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Talip Gül’ü ziyaret ettik. Gül, yaklaşık 1,5 yıl önce göreve geldi. Gül’ün, resmen bir enkaz devraldığını Diyarbakır ve ülke kamuoyu çok yakından biliyor. Çünkü Dicle Üniversitesi eski Rektör Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç ve kadrosu, Dicle Üniversitesini bilim yuvası olmaktan çıkartıp, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) maddi kaynak ve akademisyen kazandıran bir kurum haline getirmişti. (Bu arada Prof. Dr. Saraç ve yardımcısı Prof. Dr. Aytekin Sır şartlı salıverildi.)
Bu tabloyu iyi ve dürüst bir yönetici tersine çevirebilirdi ve Rektör Prof. Dr. Talip Gül’de, bunu adım adım başarıyor. Gül ve ekibi, kısa dönemde 169 önemli bilimsel çalışma gerçekleştirirken, en önemli gelişmeyi hastanelerinde gerçekleştirdiler.
Rektörün verdiği bilgilere göre, Dicle Üniversitesi Hastanelerinin bölge geneline hitap eden güçlü bir altyapıya ve deneyime sahip olduğunu, bir yılda 843 bin hastaya poliklinik hizmeti vererek, 203 bin ameliyat gerçekleştirdiklerini ve en önemlisi de, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinin Türkiye’de kara geçen 17 üniversite arasında 6’ncı sıraya yerleştiğini anlattı.
Sağlık alanında uzun bir aradan sonra bir başka iyi gelişme ise Dr. Sedat Özkul’un Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesinin başına getirilmesiydi. Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi, kentin en sorunlu hastanesi ve Dr. Özkul’un işi hiç de kolay değil.
Hastane özellikle fiziki yapı ve hijyen anlamında olması gereken standartların çok altında. Ama genç ve dinamik bir idareci olan Dr. Sedat Özkul’un en azından bu sorunların büyük bir bölümünün üstesinden geleceğine inanıyorum. Nitekim Dr. Özkul’un da, düzenlediği ilk basın toplantısında hastanenin sorunlarını tek tek sayması kolları erken sıvadığı anlamına geliyor.
Bu güzel gelişmelerin yanı sıra Diyarbakır’da sağlıkta ilginç gelişmeler de yaşanıyor. Bir süre önce Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinden, Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesine başhekim olarak atanan Prof. Dr. Cengiz Demir, 3 gün görevde kaldıktan sonra istifa etti.
Yine aynı hastaneye bağlı Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinin Başhekimi Muhammed Asena görevinden istifa etmişti. Asena, vatandaşlar arasında çalışkanlığıyla bilinen bir başhekimdi.
Kulağımıza farklı dedikodularda gelmiyor değil. Ancak elimde somut bilgi olmadan en azından şimdilik yazmıyorum. Zaten bazı çevreler somut bilgiye bile gerek kalmadan Sağlık Müdürlüğünün önemli gelişmelere gebe olduğu ifade ediyorlar.
Her nedense tüm bu gelişmeler yaşanırken, ikinci kez Sağlık İl Müdürlüğü koltuğuna oturan Sait Avar’dan ses-seda çıkmıyor. Oysa kentin büyük çoğunluğunda istifaların Avar’dan kaynaklandığı yönünde bir algı bulunuyor.
Tüm bu gelişmelere baktığımızda iyi yönetenler ve kötü yönetenlerin olduğunu görebiliyoruz. Fakat yukarıda da belirttiğim gibi, sağlık öyle bir alan ki, yapılan yanlışların telafisi ve geri dönüşü olmuyor.
Sevgiyle kalın.