2015 Yılında Diyarbakır Kalesi ile birlikte Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Dünya Mirası ilan edilen Hevsel Bahçeleri, 7 bin yıldan bu yana 30’dan fazla medeniyete ev sahipliği yaparak günümüze gelen eşsiz bir güzelliktir.
Verimliliğini Dicle Nehri’nden alan ve bölgedeki bahçe kültürünün bir yansıması da olan Hevsel Bahçeleri; Dicle Vadisi ile Diyarbakır Surları arasında Kırklar Dağ, Ongözlü Köprü, Gazi Köşkü gibi tarihi eserlerle çevrili olması nedeniyle de ziyaretçilerine görsel bir şölen sunmaktadır.
Binlerce yıldan bu yana tüm medeniyetlerin gözü gibi koruduğu Hevsel Bahçeleri, insanlar için hem nefes alma, hem sebze ve meyve deposu, hem de onlarca canlıya ev sahipliği yapmasıyla biline geldi. Son yıllarda doğal habibat alanı olma özelliği taşıyan Hevsel Bahçeleri üzerinde yapılan oynamalar ve değişikliklerle, bu insanlık mirasının özelliklerini kaybetmesinden korkulur olundu.
Uzun yıllar Dicle Vadisi Projesi söylemi ile gündeme geldi Hevsel Bahçeleri. Bu projenin tam olarak ne getirip, ne götürdüğü kamuoyu ile paylaşılmadı. Daha sonra bazı art niyet üreticilerin hintkeneviri ekimi nedeniyle Hevsel Bahçeleri üzerinde kötü bir algı oluşturuldu.
Şimdilerde ise, kentin her anlamda önemli bir değeri olan bu alan, kendini bilmez bazı sözüm ona memleket sevgisiyle yanıp tutuşan iş insanlarının daha az maliyetli olur diye kaçak hafriyat döktüğü bir alan haline getirildi. Her ne kadar bu alanlara bazı operasyonlar yapılarak birkaç ceza kesilse bile, maalesef caydırıcı olmadığı görüldü. Çünkü halen Fiskaya Bölgesi’nden giren kamyonlar, Millet Bahçesi’nin bulunduğu alt taraflara hafriyat dökmeye devam ediyor. Meraklısı gidip görebilir. Biz gidip gördük.
Sahi Millet Bahçesi demişken, buraya Millet Bahçesi yapmaya gerek var mıydı? Zaten yıktırılan ve dönemin başbakanı şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından merkez Yenişehir ilçesinde bulunan eski stadın yeri Millet Bahçesi olmayacak mı? 55 dönümlük bu alanın, 36 milyon 330 bin lira bedelle ihalesi yapılmadı mı?
O zaman Merkez Sur ilçesinde bulunan ve Keçi Burçu’ndan, Fiskaya Bölgesi’ne kadar bu alanda iş makineleri marifetiyle asfalt yollar neden yapıldı, kazıcıların titreşimiyle surlara neden zarar verildi. Tüm bunlar, konunun uzmanı meslek örgütleri tarafından mahkemeye götürülmesine rağmen.
Bir doğa harikası olan Hevsel Bahçeleri’ne nazır ve Diyarbakır Surları’nın altında bulunan 150 dönümlük alana, 24 milyon lira harcama ile tüm itirazlara rağmen Millet Bahçesi yapıldı. Her halde planlama hatası yapıldı. Ayrıca tamam, güzel hoş da, o zaman neden bu alan kontrol edilmez, neden burada bir başıboşluk almış başını gider?
Geçen hafta gazetemiz ‘Kim Dur Diyecek’ manşetiyle duyurdu. Gerçekten kim ‘dur’ diyecek. İnsanların ailesiyle sevdikleriyle gelip dinleneceği, gezeceği piknik yapacağı Millet Bahçesi, araçtan geçilmiyor. Yürüyüş, bisiklet ve yaya yollarında araçlar park ediyor, daracık yollarda yoğun araç trafiği yaşanıyor ve belli bir saatten sonra da ailelerin girmesi sıkıntı oluşturuyor. Aslında sorunlar küçük önlemlerle aşılabilir. Yoksa çok kısa bir süre sonra o Millet Bahçesi’ne kimse gidemez. O zaman hem Hevsel’e, hem Millet Bahçesi’ne, hem de milyonlarca liraya yazık olur.
SİSTEM DEĞİŞMELİ
Ne kadar sıradanlaştı değil mi? Urfalı tarım işçilerini taşıyan araç kaza yaptı. Aynı aileden 7 ölü, 11 yaralı. Tarım işçilerinin umut yolculuğu acı bitti. Neredeyse haber dahi olmayacak.
Oysa bir sosyal sorun olan tarım işçiliği ve sorunları yazılı, görsel ve işitsel medyada günlerce konuşulmalı, tartışılmalı, çözüm yolları üretilmeli. Ama nerede. Medya da sürekli yer alan yazarların, çizerlerin, bilim insanlarının başka işleri var. Onların tarım işçilerine ayıracak zamanları yok.
Her yıl binlerce tarım işçisi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Ege, Akdeniz, Karadeniz, Marmara ve İç Anadolu bölgelerine aileleriyle birlikte tarım işçiliğine gidiyorlar. Amaçları hasat ettikleri ürünler gibi yazın kazandıklarını, kışın aç kalmamak için tüketmek.
Halbuki Urfa, Güneydoğu Anadolu Projesi yani GAP’ın başkenti olmakla övünür durur. GAP kapsamında en fazla arazinin sulandığı şehir olarak gururlanır. Urfa’da, GAP’la birlikte neredeyse 1 milyon hektar alan suya kavuştu. Fakat Urfa’da, Türkiye’nin küçük bir fotoğrafı gibi.. Gelirin yüzde 80’i ağalara, beylere, paşalara giderken, yüzde 20’lik bölümü nüfusun geri kalanına gidiyor. Yazık değil mi? Bu sistem değişmediği sürece böyle de gideceğe benziyor.
Sevgiyle kalın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan AKKAR
HEVSEL’E DE YAZIK, MİLLET BAHÇESİ’NE DE...
2015 Yılında Diyarbakır Kalesi ile birlikte Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Dünya Mirası ilan edilen Hevsel Bahçeleri, 7 bin yıldan bu yana 30’dan fazla medeniyete ev sahipliği yaparak günümüze gelen eşsiz bir güzelliktir.
Verimliliğini Dicle Nehri’nden alan ve bölgedeki bahçe kültürünün bir yansıması da olan Hevsel Bahçeleri; Dicle Vadisi ile Diyarbakır Surları arasında Kırklar Dağ, Ongözlü Köprü, Gazi Köşkü gibi tarihi eserlerle çevrili olması nedeniyle de ziyaretçilerine görsel bir şölen sunmaktadır.
Binlerce yıldan bu yana tüm medeniyetlerin gözü gibi koruduğu Hevsel Bahçeleri, insanlar için hem nefes alma, hem sebze ve meyve deposu, hem de onlarca canlıya ev sahipliği yapmasıyla biline geldi. Son yıllarda doğal habibat alanı olma özelliği taşıyan Hevsel Bahçeleri üzerinde yapılan oynamalar ve değişikliklerle, bu insanlık mirasının özelliklerini kaybetmesinden korkulur olundu.
Uzun yıllar Dicle Vadisi Projesi söylemi ile gündeme geldi Hevsel Bahçeleri. Bu projenin tam olarak ne getirip, ne götürdüğü kamuoyu ile paylaşılmadı. Daha sonra bazı art niyet üreticilerin hintkeneviri ekimi nedeniyle Hevsel Bahçeleri üzerinde kötü bir algı oluşturuldu.
Şimdilerde ise, kentin her anlamda önemli bir değeri olan bu alan, kendini bilmez bazı sözüm ona memleket sevgisiyle yanıp tutuşan iş insanlarının daha az maliyetli olur diye kaçak hafriyat döktüğü bir alan haline getirildi. Her ne kadar bu alanlara bazı operasyonlar yapılarak birkaç ceza kesilse bile, maalesef caydırıcı olmadığı görüldü. Çünkü halen Fiskaya Bölgesi’nden giren kamyonlar, Millet Bahçesi’nin bulunduğu alt taraflara hafriyat dökmeye devam ediyor. Meraklısı gidip görebilir. Biz gidip gördük.
Sahi Millet Bahçesi demişken, buraya Millet Bahçesi yapmaya gerek var mıydı? Zaten yıktırılan ve dönemin başbakanı şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından merkez Yenişehir ilçesinde bulunan eski stadın yeri Millet Bahçesi olmayacak mı? 55 dönümlük bu alanın, 36 milyon 330 bin lira bedelle ihalesi yapılmadı mı?
O zaman Merkez Sur ilçesinde bulunan ve Keçi Burçu’ndan, Fiskaya Bölgesi’ne kadar bu alanda iş makineleri marifetiyle asfalt yollar neden yapıldı, kazıcıların titreşimiyle surlara neden zarar verildi. Tüm bunlar, konunun uzmanı meslek örgütleri tarafından mahkemeye götürülmesine rağmen.
Bir doğa harikası olan Hevsel Bahçeleri’ne nazır ve Diyarbakır Surları’nın altında bulunan 150 dönümlük alana, 24 milyon lira harcama ile tüm itirazlara rağmen Millet Bahçesi yapıldı. Her halde planlama hatası yapıldı. Ayrıca tamam, güzel hoş da, o zaman neden bu alan kontrol edilmez, neden burada bir başıboşluk almış başını gider?
Geçen hafta gazetemiz ‘Kim Dur Diyecek’ manşetiyle duyurdu. Gerçekten kim ‘dur’ diyecek. İnsanların ailesiyle sevdikleriyle gelip dinleneceği, gezeceği piknik yapacağı Millet Bahçesi, araçtan geçilmiyor. Yürüyüş, bisiklet ve yaya yollarında araçlar park ediyor, daracık yollarda yoğun araç trafiği yaşanıyor ve belli bir saatten sonra da ailelerin girmesi sıkıntı oluşturuyor. Aslında sorunlar küçük önlemlerle aşılabilir. Yoksa çok kısa bir süre sonra o Millet Bahçesi’ne kimse gidemez. O zaman hem Hevsel’e, hem Millet Bahçesi’ne, hem de milyonlarca liraya yazık olur.
SİSTEM DEĞİŞMELİ
Ne kadar sıradanlaştı değil mi? Urfalı tarım işçilerini taşıyan araç kaza yaptı. Aynı aileden 7 ölü, 11 yaralı. Tarım işçilerinin umut yolculuğu acı bitti. Neredeyse haber dahi olmayacak.
Oysa bir sosyal sorun olan tarım işçiliği ve sorunları yazılı, görsel ve işitsel medyada günlerce konuşulmalı, tartışılmalı, çözüm yolları üretilmeli. Ama nerede. Medya da sürekli yer alan yazarların, çizerlerin, bilim insanlarının başka işleri var. Onların tarım işçilerine ayıracak zamanları yok.
Her yıl binlerce tarım işçisi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Ege, Akdeniz, Karadeniz, Marmara ve İç Anadolu bölgelerine aileleriyle birlikte tarım işçiliğine gidiyorlar. Amaçları hasat ettikleri ürünler gibi yazın kazandıklarını, kışın aç kalmamak için tüketmek.
Halbuki Urfa, Güneydoğu Anadolu Projesi yani GAP’ın başkenti olmakla övünür durur. GAP kapsamında en fazla arazinin sulandığı şehir olarak gururlanır. Urfa’da, GAP’la birlikte neredeyse 1 milyon hektar alan suya kavuştu. Fakat Urfa’da, Türkiye’nin küçük bir fotoğrafı gibi.. Gelirin yüzde 80’i ağalara, beylere, paşalara giderken, yüzde 20’lik bölümü nüfusun geri kalanına gidiyor. Yazık değil mi? Bu sistem değişmediği sürece böyle de gideceğe benziyor.
Sevgiyle kalın.