Yazı yazmaya ara verince çıkınımdakiler birikiyor. Dolayısıyla birden fazla konuyu birleştirmek ve bir noktaya taşımak gerekiyor. Bu yazımda da böyle yapıyorum. İşte çıkınımda birikenler ve hepsinin geldiği ortak nokta…
Neden her seçim öncesi tekrarları yaşıyoruz?
Neden yaşanan her olayı mecrasında bırakmayıp seçime endeksli hale getiriyoruz?
Neden seçim kazanmak uğruna her şeyi mubah sayıyoruz?
Neden koltuk uğruna değerlerimize saldırıp birbirimizi incitiyoruz?
Süper Ligde MKE Ankaragücü ile Çaykur Rizespor arasında oynanan karşılaşma 1-1 sonuçlandı. Sahaya giren MKE Ankaragücü Kulübü Başkanı Faruk Koca, hakem Halil Umut Meler'e yumrukla saldırdı.
Bu saldırıyı elbette tasvip etmemek, kınanmak gerekir. Bunu gerçekleştirenlere gerekli caydırıcı cezalar verilmeli. Fakat biz ne yaptık; saldırıyı gerçekleştiren kişinin siyasi kimliğine odaklandık. Neymiş efendim Başkan Faruk Koca AK Parti kurucusu muş da, yok iki dönem AK Partiden milletvekilliği yapmış da…
Yani bu arkadaşın siyasi bir kimliğinin olması, yanlış olan bu eylemi yapmasına hak mı vermektedir?
Böyle bir şey olabilir mi?
Yanlış yanlıştır. Bunun lamı-cimi yok. Zaten böyle değerlendirildiği için değil midir bundan önce olanlara sessiz kalındı.
Uzun yıllar okul ve kulüpler bazında basketbol, hentbol ve zaman zamanda atletizm sporu yaptım. Üstelik henüz PKK da eylemlerine başlamamıştı. O zamanda ayrımcı ve ırkçı tezahüratlar vardı. 1980’li yıllarda batıya hatta Doğu ve Güneydoğu’nun milliyetçiliğin üst seviyede olduğu kentlerinde ağza alınmayacak hakaret ve ayrımcı tezahüratlara maruz kaldık.
Günümüzde ise ayrımcı ve ırkçı söylemler bir linç kültürüne dönüştü. 90’lı yıllarda gazeteciliği başladığımdan günümüze kadar sürekli buna karşı yazılar yazdım bu gidişatın hayırlı olmadığını anlatıp durdum.
Dicle Üniversitesinin dönemin birinci liginde kadın voleybol takımı vardı. Takımda bildiğim kadarıyla neredeyse hiç Diyarbakırlı sporcu yoktu. Ama takım her gittiği yerde olmadık muamelelere maruz kaldı. Linç edildi. Aynı şeyler Diyarbakır'ın okul ve kulüp bazındaki takımlarına da yapıldı. Öyle ki, Amedsporlu futbolcu ve yöneticiler hatta taraftarları sürekli olarak cezalandırıldı, linç edilmekten kurtuldu. Üstelik bu sadece Diyarbakır takımlarına yapılmadı. Doğu ve Güneydoğu bölgesinin neredeyse tüm takımlarına yapıldı.
Sonuç; yaratılan bu canavar kültür yavaş yavaş yaratanları da etkilemeye başladı.
Fenerbahçe'ye yapılan silahlı saldırı, bu örneklerden biri değil midir?
Bugün Ankara’da yaşananlar geldiğimiz son nokta değil midir?
Çözüm belli. Bu eylemleri, söylemleri, saldırıları yapanlar ayrım gözetilmeden, kimliklerine bakılmadan cezalandırmak ve spor alanının dışına itmek gerekir ki, her yerde sporun kardeşliği sağlasın.
Gelelim çıkınımdaki diğer konuya. 31 Martta yerel seçim var. İktidar bir önceki seçimde kaybettiği yerel yönetimleri tekrardan alabilmek, muhalefette mevcutları korumak ve üstüne yenilerini eklemek istiyor. Bu süreçte DEM Parti yani Kürt oyları yeniden değer kazandı, kilit konumuna yerleşti. Lehte ve aleyhte yapılan bütün kavgalarda bunu gösteriyor.
Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçiminde iktidar cephesi kazandı, muhalefet cephesi kaybetti. Muhalefet aradan aylar geçmesine rağmen üzerindeki yıkımı atamadığı gibi masalar devrildi, iktidar yerine birbirlerine saldırmaya, birbirlerinden oy devşirmeye başladı. Böyle giderse muhalefet kanadı kaybetmeye devam edecek.
Muhalefet kanadında tek olumlu gelişme CHP ile DEM Parti’nin açık bir şekilde görüşmesi ve yapılacak bir işbirliğinin şeffaf olacağı yönünde olmasıdır. Daha önce CHP ile işbirliği yapan İYİ Parti ise, tek başına seçime gireceğini açıkladı. Kimi çevreler bunun el yükseltmek için yapıldığına inanıyor. Fakat İYİ Parti’nin gerek CHP’ye, gerekse DEM Parti ve Kürtlerin değerlerinden Şeyh Said’e saldırması olası işbirliğini neredeyse imkansız hale getiriyor.
Masanın diğer partilerinin ne yapacağı henüz belli değil. Ancak Saadet Partisi Milletvekili Hasan Bitmez’in vefatı ile Saadet ve Gelecek Partisinin Meclis grup düştü. CHP yönetiminin isteği ile Milletvekili Ali Fazıl Kasap istifa ederek Saadet Partisi’ne katıldı ve grubun devamı sağlandı. Böylece Saadet ve Gelecek Partisi’nin CHP’nin bulunduğu ittifaka destek vermesinin de ilk adım atılmış oldu.
AK Parti, Şeyh Said üzerinden yapılan bu tartışmanın sürmesi, hatta daha da alevlenmesi için yangına körükle gitmeye devam ediyor. Çünkü AK Parti’nin, DEM Parti ile işbirliği yapmasına engel bir MHP'si var. AK Parti de genelde tartışmanın dışında kalarak hem MHP’yi hoş tutuyor, hem de muhalefetin işbirliğine çomak sokmuş oluyor.
Bu arada AK Parti ile DEM Parti’nin olası işbirliğine ne parti yöneticileri, ne de sokaktaki seçmen olumsuz bakmıyor. DEM Partili bir seçmenin şu sözleri bana çok ilginç gelmiş ve olası işbirliğinin anahtarı olacağı düşüncesinin yerleşmesine neden olmuştu. O sözleri sizinle paylaşayım:
‘HÜDA PAR 100-150 bin oyla hem 4 milletvekili elde ederek ilk kez Meclise girdi, hem içeride hiçbir Hizbullahçı kalmadı, hem de birçok adamını kurum ve kuruluşlara yerleştirdi. Neden bizde işbirliği yaparak hem yerel yönetimlere kayyım atanmasını engellemeyelim, hem de içerideki siyasetçilerimizin serbest kalmasını sağlamayalım. Geçen seçimde kilit konumundaki bir parti iken en çok kaybeden olduk. Bu kez neden kazanmayalım. ’
Bu görüşe ne dersiniz?
Kürt seçmen artık oylarının boşa gitmesini istemiyor.
Çıkınımdaki diğer başlıklar ise şöyle:
Türkiye'de yoksulluk çeken çocuk sayısı 9 milyonu aştı.
Her 100 çocuktan dokuzu okulu terk etti.
Çocuk işçi sayısı 720 bine ulaştı. Son 10 yılda 888 çocuk çalışırken yaşamını yitirdi.
Tüketici kredileri kapsamındaki bireysel kredi kartı borçları yüzde 140.3 artışla 1 trilyon 73 milyar liraya ulaştı.
Taşıt kredisi borçları yüzde 84.2 artışla 92 milyar lira oldu.
Konut kredisi borçları yüzde 22.1 artışla 440 milyar lirayı buldu.
İhtiyaç kredisi borçları yüzde 41.3 artışla 952 milyar lira ile rekor kırdı.
Çıkınımdaki tüm sorunlar dönüp-dolaşıp ortak bir noktaya geliyor. Daha iyi bir yönetim… Bunun yolu da seçim. Dolayısıyla dahi iyi bir yaşam, daha iyi bir ülke, daha iyi bir gelecek için seçiminizi iyi yapın. Hiçbir alanda ayrımcılığa, ırkçılığa destek vermeyin ki hep birlikte kazanalım.
Sevgiyle kalın.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ercan AKKAR
ÇIKINIMDAKİLER…
Yazı yazmaya ara verince çıkınımdakiler birikiyor. Dolayısıyla birden fazla konuyu birleştirmek ve bir noktaya taşımak gerekiyor. Bu yazımda da böyle yapıyorum. İşte çıkınımda birikenler ve hepsinin geldiği ortak nokta…
Neden her seçim öncesi tekrarları yaşıyoruz?
Neden yaşanan her olayı mecrasında bırakmayıp seçime endeksli hale getiriyoruz?
Neden seçim kazanmak uğruna her şeyi mubah sayıyoruz?
Neden koltuk uğruna değerlerimize saldırıp birbirimizi incitiyoruz?
Süper Ligde MKE Ankaragücü ile Çaykur Rizespor arasında oynanan karşılaşma 1-1 sonuçlandı. Sahaya giren MKE Ankaragücü Kulübü Başkanı Faruk Koca, hakem Halil Umut Meler'e yumrukla saldırdı.
Bu saldırıyı elbette tasvip etmemek, kınanmak gerekir. Bunu gerçekleştirenlere gerekli caydırıcı cezalar verilmeli. Fakat biz ne yaptık; saldırıyı gerçekleştiren kişinin siyasi kimliğine odaklandık. Neymiş efendim Başkan Faruk Koca AK Parti kurucusu muş da, yok iki dönem AK Partiden milletvekilliği yapmış da…
Yani bu arkadaşın siyasi bir kimliğinin olması, yanlış olan bu eylemi yapmasına hak mı vermektedir?
Böyle bir şey olabilir mi?
Yanlış yanlıştır. Bunun lamı-cimi yok. Zaten böyle değerlendirildiği için değil midir bundan önce olanlara sessiz kalındı.
Uzun yıllar okul ve kulüpler bazında basketbol, hentbol ve zaman zamanda atletizm sporu yaptım. Üstelik henüz PKK da eylemlerine başlamamıştı. O zamanda ayrımcı ve ırkçı tezahüratlar vardı. 1980’li yıllarda batıya hatta Doğu ve Güneydoğu’nun milliyetçiliğin üst seviyede olduğu kentlerinde ağza alınmayacak hakaret ve ayrımcı tezahüratlara maruz kaldık.
Günümüzde ise ayrımcı ve ırkçı söylemler bir linç kültürüne dönüştü. 90’lı yıllarda gazeteciliği başladığımdan günümüze kadar sürekli buna karşı yazılar yazdım bu gidişatın hayırlı olmadığını anlatıp durdum.
Dicle Üniversitesinin dönemin birinci liginde kadın voleybol takımı vardı. Takımda bildiğim kadarıyla neredeyse hiç Diyarbakırlı sporcu yoktu. Ama takım her gittiği yerde olmadık muamelelere maruz kaldı. Linç edildi. Aynı şeyler Diyarbakır'ın okul ve kulüp bazındaki takımlarına da yapıldı. Öyle ki, Amedsporlu futbolcu ve yöneticiler hatta taraftarları sürekli olarak cezalandırıldı, linç edilmekten kurtuldu. Üstelik bu sadece Diyarbakır takımlarına yapılmadı. Doğu ve Güneydoğu bölgesinin neredeyse tüm takımlarına yapıldı.
Sonuç; yaratılan bu canavar kültür yavaş yavaş yaratanları da etkilemeye başladı.
Fenerbahçe'ye yapılan silahlı saldırı, bu örneklerden biri değil midir?
Bugün Ankara’da yaşananlar geldiğimiz son nokta değil midir?
Çözüm belli. Bu eylemleri, söylemleri, saldırıları yapanlar ayrım gözetilmeden, kimliklerine bakılmadan cezalandırmak ve spor alanının dışına itmek gerekir ki, her yerde sporun kardeşliği sağlasın.
Gelelim çıkınımdaki diğer konuya. 31 Martta yerel seçim var. İktidar bir önceki seçimde kaybettiği yerel yönetimleri tekrardan alabilmek, muhalefette mevcutları korumak ve üstüne yenilerini eklemek istiyor. Bu süreçte DEM Parti yani Kürt oyları yeniden değer kazandı, kilit konumuna yerleşti. Lehte ve aleyhte yapılan bütün kavgalarda bunu gösteriyor.
Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçiminde iktidar cephesi kazandı, muhalefet cephesi kaybetti. Muhalefet aradan aylar geçmesine rağmen üzerindeki yıkımı atamadığı gibi masalar devrildi, iktidar yerine birbirlerine saldırmaya, birbirlerinden oy devşirmeye başladı. Böyle giderse muhalefet kanadı kaybetmeye devam edecek.
Muhalefet kanadında tek olumlu gelişme CHP ile DEM Parti’nin açık bir şekilde görüşmesi ve yapılacak bir işbirliğinin şeffaf olacağı yönünde olmasıdır. Daha önce CHP ile işbirliği yapan İYİ Parti ise, tek başına seçime gireceğini açıkladı. Kimi çevreler bunun el yükseltmek için yapıldığına inanıyor. Fakat İYİ Parti’nin gerek CHP’ye, gerekse DEM Parti ve Kürtlerin değerlerinden Şeyh Said’e saldırması olası işbirliğini neredeyse imkansız hale getiriyor.
Masanın diğer partilerinin ne yapacağı henüz belli değil. Ancak Saadet Partisi Milletvekili Hasan Bitmez’in vefatı ile Saadet ve Gelecek Partisinin Meclis grup düştü. CHP yönetiminin isteği ile Milletvekili Ali Fazıl Kasap istifa ederek Saadet Partisi’ne katıldı ve grubun devamı sağlandı. Böylece Saadet ve Gelecek Partisi’nin CHP’nin bulunduğu ittifaka destek vermesinin de ilk adım atılmış oldu.
AK Parti, Şeyh Said üzerinden yapılan bu tartışmanın sürmesi, hatta daha da alevlenmesi için yangına körükle gitmeye devam ediyor. Çünkü AK Parti’nin, DEM Parti ile işbirliği yapmasına engel bir MHP'si var. AK Parti de genelde tartışmanın dışında kalarak hem MHP’yi hoş tutuyor, hem de muhalefetin işbirliğine çomak sokmuş oluyor.
Bu arada AK Parti ile DEM Parti’nin olası işbirliğine ne parti yöneticileri, ne de sokaktaki seçmen olumsuz bakmıyor. DEM Partili bir seçmenin şu sözleri bana çok ilginç gelmiş ve olası işbirliğinin anahtarı olacağı düşüncesinin yerleşmesine neden olmuştu. O sözleri sizinle paylaşayım:
‘HÜDA PAR 100-150 bin oyla hem 4 milletvekili elde ederek ilk kez Meclise girdi, hem içeride hiçbir Hizbullahçı kalmadı, hem de birçok adamını kurum ve kuruluşlara yerleştirdi. Neden bizde işbirliği yaparak hem yerel yönetimlere kayyım atanmasını engellemeyelim, hem de içerideki siyasetçilerimizin serbest kalmasını sağlamayalım. Geçen seçimde kilit konumundaki bir parti iken en çok kaybeden olduk. Bu kez neden kazanmayalım. ’
Bu görüşe ne dersiniz?
Kürt seçmen artık oylarının boşa gitmesini istemiyor.
Çıkınımdaki diğer başlıklar ise şöyle:
Türkiye'de yoksulluk çeken çocuk sayısı 9 milyonu aştı.
Her 100 çocuktan dokuzu okulu terk etti.
Çocuk işçi sayısı 720 bine ulaştı. Son 10 yılda 888 çocuk çalışırken yaşamını yitirdi.
Tüketici kredileri kapsamındaki bireysel kredi kartı borçları yüzde 140.3 artışla 1 trilyon 73 milyar liraya ulaştı.
Taşıt kredisi borçları yüzde 84.2 artışla 92 milyar lira oldu.
Konut kredisi borçları yüzde 22.1 artışla 440 milyar lirayı buldu.
İhtiyaç kredisi borçları yüzde 41.3 artışla 952 milyar lira ile rekor kırdı.
Çıkınımdaki tüm sorunlar dönüp-dolaşıp ortak bir noktaya geliyor. Daha iyi bir yönetim… Bunun yolu da seçim. Dolayısıyla dahi iyi bir yaşam, daha iyi bir ülke, daha iyi bir gelecek için seçiminizi iyi yapın. Hiçbir alanda ayrımcılığa, ırkçılığa destek vermeyin ki hep birlikte kazanalım.
Sevgiyle kalın.