Bir cevher üzerinde doğar insanlar...Ne eksik ne fazla... Kimseye iltimas geçmek asla söz konusu değildir.
Doğum sürecinden belli bir tekamüle kadar herkes bir masumiyet üzerinedir.
Akılla birlikte tasarrufuna verilen cüzi iradesiyle insanlar; yaşamına artı ve eksikleri dahil edene kadar bir mesuliyet taşımazlar.Ta ki gelişip olgunlaşma ile baş gösteren farkındalık istidanını elde edene kadar.
Yaşamanın bundan sonraki süreçte işleyeceği her fiilin iyi veya kötü; kendisine verilen cevherin niteliğini değiştirebilecek olması kişiyi bir çok konuda sorumlu pozisyonuna düşürür yada yükseltir.
O cevherin Rıza-yi İlahiye göre istimali gerekirken;hırslarımızla,benciliğimizle,süfli duygularımızla kirletiyor olmamız, bizi direk "Emanete hıyanet etmek"gibi bir suçla karşı karşıya getireceği gün gibi açık.
Beşeri manada bile karşılığı çok ağır olan bu durumun;birde mana boyutunu düşünürsek, nelere mal olacağını kestirebilmek hiçte zor değildir.
O cevherin kulanılmasıyla ilgili onca Enbiya,evliya ve esfiyanın yanısıra,birlikte gönderilen kitaplara rağmen yanlış ameller sergilemenin nasıl akli bir yanı vardır, düşünülmelidir.
Dünya denilen sınav salonunda kullanmamız için verilen bu cüz- i İradenin; tabi tutulduğumuz sınav için harcanması gerekirken; dışında bir sarfiyattın faili olmamızın bir bedeli ödetilir elbette...
Yüce Allah'ın gerek görmediği vakit,bir müdahalesi olmadığı gibi; giriştiği yanlışlardan imtina edenlere de yardım eder.
Kendisine rücu edenlerden yüz çevirmesi asla yoktur; yeter ki kul bu yanlışlardan dönebilmeyi cidden istesin.
İçine düştüğü gaflet uykusundan uyarmak için arasıra şefkat tokatlarıyla uyarması Allah'ın kullarını nasıl sevdiğinin en açık delilidir.
İki dünya arasında kurdurduğu köprüden yürümemiz için verdiği o cevherden saçılan ışıkların sönmemesine dair azami bir dikkat gerekmez mi?
Sevaplarla parlatmak yerine;günahlara karartmanın o cevheri işlevsiz bırakacağı ;bununda kefaretini yarın behemehal ödeyeceğimizi az çok tahmin edebiliriz.
Ruhun alması gereken hüviyet bu cevher sayesindedir.
Onu yıpratmadan zamanı gelince orijin haliyle geri iadesinin bir kulluk görevi olduğu unutulmamalı...
Allah; bizi huzuruna korunmuş bir cevherle çıkarmayı nasip etsin!..
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mustafa Kaplan
CEVHER
Bir cevher üzerinde doğar insanlar...Ne eksik ne fazla... Kimseye iltimas geçmek asla söz konusu değildir.
Doğum sürecinden belli bir tekamüle kadar herkes bir masumiyet üzerinedir.
Akılla birlikte tasarrufuna verilen cüzi iradesiyle insanlar; yaşamına artı ve eksikleri dahil edene kadar bir mesuliyet taşımazlar.Ta ki gelişip olgunlaşma ile baş gösteren farkındalık istidanını elde edene kadar.
Yaşamanın bundan sonraki süreçte işleyeceği her fiilin iyi veya kötü; kendisine verilen cevherin niteliğini değiştirebilecek olması kişiyi bir çok konuda sorumlu pozisyonuna düşürür yada yükseltir.
O cevherin Rıza-yi İlahiye göre istimali gerekirken;hırslarımızla,benciliğimizle,süfli duygularımızla kirletiyor olmamız, bizi direk "Emanete hıyanet etmek"gibi bir suçla karşı karşıya getireceği gün gibi açık.
Beşeri manada bile karşılığı çok ağır olan bu durumun;birde mana boyutunu düşünürsek, nelere mal olacağını kestirebilmek hiçte zor değildir.
O cevherin kulanılmasıyla ilgili onca Enbiya,evliya ve esfiyanın yanısıra,birlikte gönderilen kitaplara rağmen yanlış ameller sergilemenin nasıl akli bir yanı vardır, düşünülmelidir.
Dünya denilen sınav salonunda kullanmamız için verilen bu cüz- i İradenin; tabi tutulduğumuz sınav için harcanması gerekirken; dışında bir sarfiyattın faili olmamızın bir bedeli ödetilir elbette...
Yüce Allah'ın gerek görmediği vakit,bir müdahalesi olmadığı gibi; giriştiği yanlışlardan imtina edenlere de yardım eder.
Kendisine rücu edenlerden yüz çevirmesi asla yoktur; yeter ki kul bu yanlışlardan dönebilmeyi cidden istesin.
İçine düştüğü gaflet uykusundan uyarmak için arasıra şefkat tokatlarıyla uyarması Allah'ın kullarını nasıl sevdiğinin en açık delilidir.
İki dünya arasında kurdurduğu köprüden yürümemiz için verdiği o cevherden saçılan ışıkların sönmemesine dair azami bir dikkat gerekmez mi?
Sevaplarla parlatmak yerine;günahlara karartmanın o cevheri işlevsiz bırakacağı ;bununda kefaretini yarın behemehal ödeyeceğimizi az çok tahmin edebiliriz.
Müspet hisiyatla gelişip ,güzel amelerle desteklenen bu cevherden saçılanlar ;tekamüllat sürecindeki ruha yansıtılan nurani parıltılardır.
Ruhun alması gereken hüviyet bu cevher sayesindedir.
Onu yıpratmadan zamanı gelince orijin haliyle geri iadesinin bir kulluk görevi olduğu unutulmamalı...
Allah; bizi huzuruna korunmuş bir cevherle çıkarmayı nasip etsin!..