Duyguların tutuşup is tuttuğu aş ocaklarımız vardı.
Bir zamanlar, Ali'lerin, Osman'ların, Şükrü'nün kardeşçe dayandığı taş duvarlarımız vardı.
Sır dolu birbirine geçme odalar,
Ahşaptan oyma gömme dolaplar,
İşlenen taşlarda duyguların harman olduğu,
oyulmuş nahitlerde yazıtlar vardı.
Bir zamanlar bizim de,
Ustasının teriyle delinmiş,
heybetleşmiş, sertleşmiş,
taştan kıvrımlı merdiven basamaklar vardı.
Atların bineklerin bağlandığı ahırlar vardı,
Ahırlarda kayadan oyma yemlikte duran arpanın yanında,
Güç ve kudret vardı,
Seglavi kısrağın esrarlı yerlerden getirdiği,
sıcak bir soluğun kokusu vardı.
Bir zamanlar bizim de evimizde, enikli kapılar,
Gedemeçler ve panjuru olan pencereler vardı.
İki katlı derin kuyular,
Sır saklı kapısız mahzen ve inler vardı.
Bir zamanlar, bizim de yanımızda camiler,
Medreseler ve odalarında kurre kıraat yapan,
şehla gözlü, tüyü bitmemiş kırdan gelmiş hafızlar vardı.
Mahallemizde Millet-i sadıka olan Ermeni, Musevi komşularımız ve onların çocukları vardı.
İbrahim-i kokan balıklar ve her dalgada "Hay" çeken kutsal bir Halil-ür Rahman vardı.
Dut, erik, ceviz, incir ve asmalı bahçelerde,
Sevgi ve huzur vardı.
Bir zamanlar bizim de bir mahallemiz ve kutsal bir beldemiz vardı.
Bir zamanlar Rab'bına Hüsn-ü hal ile tevekkül etmiş,
helal rızk arar mert babalar,
Kaderine razı, sükut etmiş,
dili tutuk ve evine müth etmiş, cennet kokulu analar vardı.
Analar vardı.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
M. Sıtkı Aloğlu
Bir zamanlar
Bizim de vardı bir zamanlar,
Çatılı çardaklarımız,
Mermerli, taşlı duvarlarımız,
İğde, söğüt, çam kokan evlerimiz vardı.
Bir zamanlar bizim de vardı,
Seherin karanlığında ruhavi inleyen nağmelerimiz,
Hoyrat ve manilerimiz vardı.
Yuvasında yavrulayan al güvercinlerimiz,
Külünden asbap yıkanan tandırlıklarımız,
Duyguların tutuşup is tuttuğu aş ocaklarımız vardı.
Bir zamanlar, Ali'lerin, Osman'ların, Şükrü'nün kardeşçe dayandığı taş duvarlarımız vardı.
Sır dolu birbirine geçme odalar,
Ahşaptan oyma gömme dolaplar,
İşlenen taşlarda duyguların harman olduğu,
oyulmuş nahitlerde yazıtlar vardı.
Bir zamanlar bizim de,
Ustasının teriyle delinmiş,
heybetleşmiş, sertleşmiş,
taştan kıvrımlı merdiven basamaklar vardı.
Atların bineklerin bağlandığı ahırlar vardı,
Ahırlarda kayadan oyma yemlikte duran arpanın yanında,
Güç ve kudret vardı,
Seglavi kısrağın esrarlı yerlerden getirdiği,
sıcak bir soluğun kokusu vardı.
Bir zamanlar bizim de evimizde, enikli kapılar,
Gedemeçler ve panjuru olan pencereler vardı.
İki katlı derin kuyular,
Sır saklı kapısız mahzen ve inler vardı.
Bir zamanlar, bizim de yanımızda camiler,
Medreseler ve odalarında kurre kıraat yapan,
şehla gözlü, tüyü bitmemiş kırdan gelmiş hafızlar vardı.
Mahallemizde Millet-i sadıka olan Ermeni, Musevi komşularımız ve onların çocukları vardı.
İbrahim-i kokan balıklar ve her dalgada "Hay" çeken kutsal bir Halil-ür Rahman vardı.
Dut, erik, ceviz, incir ve asmalı bahçelerde,
Sevgi ve huzur vardı.
Bir zamanlar bizim de bir mahallemiz ve kutsal bir beldemiz vardı.
Bir zamanlar Rab'bına Hüsn-ü hal ile tevekkül etmiş,
helal rızk arar mert babalar,
Kaderine razı, sükut etmiş,
dili tutuk ve evine müth etmiş, cennet kokulu analar vardı.
Analar vardı.