Biraz kendimize sitem edelim, biraz kendimize hayıflanalım bu yazıda. Kıymet bilmemiz gereken zamanlarda kıymet bilmemiz gereken kişilere vermediğimiz kıymet için kendimize kızalım biraz. Çok geriye gitmeye gerek yok. Bizim neslin gördüğü, yaşadığı ve yaşarken sözlerini, nasihatlerini, önerilerini duymadığı, duymak istemediği, vefatlarından sonra her sözlerinin vecize değerini taşıdığı kahramanlarız var.
Mesela şimdilerde herkesin Erbakan hocası olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan siyasi zulümler ile karşılaştığı yıllarda neredeydi bu herkesler. Doğum günlerinde, vefat yıl dönümlerinde seni özledik, seni hasretle anıyoruz diyenlerin kaçı o zulüm yıllarında onun yanındaydı. Hayatta iken kaçı onun nasihatlerini ve önerilerini dinliyorlardı. Onun zekâsına hayranlıkları, ilmine ve öngörüsüne olan inaçları o günlerde niye bu denli gündemde değildi. Tabi ki etrafında toplanan, onun hem yakınında hem uzağında felsefesini anlayanlar bu sitemin dışında. Bizim sitemimiz o yaşarken onu görmezden gelenlere, onu anlamak istemeyenlere.
Mesela yaşarken varlığından bile haberdar olmayan bir Muhsin başkancılar var. Muhsin Yazıcıoğlu’nun kim olduğunu, davasının ne olduğunu, neler yapmak adına ömrünü feda ettiğini bilmeyenler onun en yakınlarından daha fazla özlüyorlar onu. Şiirleri ezberleniyor, konuşmaları paylaşım rekorları kırıyor, sağlığında ulaşamadığı kalabalıklara vefatından sonra ulaşılıyor. Oysaki yaşarken biraz daha dinleyebilseydik ve biraz daha yanında durabilseydik bu ülkede belki de şu an yaşanan sıkıntılar yaşanmamış olabilirdi. Artık herkes biliyor ki; bizim sonradan görebildiğimiz devlete sızmaya çalışan örgütleri o çok daha önceden görüp bizleri uyardığı için şehit olmuştur.
Mesela yaşadığı yıllarda ciddi bir kitle tarafından anlaşılamayan hatta özellikle yanlış anlaşılması sağlanan bir Alparslan Türkeş gerçeği var. Türkeş’çi dedikleri ve bir türlü kabul görmeyen kitleden daha fazla Türkeş’çi olan bir kitle var. Bunlar kendilerine Türkeş’çi demeselerde Alparslan Türkeş’in felsefesini yaşıyor, öngörülerine göre hareket ediyorlar. Hayatını adadığı ‘’Güçlü Türkiye’’ sonrasında ‘’Güçlü Türk Dünyası’’ ideali her kes tarafından kabul görmüş ve bu kabul, eylemler ile sonuca doğru ilerliyor. Evlatlarım dediği ülkücü gençliğin bu milletin bağrından çıkmış, ihaneti asla yakınlarına dahi sokmamış, ülke menfaatlerini her türlü menfaatlerin üzerinde tutmuş vatan evlatları olduğunu bu millet defalarca kez görmüştür. Son yaşanan 15 Temmuz kalkışmasında da konulan tavır bunun en önemli göstergesidir. Alparslan Türkeş’in ‘’Onlar ne kadar Kürtse bende o kadar Kürdüm. Ben ne kadar Türk’sem onlar da o kadar Türk’tür’’ sözünü duymak istemeyenler O’nun milliyetçiliğini anlamadılar, anlayamazlar. Yine ‘’Mevzu Vatan ise hepimiz ölelim, mevzu makam ise hepiniz ölün’’ derken neyi ne kadar sevdiğini bilmediler, bilemeyecekler. Samimiyetsiz batı için söylediği ‘’Tük aydınları için Batı’nın sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez’’ sözü bugün çok daha fazla geçerliliğini koruyor ve daha net anlaşılıyor.
Bu yazıyı kaleme aldığım tarih 4 Nisan 2018, yani Alparslan Türkeş’in vefatının 21. yıldönümü. Belki de bu halet-i ruhiye bana bu yazıyı yazdırdı. Vefat yıldönümlerinde tüm ülke olarak sahip çıktığımız fakat yaşarken kıymetleri gerçek anlamda bilinmeyen değerlerimizin olduğunu ifade etmek istedim. Bu andan sonra onlar adına felsefelerini yaşatmak, hedeflerini tam olarak algılamaktan başka yapacak çok bir şey yok. Ama öyle bir şey daha var ki onların hedeflerini bilen, bu uğurda ciddi emekler harcayan liderlerimiz var. Onlara sahip çıkmamız, onlar ile yol arkadaşı olmamız geçmişteki hatalarımızı tolere edebilir.
Bilin istedim…