Bekir Yıldız ismini inanıyorum ki birçok Urfalı bilmiyor. 1933 yılında Urfa’da doğan Bekir Yıldız, Güneydoğu insanını- özellikle de- Urfa insanını anlattığı hikâyeleriyle birçok ödül aldı. Bu ödüllerden en önemlisi Sait Faik Abasıyanık ödülüdür. Türk edebiyatının en önemli yazarlarından olan Bekir Yıldız uzun yıllar Almanya’da işçi olarak çalışmıştır.
Kara Vagon, Harran, Evlilik Şirketi, Reşo Ağa ve Kaçakçı Şahan ( Kaçakçı Şahan S. Faik öykü ödülünü almıştır. ) ve daha birçok öykünün yazarı Bekir Yıldız 1998 yılında İstanbul’da ölmüştür.
Yazdığı bazı hikâyeler senaryolaştırılıp filme de çekilen yazarın Urfalılar tarafından tanınmaması oldukça üzücü bir durum. Adının en azından bir parka, caddeye veya sokağa verilmesi düşünülemez mi?
Düşünülebilir de uygulanır mı?
Kaçakçı Şahan’dan:
Korku, Şahan’ın canındaydı. Ne ettiyse onu, toprağa gömemedi. Başını kaldırdı. “ Allah,” dedi duyulur bir sesle. “ Ya korkuyu al, ya canımı…” Aklına ikinci kez kıvırcık saçlı, kara gözlü oğlu geldi. Utandı ondan. “Olur mu ya?” dedi kendi kendine. “ Olur mu korkmak? Kaçakçılık yiğit işidir… Ya Allah…..”
…..Yere sırt üstü düştüğünde ne kadar eksildiğini anlayamadı. Korku ve şaşkınlık içinde bir süre kıpırdayamadan öylece kaldı…. Ölüme düğümlenmiş bir sesle: “Ya Hüda birazcık soluk daha.”
Kıvırcık saçlı, kara gözlü oğlu geçti gene, ufalanan aklının bir kıyıcığından.
ÖZGECAN ASLAN
Geçen hafta içinde Mersin’de akıl almaz bir vahşet gerçekleştirildi. Bir üniversite öğrencisi evine gitmek istediği için bindiği minibüsün şoförü tarafından kaçırıldı, tecavüz edildi, öldürüldü, DNA’sı kalmasın diye elleri kesildi ve yakıldı.
Bu iğrenç olay eylemi gerçekleştiren kişinin kendisine yardım etsinler diye çağırdığı iki kişinin katılımıyla daha da rezil bir hal aldı. Olay talihsiz birinin bir sapığa denk gelmesi olarak düşünülebilir fakat bu sapığa yardımcı olmaya gelen iki kişinin olması olayı daha da fazla iğrençleştiriyor.
Umarım aynı dünyada yaşama talihsizliğinde bulunduğumuz bu ve benzeri canlılar hak ettikleri cezaya çarptırılırlar. Özgecan için söyleyecek çok şeyimiz yok artık. Allah rahmet eylesin ve ailesine büyük bir sabır versin.
DUBA AHLAKI
Olay bu sefer Afyon’da idi. İp bağlanacak duba bulunamayınca -sanırım bir belediye işçisiydi- ip,duba niyetine bir işçiye bağlanmış. Olayın ardından büyük bir tepki alan yetkililer olayın çok abartılmaması gerektiğini, olayın pratik aklın bir ürünü olarak spontane geliştiğine dair bazı açıklamalarda bulundular. Hatta bu pratik aklın işçi ile birlikte düşünülerek gerçekleştirildiğini ifade ettiler.
İnsan bazen kendi meydana getirdiği objenin görevini yerine getirilebilir. Yeri geldiğinde hasta, yaşlı bir insanı sırtında taşıyarak taşıt olabilir. Yeri geldiğinde çok uzaklardaki suyu kovalarla taşıyarak boru görevini üstlenebilir, yeri geldiğinde bir ipin ucunun bağlanacağı duba görevini de görebilir.
Bu olay küçük bir gülümseme ile de geçiştirilebilir ne var ki sadece yetkililer değil toplumsal olarak bizim dışımızdaki insanların onurlarını düşünmeden gerçekleştirdiğimiz binlerce olaydan biri olması olayı önemli kılıyor. Statüsü ( ki sorun en çok ta statü denilen bu kelimde saklı ) bizden daha düşük insanlara karşı daha hoyrat daha kaba davranmakta hiçbir beis görmüyoruz.
Ne zaman ki biz tüm insanların ortak bir onur kavramına sahip olduğuna inanıp bize nasıl davranılmasını istediğimiz şekilde başkalarına davranırsak o zaman bu sahneleri yaşamayacağız.