"Bütün renkler aynı hızla kirlendi, birinciliği beyaza verdiler" denilmişti ya; işte yaşamın içinde en çok kirlenen unsurlar sıralansa, hiç kuşkusuz Türk siyasetinin son 30 yıldaki vahim tablosu öne çıkardı...
Çünkü "toplum mu siyaseti kirletti, siyaset mi toplumu" sorusunun ısrarla sorgulanması gereken bir dönemi de yaşıyor Türkiye...
Sağcılık ve solculuk rantiye kıskacında darmadağın edilmiş, ülke ve milletle ilgili kaygılar bir kenara atılmış, duyarlı ideolojik duruş "düşmanımın düşmanı dostumdur" hastalığına teslim olmuş, gerçeği-gidişatı göremeyen kör bir hırs ise "kol kırılır yen içinde kalır" şeklindeki o aciz çaresizliği duygusallık uçurumuna sürüklemiş...
Turgut Özal'ın 1980 sonrası "benim memurum işini bilir" şeklindeki o gaflet yaklaşımından söz etmiyoruz..
Sadece kendini değil, nemalandırdığı çevreleri de mide bulandırıcı biçimde kirleten bir siyasetin hâkim olduğu Türkiye'de, çirkefe dönüşen kirlilik sadece siyaseti yönlendirmeyi amaçlamıyor, aynı zamanda siyasete güvenmek isteyen kitleleri de tehlikeli bir algının figüranlarına dönüştürmeye çalışıyor...
Hiç kuşkusuz bilişim devriminin iletişimi akıl almaz bir güce ulaştırdığı dönemde, internet ve sosyal medyayı kullanan milyonlarca yurttaş da siyaseti kirleten karanlık ve yanıltıcı stratejilerden payını alıyor...
Çünkü sosyal medya mecraları, siyasilerin propagandaları açısından binlerce mitingden çok daha etkili hale gelirken, aynı zamanda klavyeyi kalaşnikofa dönüştüren troll tetikçileri ile sahte algı mühendislerinin ne kadar ahlaksız sinsiler olduğunu da deşifre ediyor...
YALAN RÜZGÂRINDA ÇUVALLAYANLAR!..
Siyaseti kirleten, toplumu da bu kirliliğin içinde figürana dönüştüren sadece sosyal medya yalanları, yandaş-candaş tetikçiliği ve dünyadan habersiz televizyon yorumculuğu değil...
Bir de kendilerini araştırma şirketi olarak nitelendiren, ancak anket adı altında açıkladıkları rakam abur cuburlarıyla hem partileri yanlışa sürükleyen, hem de toplumun zihnine çelme takmaya çalışanlar var ki, bunlara inanan siyasetçiler nasıl hayal kırıklığı yaşadılarsa, o şirketler de alay konusu oluverdi...
Çünkü anket adı altındaki zırvalar partilerden para tırtıklarken, medyanın ve seçmenin zihnini bulandırmaya da hizmet edince, seçim sonrası ortaya çıkan rakamlar anketçi-yorumcu furyasının suratına birer tokat gibi indi...
Örneğin; Avrasya denilen şirket Kılıçdaroğlu'nu seçim öncesi 50.9, Erdoğan'ı ise 43.6 göstermişti...
Yöneylem adı şirket Erdoğan'ı 44.4, Kılıçdaroğlu'nu ise 49.5 açıklayarak baştan çuvallamıştı...
Gezici adlı şirket de seçim öncesi Erdoğan'ı 45.9 gösterirken, Kemal Kılıçdaroğlu'nu 46.9 şeklinde açıklayarak bir kez daha yanılmıştı...
Metropol de onlardan farklı değildi, bu şirket de Kılıçdaroğlu'nu 49.1, Erdoğan'ı ise 46.9 göstererek isabetsizliğini kanıtlamıştı...
Peki, Konda denilen şirketin yol açtığı fiyaskoya ne demeli?.. Bu şirkete göre de Erdoğan 43.7, Kılıçdaroğlu 49.3 çıkacaktı ama sonu skandal oldu...
Medyaya yansıdığına göre, anket firmaları içerisinde isabeti Betimar adlı şirket sağlamış... Bu şirket seçim öncesi Erdoğan'ı 49.1, Kılıçdaroğlu'nu ise 45.0 şeklinde göstermişti...
Açıkladıkları tüm sonuçlar fiyasko çıkan anket şirketleri çuvalla para götürürken çuvallasalar da, piyasadan çekilmeyecekler...
Çünkü bir kaçı seçim gecesi bile ekranlarda ahkâm kesmeye utanmamıştı...
Ancak siyasiler bunların verilerine göre strateji geliştirmeye devam ederlerse, mağlubiyetten de hiç kurtulamayacaklar...
HALKI KANDIRMAKTAN VAZGEÇİN...
14 Mayıs seçimleri öncesi hem gazetemizde, hem televizyon programlarında, hem de sosyal medyadaki paylaşımlarımda, "anketlere sakın inanmayın" diye defalarca uyarı yapmışken, partileri yöneten büyük siyasi dehalar ve halatı kopmuş "asansör" (!!!) gibi çuvallayan aciz "iletişim danışmanları" da uyanmadı...
Ne yazık ki toplumun büyük bölümü, seçim akşamı partilerin içinden de yansıtılan çarpık sonuçlara inanarak tehlikeli bir kamplaşmaya sürüklendi...
Toplum demişken; tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar siyasilerden daha çok gergin bir havaya sürüklenen kitlelere dayatılan hayal kırıklığına ne demeli?..
Özellikle AKP karşıtı çevrelerde, sosyal yaşamın, ekonominin ve ülkenin gidişatı açısından büyüyen kaygılar, iktidarın değişeceği umudunu yaratmışken, hem yandaş-candaş medya, hem troll yalanları, hem muhalefeti yöneten liderlerin gafleti ve hem de zırvacı anket şirketlerinin isabetsiz sonuçları toplumun enerjisini iyice düşürdü...
İşte bu yüzden toplum, Meclis çoğunluğunu bir kez daha Cumhur İttifakı'na vermişken ve Türkiye bir kez daha 28 Mayıs'ta keskin bir dönemece sürüklenmişken, gaflete düşen siyasetçiler, medya bezirganları, troll ahlaksızları ve de yalan rüzgârı estiren anketçiler umut peşindeki kitleleri yanıltacak stratejilerden uzak durmalı...
Çünkü 14 Mayıs'ta AKP bir kez daha birinci parti çıkmışsa, bunda sadece muhalefetin başarısızlığı değil, hayal pazarlayarak toplumu rehavete sürükleyen ve 8 milyon insanı sandıktan uzaklaştıran vizyonsuz siyasetle her alandaki rantiye güruhunun da büyük payı var...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mehmet Faraç
Anket, troll, fiyasko!..
"Bütün renkler aynı hızla kirlendi, birinciliği beyaza verdiler" denilmişti ya; işte yaşamın içinde en çok kirlenen unsurlar sıralansa, hiç kuşkusuz Türk siyasetinin son 30 yıldaki vahim tablosu öne çıkardı...
Çünkü "toplum mu siyaseti kirletti, siyaset mi toplumu" sorusunun ısrarla sorgulanması gereken bir dönemi de yaşıyor Türkiye...
Sağcılık ve solculuk rantiye kıskacında darmadağın edilmiş, ülke ve milletle ilgili kaygılar bir kenara atılmış, duyarlı ideolojik duruş "düşmanımın düşmanı dostumdur" hastalığına teslim olmuş, gerçeği-gidişatı göremeyen kör bir hırs ise "kol kırılır yen içinde kalır" şeklindeki o aciz çaresizliği duygusallık uçurumuna sürüklemiş...
Turgut Özal'ın 1980 sonrası "benim memurum işini bilir" şeklindeki o gaflet yaklaşımından söz etmiyoruz..
Sadece kendini değil, nemalandırdığı çevreleri de mide bulandırıcı biçimde kirleten bir siyasetin hâkim olduğu Türkiye'de, çirkefe dönüşen kirlilik sadece siyaseti yönlendirmeyi amaçlamıyor, aynı zamanda siyasete güvenmek isteyen kitleleri de tehlikeli bir algının figüranlarına dönüştürmeye çalışıyor...
Hiç kuşkusuz bilişim devriminin iletişimi akıl almaz bir güce ulaştırdığı dönemde, internet ve sosyal medyayı kullanan milyonlarca yurttaş da siyaseti kirleten karanlık ve yanıltıcı stratejilerden payını alıyor...
Çünkü sosyal medya mecraları, siyasilerin propagandaları açısından binlerce mitingden çok daha etkili hale gelirken, aynı zamanda klavyeyi kalaşnikofa dönüştüren troll tetikçileri ile sahte algı mühendislerinin ne kadar ahlaksız sinsiler olduğunu da deşifre ediyor...
YALAN RÜZGÂRINDA ÇUVALLAYANLAR!..
Siyaseti kirleten, toplumu da bu kirliliğin içinde figürana dönüştüren sadece sosyal medya yalanları, yandaş-candaş tetikçiliği ve dünyadan habersiz televizyon yorumculuğu değil...
Bir de kendilerini araştırma şirketi olarak nitelendiren, ancak anket adı altında açıkladıkları rakam abur cuburlarıyla hem partileri yanlışa sürükleyen, hem de toplumun zihnine çelme takmaya çalışanlar var ki, bunlara inanan siyasetçiler nasıl hayal kırıklığı yaşadılarsa, o şirketler de alay konusu oluverdi...
Çünkü anket adı altındaki zırvalar partilerden para tırtıklarken, medyanın ve seçmenin zihnini bulandırmaya da hizmet edince, seçim sonrası ortaya çıkan rakamlar anketçi-yorumcu furyasının suratına birer tokat gibi indi...
Örneğin; Avrasya denilen şirket Kılıçdaroğlu'nu seçim öncesi 50.9, Erdoğan'ı ise 43.6 göstermişti...
Yöneylem adı şirket Erdoğan'ı 44.4, Kılıçdaroğlu'nu ise 49.5 açıklayarak baştan çuvallamıştı...
Gezici adlı şirket de seçim öncesi Erdoğan'ı 45.9 gösterirken, Kemal Kılıçdaroğlu'nu 46.9 şeklinde açıklayarak bir kez daha yanılmıştı...
Metropol de onlardan farklı değildi, bu şirket de Kılıçdaroğlu'nu 49.1, Erdoğan'ı ise 46.9 göstererek isabetsizliğini kanıtlamıştı...
Peki, Konda denilen şirketin yol açtığı fiyaskoya ne demeli?.. Bu şirkete göre de Erdoğan 43.7, Kılıçdaroğlu 49.3 çıkacaktı ama sonu skandal oldu...
Medyaya yansıdığına göre, anket firmaları içerisinde isabeti Betimar adlı şirket sağlamış... Bu şirket seçim öncesi Erdoğan'ı 49.1, Kılıçdaroğlu'nu ise 45.0 şeklinde göstermişti...
Açıkladıkları tüm sonuçlar fiyasko çıkan anket şirketleri çuvalla para götürürken çuvallasalar da, piyasadan çekilmeyecekler...
Çünkü bir kaçı seçim gecesi bile ekranlarda ahkâm kesmeye utanmamıştı...
Ancak siyasiler bunların verilerine göre strateji geliştirmeye devam ederlerse, mağlubiyetten de hiç kurtulamayacaklar...
HALKI KANDIRMAKTAN VAZGEÇİN...
14 Mayıs seçimleri öncesi hem gazetemizde, hem televizyon programlarında, hem de sosyal medyadaki paylaşımlarımda, "anketlere sakın inanmayın" diye defalarca uyarı yapmışken, partileri yöneten büyük siyasi dehalar ve halatı kopmuş "asansör" (!!!) gibi çuvallayan aciz "iletişim danışmanları" da uyanmadı...
Ne yazık ki toplumun büyük bölümü, seçim akşamı partilerin içinden de yansıtılan çarpık sonuçlara inanarak tehlikeli bir kamplaşmaya sürüklendi...
Toplum demişken; tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar siyasilerden daha çok gergin bir havaya sürüklenen kitlelere dayatılan hayal kırıklığına ne demeli?..
Özellikle AKP karşıtı çevrelerde, sosyal yaşamın, ekonominin ve ülkenin gidişatı açısından büyüyen kaygılar, iktidarın değişeceği umudunu yaratmışken, hem yandaş-candaş medya, hem troll yalanları, hem muhalefeti yöneten liderlerin gafleti ve hem de zırvacı anket şirketlerinin isabetsiz sonuçları toplumun enerjisini iyice düşürdü...
İşte bu yüzden toplum, Meclis çoğunluğunu bir kez daha Cumhur İttifakı'na vermişken ve Türkiye bir kez daha 28 Mayıs'ta keskin bir dönemece sürüklenmişken, gaflete düşen siyasetçiler, medya bezirganları, troll ahlaksızları ve de yalan rüzgârı estiren anketçiler umut peşindeki kitleleri yanıltacak stratejilerden uzak durmalı...
Çünkü 14 Mayıs'ta AKP bir kez daha birinci parti çıkmışsa, bunda sadece muhalefetin başarısızlığı değil, hayal pazarlayarak toplumu rehavete sürükleyen ve 8 milyon insanı sandıktan uzaklaştıran vizyonsuz siyasetle her alandaki rantiye güruhunun da büyük payı var...