olay reklam sol
ufuklar koleji sol
Şanlıurfa
09 Ekim, 2024, Çarşamba
  • DOLAR
    34.07
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2733.2
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57623.74$
olay köşe yazısı üstü

AK PARTİ’NİN ‘3Y’ VE DIŞ POLİTİKASINDA 180 DERECELİK DEĞİŞİM YOLDA

03 Şubat 2022, Perşembe 09:46

2002’de kurulduğunda demokrasi, hukuk devleti, laiklik, insan hakları ve özgürlük gibi konulara  ve özellikle de   '3Y' yani yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğini söyleyerek iktidara gelen ve bu politikasını nispeten 2011'e kadar uygulayan Ak Parti son yıllarda özellikle 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonrası bu politikasına yeniden format atarak dün karşı çıktığı  'GÜVENLİKÇİ' politikalara yöneldi.

Ak Parti’deki bu değişiklik ister istemez parti içerisinde de tartışılmaya başlanarak Milli Görüş çizgisinden gelen grup ile partiye daha sonra katılan ve kendilerini sağcı, milliyetçi ve ulusalcı olarak lanse eden  ‘Güvenlikçi’ gurup arasında iktidar savaşı başladı.  Son aylarda vuku bulan Süleyman Soylu ile Abdulhamit Gül arasındaki sert tartışmanın ana eksenini Erdoğan’ın partiyi birlikte kurdukları Milli  görüş geleneğinden gelen ekibi yavaş yavaş tasfiye yoluna giderek Güvenlikçi kanattan yana tavır almasından kaynaklandığı ifade ediliyor.

Milli Görüş geleneğinden gelen ve Özgürlükçü kanadın önemli  temsilcilerinden Adalet Bakanlığı görevinden affını isteyen Abdulhamit GÜL'ün istifasının arka planında  bu konunun önemli etken olduğu biliniyor.

Abdulhamit Gül’ün  yakın çevrelerine  Ak Parti'nin Güvenlikçi Kanadın önde gelen isimleri olan Süleyman Soylu, Hulusi Akar, Metin Külünk vb. isimlerin  kontrolüne girdiğini ve bu politikanın ana amiral gemisinde ise MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli’nin olduğunu ve Türkiye’nin  adım adım polis devletine doğru götürüldüğünü ve bu konudaki kaygılarını Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bildirmesine rağmen bir netice çıkmayınca sayın GÜL’ün   istifa ettiği iddia ediliyor.

Aslında Özgürlükçü kanat ile Şahin politikalar izleyen Güvenlikçi Kanat arasındaki gerginlik 2016’dan buyana devam ediyordu ancak hadise en son İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İMAMOĞLU’nun  görevden alınması konusunda Süleyman Soylu’nun sert çıkışları ve ardından Bahçeli’nin de bu konuyu gündeme taşıyarak  Twitter hesabından İçişleri Bakanı destek vererek İmamoğlu’na soruşturma açılmasını isteyen Ak Parti’nin Cumhur ortağı  Devlet Bahçeli’nin de katılmasıyla Türkiye’nin 1. gündem maddesi oluverdi.

MHP Genel Başkanının bu çıkışı sonrası Özgürlükçü kanadın önemli isimlerinden Ak Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş “ Ekrem İmamoğlu ile ilgili  soruşturma açılması konusu gündemimizde yok” açıklamasıyla bir kez daha devreye Bahçeli girdi ve Kurtulmuş’u sert sözlerle hedef alan açıklamalar yaparak bu konuyu hükümet krizine dönüştürdü.!!!

Ancak tabiri caizse Dananın kuyruğun koptuğu an ise  İmamoğlu’nun İstanbul’a şiddetli kar yağdığı  sırada önceden planlanmış olduğunu söylediği İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi ile bir balıkçıda yediği yemek üzerinden ve Soylu’nun talimatıyla bu yemeğin MOBESE görüntülerinin servis edilmesiyle kopmuştu.

Daha sonra bu olay üzerinden birkaç gün sonra (28 Ocak tarihinde) ‘Veri Koruma Günü’ dolayısıyla Adalet Bakanlığı ile ortaklaşa düzenlenen  programa katılan Adalet Bakanı Gül, isim vermeden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na ait MOBESE görüntülerinin iktidara yakın medyaya servis edilmesini eleştirerek İçişleri Bakanı  Soylu’ya şu sözlerle yüklenmişti. 'FETÖ zihniyetinin dijital kumpaslar kurduğunun unutulmaması gerektiğini' belirterek, "Hukuk devletinde esas itibarıyla haysiyet cellatlığı olmaz, itibar suikastı olmaz. Hukuk buna asla izin vermez, veremez, vermemelidir" açıklamasında bulunmuştu.

Kulislere yansıyan haberlerde Gül’ün bu açıklamaları sonrası Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a İçişleri Bakanı Soylu’ya sahip çıkması konusunda siyasi baskı yaptığı konuşuluyor.!!!

Hatırlanacağı üzere Bahçeli ile Kurtulmuş arasındaki polemikte de Erdoğan sessizliği koruyarak partisinin Başkan Vekili ve yol arkadaşı Numan Kurtulmuş’u adeta hüsrana uğratmıştı.

Yine Özgürlükçü kanadın en çok rahatsız olduğu konuların başında 50+1' konusu gelmekte idi ve bu yasanın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a kurulan bir tuzağı içerdiğini ve Güvenlikçi kanadın bu stratejik konu üzerinden Erdoğan'a baskı yaptığı konusunda kaygılarını Cumhurbaşkanına ilettikleri biliniyor.

Nitekim bu konu ile ilgili olarak AKP MKYK Üyesi Şamil Tayyar, Kasım 2021’de sosyal medya hesabı Twitter üzerinden  yüzde 50+1 tartışmasına ilişkin olarak, " "Geçmişte karşı çıkmış, ağır eleştirilere muhatap olmuş biri olarak söz hakkım var. 50+1, Cumhurbaşkanımıza ve sisteme kurulan tuzaktı. Düzeltilebilirdi, vakti geçti. Yeni tartışma, seçimle ilişkilendirilir. Kazanmaya odaklanmalı, kazanınca biz değiştirmeliyiz" paylaşımını yapmıştı.

Görünen o ki kılıçlar kınından çıktı ve Ak Parti içerisindeki Özgürlükçü kanat ile Güvenlikçi kanat arasındaki çekişme başka konulara da sirayet edecek ve devreye Damat Berat Albayrak’ta dahil olacak.!!!

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün istifasıyla boşalan makama Bekir BOZDAĞ'IN 3. kez getirilmesi Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın parti içerisinde yeniden dizayn çalışmasına ağırlık vereceğinin ve 'Özgürlükçü Kanat' diye bilinen ekibin tasfiye edilerek İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun temsil ettiği 'Güvenlikçi Kanat' diye bilinen ' ekibin partiye hakim olacağının izdüşümünü ortaya koyuyor.

Oysa Ak Pati 2002 yılındaki parti programına  “demokratik özgürlüklerin önündeki engelleri açacağı” söylemi ile hem batıdan ve hem de doğudan büyük oranda oy alarak sandıkta tek başına 1.parti konumuna gelmişti.

2018 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Apo ile yeniden başladığı iddia edilen görüşmeler ve Osman Öcalan’ın mektubunun okunması, Bekir Bozdağ'ın yeniden Adalet Bakanlığına getirilmesi, Sezen Aksu'ya gül uzatılması ve olası yeni hamleler Erdoğan'ın tıpkı dış politikada olduğu gibi  iç politikada da yeniden radikal değişikliklere gideceğinin izdüşümüdür.!!!

Bu değişiklikler arasında ‘YENİ BİR ÇÖZÜM SÜRECİ de olabilir. Ancak bu kez muhata olarak  HDP ve PKK değil Apo’nun işaret edeceği yeni simler olabilir.!!!

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkartıldığındaki söylemlerini bir kez daha okumakta fayda var.!!!

Vatan Partisi Genel Başkanı (o dönemde İşçi Partisi) Doğu Perinçek’in Apo ile iki kez görüşmesinin perde arkasındaki rolünü ve kim tarafından ne için gönderildiğini  iyi okumak ve olayı  sadece Gül verme hadisesi olarak görmekten çok o dönemdeki misyonunu irdelemek lazım. Üstelikte Perinçek’in kendi dilinden…!

Muhtemelen Haziran ayında da Ekonomik iyileştirme hamleleri ve yeni planlar ile  2022 sonlarında ERKEN GENEL SEÇİM kapımızı çalabilir. Ancak Devlet Bahçeli’nin sık sık işaret ettiği “seçimler zamanında yani 2023 yılında yapılacak” açıklaması Cumhur İttifakının muktedir olan lideri Erdoğan değil Bahçeli’nin olduğunun da bir işaretidir.!!!

Şayet seçim sayın Bahçeli’nin adeta  ‘EMİR KİPİ’ gibi duran kati söylemi ile 2023’te yapılırsa Cumhurbaşkanı adayı olarak Erdoğan’ın yerine Güvenlikçi kanada mensup bir adayın gösterilmesi de sürpriz sayılmasın.!!!

Türk siyasetini önümüzdeki süreçlerde derin ve sert tartışmalar bekliyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Güvenlikçi ve Setacı grubun etkisine girmiş gözüküyor ve çizdikleri yol haritasında Cumhurbaşkanına 180 derecelik dönüşümü içeren iç ve dış politikada yeni  planlar hazırlıyorlar.!!!

Milliyetçi ve Ulusalcı diye de bilinen Güvenlikçi kanadın daha önce yürütülen ve adına  ‘Kürt sorunu’ veya ‘Çözüm Süreci’ denilen emperyalist projenin sona erdirilmesinde etkin olurken SETACI gurup olarak adlandırılan kanat ise İsrail ile geliştirilen yeniden masaya oturma konusunda  Cumhurbaşkanına yeni yol haritası çizdiği ve yeni  yol haritasında sayın Erdoğan’ın  iç politikada daha da çok sertleşerek  ŞAHİN politikası izleyeceği buna mukabil dış politikada  ise daha yumuşak  ‘SOFT’ geçiş politikası izleyeceği net olarak ortaya çıkıyor.

Kaderin cilvesine bakın ki 16 Şubat 2004 tarihinde katıldığı bir televizyon programında ''ve tabi ben özellikle Diyarbakır’a çok farklı bakıyorum. yani  Diyarbakır, istiyorum ki şu anda Amerika'nın da hani düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya genişletilmiş orta doğu, yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir.'' Diyen Erdoğan bugün bu fikrinden 180 derece dönüş yaparken Çözüm Süreci denilen projeye karşı çıkan CHP ve onun Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da “ Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” demek suretiyle 6 Şubat 2004 yılındaki Erdoğan’ın savunduğu BOP projesine atıfta bulunması bende

Süleyman Demirel’in Türk siyasetine ve halkın ağzına pelesenk olmuş “DÜN DÜNDÜR, BUGÜN BUGÜNDÜR” sözünü hatırlattı.

Erdoğan iç politika da olduğu gibi dış politika da  dün savunduklarıyla ters orantılı davranarak dün rest çektiği başta İsrail olmak üzere BAE,  Suudi Arabistan ve Libya politikasında da 180 derecelik dönüşe hazırlanıyor.!!!

İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerin donma noktasına geldiği  “One Minute” hadisesi  ile başlayan ve akamete uğradığı söylenen ancak gizli görüşmelerin devam ettiği İsrail ile ilişikler yeniden resmiyete dökülmeye başladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Doğu Akdeniz'deki yaşanan son gelişmeler sonrası İsrail Cumhurbaşkanı'nın Türkiye'ye bir ziyaret gerçekleştirebileceğini belirterek, "Sayın Herzog'la yapmakta olduğumuz görüşmeler var, belki Türkiye'ye bir ziyareti olabilir. Başbakan sayın Benet'in bu noktalarda olumlu bazı yaklaşımları var. Hedef olumlu yaklaşımlarla bir yere varmak" ifadelerini kullanarak İsrail ile yakınlaşılacağının işaretini vermişti.!!!

Erdoğan'ın bu açıklamasından önce Türkiye'nin Washington Büyükelçisi olarak görev yapan Hasan Murat Mercan'ın 06.12.2021 tarihinde New York'ta düzenlenen Ulusal Sefarad Toplumu Galası’nda Hanuka mumlarını Hanuka’nın 8’inci gece mumunu “İsrail”in UN Nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Gilad Erdan ve Yunanistan’ın Washington Büyükelçisi Alexandra Papadopoulou ile birlikte yakmıştı.

Aslında Türk-İsrail ilişkisinin 1948'den buyana her daim kapalı kapılar ardında yürüdüğünü Kafkas göçmeni olan ve bir dönem İsrail Meclisi Kneset'in Başkanlığı ve Türk-İsrail Parlamenterlere arası Dostluk Grubu Başkanlığı görevinde de bulunan Robert Titiaev'in uzun yıllar önceki itirafları aslında Türkiye ile İsrail arasında çok büyük anlaşmaların yapıldığının bir itirafı gibidir.!!!

Titiaev şöyle diyordu: İsrail’in yüksek çıkarlarının gerektirdiği icraatlar, Türkiye’deki mevcut şartlarda alenen yapılamadığından, kapalı kapılar arkasında yürütülüyordu.!!!

Umarım Türkiye ile İsrail arasında yeniden başlatılan ilişkiler İsrail'in kontrolündeki Doğu Akdeniz doğalgazının (Gazze gazı da dahil) Türkiye (Taşucu) üzerinden Avrupa'ya taşınması konusunda anlaşmaya imzalar atıldığında masada KKTC pazarlık konusu yapılmaz ve ‘ANNAN PLANI içerisinde Kıbrıs tek devlete doğru götürülmez.!!!

Yazımı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  şu sözleriyle nihayete erdiriyorum.

 “ 2002’den buyana iktidarız ama fikri ve siyasi anlamda tam manada MUKTEDİR değiliz.”

Kalın sağlıcakla

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum