Ahlak’ın kaynağı dindir!

Ahlakı kaybeden toplum, birliğini kaybeder.
Hayatın her alanında ahlaki değerlere, etik kurallara ihtiyaç var.
Dünyada gerçekleşen değişimlere koşut olarak, toplumumuzda da yaşanan değişimlerin sebep olduğu en önemli yitimimiz, değer yargılarının aşınması olmuştur.
Toplumsal hayatın her alanında bunu görmek mümkündür.
Ahlaki değerler/kurallar olmadan toplumun düzen ve dirlik içinde yaşamasına uzun sürede imkan yoktur.
Çünkü ahlak hayatın ölçüsüdür; iyi ve kötünün ayırımını yapmaya yarar. Ölçüsüz hayat olabilir mi?
İnsanlar arasındaki münasebetlerde Hak’ka ve hukuka uygun hüküm verilsin, güzel ahlak sahibi olunsun diye Allah (cc) tarafından kitaplar, peygamberler gönderilmiştir.
Buna göre insanın yaratılmasındaki amaç, varlığının idrakine vararak, kendisine iman ve ibadet etmesi ve kendisine verilen hayatı emredilen doğrultuda yaşamasıdır.
İnsan, gerek kendi yaratılışında ve gerekse kainatın yaratılışında Allah’ın (cc) azamet ve kudretini, sonsuz cömertliğini, adaletini, sonsuz hazinelerini görüp, O’na karşı şirk yapmayacak; ihtiyaçlarını kavlî ve fiilî duasıyla yalnız Ondan isteyecektir.
Allah (cc), kendisinden indirilene uyulmasını istemektedir!
“Allah'a kulluk edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babanıza iyilikte bulunun. Akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalmışlara, elinizin altında bulunan köle, câriye, hizmetçi ve işçilere iyilik yapın.”
Gibi, Kur’an-ı Kerimde yüzlerce ayette insandan, Rabbine, kendisine ve insanlara karşı sorumluluklarını ve ödevlerini belirtmiştir.
Akletmesini; kendisini, insan tabiatını, kainatı tanımasını ve hakikate erişmesini,
Bilgiye ve hikmete erişmesini,
Doğruluk üzere olmasını,
Ölçülü olmasını,
Adaletle hükmetmesini,
Sabırlı olmasını,
Paylaşmasını,
Kibirlenip, böbürlenmemesini,
Yetimi ve Allah dostlarını hor ve hakir görmemesini,
Çalışmasını, gayretli olmasını ve emek vermesini,
İnsanları uyarmasını,
Allah’tan başkasını dost edinmemesini, başkasına kul yahut köle olmamasını,
Bozgunculuk yapmamasını,
İnkarcıdan, cahillerden, Dünya hayatının aldattığı kişilerden, dünya hayatına düşkün olanlardan yüz çevirmesini,
Zina yapmamasını,
Cana kıymamasını,
Ahde vefalı olmasını,
Zalimlere eğilim göstermemesini,
Üzerine Allah’ın adının anıldığı şeylerden yemesini,
Dinlerini oyun ve eğlence haline getirenlerden uzak durulmasını,
İhtilafa düştüklerinde hükmü Allah’a bırakmasını,
Rikjatli ve şefkatli olunmasını, nimetlere şükretmesini ve daha çok tutum ve davranışı insandan istemektedir.
Kısa tutmak için burada daha fazlasını yazmaktan imtina ettim. Öyle zannediyorum ki burada aktardıklarım, insan hayatını, insan – insan ilişkilerini, insan – toplum ilişkilerini düzenlemesi bakımından fevkalede anlaşılır olacaktır.
İşte, Allah (cc), halik ve kadir sıfatıyla yaratıp, dünyaya gönderdikten sonra insanı başıboş bırakmamış ve dünya hayatını düzenleyen kurallar koymuştur. Bu kurallar esasen din’dir. Zira, “Din güzel ahlaktır.” Hadisi bunu ifade etmektedir.
Elbette burada paylaştıklarım son din olan İslam’ın esaslarıdır. Fakat bakıldığında, bütün ilahi dinlerin özünde bunları görebilmek mümkündür.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) "Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” Beyanı, ahlakın önemini ve ahlaki değer ve kuralların dini olduğunun delilidir.
Böylece insanın, değer ve tutumlarının niteliğini belirleyen ahlaktır.
Esasında kainatı yoktan var eden Allah’ın (cc) her şeyde bir ölçü koyduğunu dikkate aldığımızda, gerek kainatın işleyişinde ve gerekse şuurlu bir varlık olan insanın tutum ve davranışında da ahlak kavramı ile bir düzen koyduğu çok açık bir bilgidir.
Hak dine inancı olmayanlar, dini gerekli görmeyenler, inancın yaşam üzerinde belirleyici olmasından rahatsız olanlar, tabii olarak dinin getirdiklerini görmezden gelmişlerdir. Bununla birlikte insan ve toplum hayatını tutum ve davranış açısından düzenleyen kurallara ihtiyaç olduğunu kabul etmişlerdir.
Pek tabii, sosyal bir varlık olan insanın, toplum hayatındaki tutum ve davranışlarını düzenleyen kurallara ihtiyaç bulunmaktadır. İnançtan gelen kurallardan haberdar olmasalar ya da inanç kaynaklı kuralları kabul etmeseler de bütün toplumlar, devletler hatta mafya gibi suç örgütleri dahi üyelerinin tutum ve davranışlarını belirleyen kurallara ihtiyaç duymuşlardır.
Sanki dünyada ahlaki değerler yokmuş gibi, ahlaki bakımdan insanların bireysel ve toplumsal anlamda kurdukları ilişkileri doğru – yanlış, iyi – kötü gibi değerlendiren etik değerleri oluşturmuşlardır.
Oysa özel olarak değerlendirildiğinde toplumumuzda, İslamla tanıştığı ilk dönemden, yakın döneme kadar İslami kavramlar ve ahlaki değerlerin birey ve toplum hayatında ciddi olarak tutum ve davranış haline getirildiğini, norm oluştuğunu görüyoruz.
Ne var ki inancın baskılanması ve toplumsal alanda inanca dayalı yaşamın kısıtlanması, dünyada bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişimin, insanlık tarihinde toplumsal, ekonomik ve bilimsel değişimin yönünü yeniden belirlemesi gibi etkenlerle yeni bir toplum biçimi ortaya çıkmış ve alışılagelmiş anlayış ve yaşayış biçiminden uzaklaşılmıştır.
Kapitalizmin, başta ekonomik hayat olmak üzere hayatın tüm alanlarında hakim hale gelmesiyle de inançtan uzaklaşıldığı yadsınamaz.
İnançtan uzaklaşıldığı nispette ahlaki değerlere bağlılık da zayıflamaktadır.
Tıpkı bugün olduğu gibi, toplumumuzda anlaşmazlıklar ve çatışmalar çoğaldı; güven ve adalet duygusu, saygı azaldı.
Hepimiz gelecekten endişe eder olduk! Çünkü daha kötüsünün olacağından korkuyoruz.
Bakınız, bu durumu edebiyat dünyamızın önemli isimlerinden Ömer Seyfettin, hikâyelerinde şöyle ifade ediyor: “Toplumun var olmak için ihtiyaç duyduğu ahlaki değerler büyük bir önem teşkil etmektedir. Ahlaki değerler bir milletin yaşayış tarzında önem verdiği değerler dünyasının kurallarıdır. Birey/toplum yaşadığı toplumun ahlaki kurallarını benimsemez ise yaşadığı topluma gitgide yabancılaşacağından artık o toplumda tutunması imkânsız hale gelecektir. Toplumlarda tutunamayan bireyler ise yok oluşa doğru sürüklenecektir.”
Sonuç olarak, ahlaki değerler/kurallar benimsenmez, önemsenmez ise aile başta olmak üzere sosyal kurumlar işlevsiz hale gelirler.
Sonrasında Durkheim’in ifadesiyle “geride bireysel hırslardan başka bir şey kalmaz ve bunlar doğal olarak sınırsız, doyumsuz oldukları için, eğer onları düzene sokacak hiçbir şey yoksa kendiliklerinden düzene girmeyi beceremezler.”
Öyleyse toplumun selameti için yeniden öncelik siyaset olmak üzere her alanda ahlaki değerlerin ihya edilmesini sağlamalıyız.

Halit Açar

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Halit Açar -


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Şanlıurfa Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Şanlıurfa Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Şanlıurfa Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Şanlıurfa Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.