Sayın okurlarımız… Naçizane ben lütfunuzla cesaretlenerek, yazmaya çalıştığım…
Bu tarihi hikâye/roman… Ne sayarsanız… Beğeneceğinizi umarım.
Ancak başta olay gazetesinin bana göstermiş, olduğu hoş görüden ötürü…
Siz okurlarımın huzurunda saygı ile selamlarken yazdığımız hikâye/roman
Tamamen hayal ürünü olup kişi, kurumlarla hiçbir ilgisi yoktur!
Arz ederim.
Zamanın, hayâsız lığından yoklukla, yoksullukla terk edilmişlikle harmanlanmış ekinlerdeki kımıllar la kuraklıkla insanlar sanki! İlahi bir kudretle cezalandırılmış öyle bir zamandayız.
Üstüne üstlük yetmeyecek yetmiyormuş gibi…
Yazığının ve kadar in şansın talihsizliğinde insan izanıyla akıldan uzak töre, zalimlik ve adı konmamış adetler, atadan babadan görme kanun ve Yasalarla vicdanın kara cehaleti ile Yoğrulmuş Bu zaman. Ve yine öyle bir zamanki balkan harbi yorgunluğunda… Kör cahil çokbilmişlik, kendini aramaktan uzak ama kendini bulacakmış gibi bir zamandayız ve bu zaman dilimi içersin de güneydoğunu bir köyündeyiz. HOŞİN köyü bura.
Çok şirin bir köy bir tepenin başına konmuş elli, altmış, hanelik ve etrafı nehirle çevrili yarım Ada şeklinde bir köy nehir boyunca oluşan ağaçlar huzur verici olmakla beraber insanları sefaletle yoklukla mücadele etmektedir, halen boy beyliklerle yönetilen bir yer bura
Tarih bin dokuz yüzlerin başı olmasına rağmen. Birçok uluslar bir birini boğazlarken, toprak ve köle arayışında olan güçlü ve egemen güçlerin Osmanlı gibi topraklarında güneşi batmayan bir ulusun, can çekişmesini fırsat bilerek, sözde aydın uluslara da içerden… İçeresin de bazı etnik olmayan fakat etnikmiş gibi gösterilen adına da gayrimüslim dediklerini çeşitli unvan etiketlerle çeşitli ayak oyunlarıyla yüz yıllara yayılacak nifak tohumlarını serpmekle haşir neşir oluyorlardı. Osmanlı ise bu ayak oyunlarına bile, bile boyun eğerken tek suçlu kader deyip haklarına razı olurken, bu Kaderciliğe teslim olmayan bir iki zümre vardı ki… Tarihin kahramanlarıdır adı bilinmeyen ve yahut bilinilen ne ise biz bize, Dönelim belli ki Kader bize dönmeyecek, biz köyümüze bize, kaderimize dönelim… HOŞİN, E dönelim
Üç beş kadın ve kız. Ellerinde bakır helkelerle köyün hemen yanında geçen derede, içmek için su almaya giderken aralarına da laflayıp şakalaşıyorlardı içlerinden biri çoban karısı güzel çalımlı kofu diye adlandırılan başlığı İle uzun alı pulu fistanıyla kadife önlüğüyle resim gibi çekiciydi, sanki ağa hanımıydı, oysa çoban karsıydı… Nede olsa annesini ve babasını biricik evlatlarıydı Tek evlat avantajıyla çeyizi öyle idi işte… O günün şartlarında! Annesinin hediyesiydi o kıyafetler, başka nerde alacaklardı ki, yorgun bir ülkenin aç insanları bunlar….
Çorban karısının adının islim olduğunu kızların konuşmalarından anlıyoruz, islimin yanında yürüyen kişide Nayra adında esmer zayıf ama köyde yaşamasına rağmen diğerlerinden daha bilgili fakat ermeni olduğundan Hıristiyan dönmemiş bir kadın Nayra yine de çok seviliyorlardı…
İslim.
—Nayra jivan bugün koyun kırpığında bize iyi yardım etti… Gerçi merada herkese yardım ediyordu keke(ağabey… Kardeş) jivanın eli çabuk valla… Nayra.
—He Allah var jivan nın eli çabuktur ama oğlum nshan da yardım ediyordu…
nshan nayra ve jivan çiftini bir tane oğlu idi o köyde yaşayan birkaç ermeni ailelerinden biri idiler şimdilik! Çok mutlu idiler
nshan yirmili yaşlarına yakın bir deli kanlıydı, nerdeyse annesiyle yaşıttı! Çünkü annesi…ve ne kadar genç kız varsa genç evlenmekti…mesele törenin kesin emriydi. ve kim olursa olsun uymak zorunda idi, kadının tek hakkı sadece doğurmak ve günlük rutin işi yapmaktı o işi de izin verildiği kadarıyla, idi. kız hakkı bu kadardı, cahiliye devrinde doğarken toprağa diri, diri gömmek yoktu artık! Ne ise! Böyle idi içtihat!
Kızlar aralarında konuşmalarını kesen birkaç atlının… atının çıkardığı sesiyle sustular, merakla birazda korkuyla sesin geldiği tarafa baktılar, o dönem insanlar eşkıyalardan, hırsızlardan çok çekerlerdi… Üç beş tane kız ya da kadın gelen atlıları tanıdılar,
İçlerinden birini de nayra iyi tanıyordu, atlılardan birini önden gelen Bedir ağaydı kocası jiyanın akrabası olan erişpa sonradan adı elif olan kızın da kocasıydı, bir yerde akraba sayılırlardı bedir ağayla atlılar yanaşırken nayra fısıldarcasına… Konuştu diğer kızlarla
Nayra.
—Kızlar korkmayın bu gelenler bedir ağa ve arkadaşları onlardan korkmayın!
Nasıl korkmasınlar ki balkan harbinden sonra insanlarda takat kalmamış çeteler, çoğalmıştı…
Çeşitli azınlıklar başkaldırır olmuştu bunlara ermeni azınlığı dâhil, yetmiyormuş gibi, atlı hırsızlarda zayıf köylere saldırı düzenliyordu böyle bir zamanda nasılda korkmasınlar ki…
Hatta. nayranın biricik oğlu nshan zaman, zaman öte civarlarda oluşan atlı ermeni çetelere,
Yardım ediyor başta istihbarat açısından ajanlık yapmakla beraber fırsat buldukça, ermeni çetelerle birlikte dağ köylerine baskına da gidiyordu ailenin ve komşulara sezdirmeden tabii
Sezdirmek Birilerin bilmesi demekti, o köyde, ailece linç olma korkusu vardı, nshan, ın
Bundan nayranın ve jivanın haberi yoktu çünkü onlar köydekilerle beraber büyümüşler,
O köyde evlenmişler ama dönmemişlerdi Hıristiyan gibi yaşıyor öylede ibadet ederlerdi…
Kimse karışmazdı, herkes saygıyla bakardı. Çocukları, nshan dünyaya gelince, jiyanın arkadaşı Musa emi, vilayetten Diyarbakır’dan papaz bile getirmişti
Ama nshan farklı büyümüştü… İsyankâr hali çocukluğundan bu yana devam ederdi… Nasıl. Nerde kandırılmıştı, aynı coğrafyanın halkı, değil miydiler sanki! Nefes aldıkları yer aynıydı yaşadıkları yer aynıydı her şey aynı, Bir dinleri, birazda dilleri değişikti oysa başka her şeyleri aynıydı nasıl kandı nshan… Nasıl? Bu da kader miydi?
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Bilal Bebe'nin yazı dizisi
0
Önsöz;
Sayın okurlarımız… Naçizane ben lütfunuzla cesaretlenerek, yazmaya çalıştığım…
Bu tarihi hikâye/roman… Ne sayarsanız… Beğeneceğinizi umarım.
Ancak başta olay gazetesinin bana göstermiş, olduğu hoş görüden ötürü…
Siz okurlarımın huzurunda saygı ile selamlarken yazdığımız hikâye/roman
Tamamen hayal ürünü olup kişi, kurumlarla hiçbir ilgisi yoktur!
Arz ederim.
Zamanın, hayâsız lığından yoklukla, yoksullukla terk edilmişlikle harmanlanmış ekinlerdeki kımıllar la kuraklıkla insanlar sanki! İlahi bir kudretle cezalandırılmış öyle bir zamandayız.
Üstüne üstlük yetmeyecek yetmiyormuş gibi…
Yazığının ve kadar in şansın talihsizliğinde insan izanıyla akıldan uzak töre, zalimlik ve adı konmamış adetler, atadan babadan görme kanun ve Yasalarla vicdanın kara cehaleti ile Yoğrulmuş Bu zaman. Ve yine öyle bir zamanki balkan harbi yorgunluğunda… Kör cahil çokbilmişlik, kendini aramaktan uzak ama kendini bulacakmış gibi bir zamandayız ve bu zaman dilimi içersin de güneydoğunu bir köyündeyiz. HOŞİN köyü bura.
Çok şirin bir köy bir tepenin başına konmuş elli, altmış, hanelik ve etrafı nehirle çevrili yarım Ada şeklinde bir köy nehir boyunca oluşan ağaçlar huzur verici olmakla beraber insanları sefaletle yoklukla mücadele etmektedir, halen boy beyliklerle yönetilen bir yer bura
Tarih bin dokuz yüzlerin başı olmasına rağmen. Birçok uluslar bir birini boğazlarken, toprak ve köle arayışında olan güçlü ve egemen güçlerin Osmanlı gibi topraklarında güneşi batmayan bir ulusun, can çekişmesini fırsat bilerek, sözde aydın uluslara da içerden… İçeresin de bazı etnik olmayan fakat etnikmiş gibi gösterilen adına da gayrimüslim dediklerini çeşitli unvan etiketlerle çeşitli ayak oyunlarıyla yüz yıllara yayılacak nifak tohumlarını serpmekle haşir neşir oluyorlardı. Osmanlı ise bu ayak oyunlarına bile, bile boyun eğerken tek suçlu kader deyip haklarına razı olurken, bu Kaderciliğe teslim olmayan bir iki zümre vardı ki… Tarihin kahramanlarıdır adı bilinmeyen ve yahut bilinilen ne ise biz bize, Dönelim belli ki Kader bize dönmeyecek, biz köyümüze bize, kaderimize dönelim… HOŞİN, E dönelim
Üç beş kadın ve kız. Ellerinde bakır helkelerle köyün hemen yanında geçen derede, içmek için su almaya giderken aralarına da laflayıp şakalaşıyorlardı içlerinden biri çoban karısı güzel çalımlı kofu diye adlandırılan başlığı İle uzun alı pulu fistanıyla kadife önlüğüyle resim gibi çekiciydi, sanki ağa hanımıydı, oysa çoban karsıydı… Nede olsa annesini ve babasını biricik evlatlarıydı Tek evlat avantajıyla çeyizi öyle idi işte… O günün şartlarında! Annesinin hediyesiydi o kıyafetler, başka nerde alacaklardı ki, yorgun bir ülkenin aç insanları bunlar….
Çorban karısının adının islim olduğunu kızların konuşmalarından anlıyoruz, islimin yanında yürüyen kişide Nayra adında esmer zayıf ama köyde yaşamasına rağmen diğerlerinden daha bilgili fakat ermeni olduğundan Hıristiyan dönmemiş bir kadın Nayra yine de çok seviliyorlardı…
İslim.
—Nayra jivan bugün koyun kırpığında bize iyi yardım etti… Gerçi merada herkese yardım ediyordu keke(ağabey… Kardeş) jivanın eli çabuk valla… Nayra.
—He Allah var jivan nın eli çabuktur ama oğlum nshan da yardım ediyordu…
nshan nayra ve jivan çiftini bir tane oğlu idi o köyde yaşayan birkaç ermeni ailelerinden biri idiler şimdilik! Çok mutlu idiler
nshan yirmili yaşlarına yakın bir deli kanlıydı, nerdeyse annesiyle yaşıttı! Çünkü annesi…ve ne kadar genç kız varsa genç evlenmekti…mesele törenin kesin emriydi. ve kim olursa olsun uymak zorunda idi, kadının tek hakkı sadece doğurmak ve günlük rutin işi yapmaktı o işi de izin verildiği kadarıyla, idi. kız hakkı bu kadardı, cahiliye devrinde doğarken toprağa diri, diri gömmek yoktu artık! Ne ise! Böyle idi içtihat!
Kızlar aralarında konuşmalarını kesen birkaç atlının… atının çıkardığı sesiyle sustular, merakla birazda korkuyla sesin geldiği tarafa baktılar, o dönem insanlar eşkıyalardan, hırsızlardan çok çekerlerdi… Üç beş tane kız ya da kadın gelen atlıları tanıdılar,
İçlerinden birini de nayra iyi tanıyordu, atlılardan birini önden gelen Bedir ağaydı kocası jiyanın akrabası olan erişpa sonradan adı elif olan kızın da kocasıydı, bir yerde akraba sayılırlardı bedir ağayla atlılar yanaşırken nayra fısıldarcasına… Konuştu diğer kızlarla
Nayra.
—Kızlar korkmayın bu gelenler bedir ağa ve arkadaşları onlardan korkmayın!
Nasıl korkmasınlar ki balkan harbinden sonra insanlarda takat kalmamış çeteler, çoğalmıştı…
Çeşitli azınlıklar başkaldırır olmuştu bunlara ermeni azınlığı dâhil, yetmiyormuş gibi, atlı hırsızlarda zayıf köylere saldırı düzenliyordu böyle bir zamanda nasılda korkmasınlar ki…
Hatta. nayranın biricik oğlu nshan zaman, zaman öte civarlarda oluşan atlı ermeni çetelere,
Yardım ediyor başta istihbarat açısından ajanlık yapmakla beraber fırsat buldukça, ermeni çetelerle birlikte dağ köylerine baskına da gidiyordu ailenin ve komşulara sezdirmeden tabii
Sezdirmek Birilerin bilmesi demekti, o köyde, ailece linç olma korkusu vardı, nshan, ın
Bundan nayranın ve jivanın haberi yoktu çünkü onlar köydekilerle beraber büyümüşler,
O köyde evlenmişler ama dönmemişlerdi Hıristiyan gibi yaşıyor öylede ibadet ederlerdi…
Kimse karışmazdı, herkes saygıyla bakardı. Çocukları, nshan dünyaya gelince, jiyanın arkadaşı Musa emi, vilayetten Diyarbakır’dan papaz bile getirmişti
Ama nshan farklı büyümüştü… İsyankâr hali çocukluğundan bu yana devam ederdi… Nasıl. Nerde kandırılmıştı, aynı coğrafyanın halkı, değil miydiler sanki! Nefes aldıkları yer aynıydı yaşadıkları yer aynıydı her şey aynı, Bir dinleri, birazda dilleri değişikti oysa başka her şeyleri aynıydı nasıl kandı nshan… Nasıl? Bu da kader miydi?
(Devam Edecek)
En Çok Okunan Haberler